Kutsal belediyeler

  • 3.07.2023 07:27

Yargı bağımsızlığını yitirdi, adalet bütünüyle yok oldu…

Demokrasi büyük yara aldı, demokrasi anlayışı sandık demokrasisine indirgendi…

 

Laiklik uygulamada tamamen devre dışı bırakılıp kâğıt üstünde bir değere dönüştü…

Liyakat bütünüyle devre dışı bırakıldı, yüz binlerce genç ülkeyi terk ediyor…

Rasyonaliteden uzak ekonomi politikaları yoksulluğu artırdı, toplum açlığa mahkûm edildi.

Ülkenin bütün değerleri yabancılara peşkeş çekiliyor…

Kurumların etkisi kayboldu, denge denetleme devre dışı bırakıldı, ülke tek adam rejimine geçti… 

Yolsuzluk genel geçer kural haline geldi…

Eğitim sistemi bütünüyle çökertildi, çocuklar tarikatlara teslim edildi…

“Kadınları sahiplendirelim” diyen HÜDA PAR, Meclis’e giriyor, kadınların kızların hayatı tehdit altında…

Türkiye karanlık bir Ortadoğu ülkesine dönüşüyor…

Milyonlarca mülteci geldi, gelmeye de devam ediyor, demografik yapı bozuldu, ülkede iç savaşın zemini yaratılıyor…

Bu seçim ülkenin kader seçimi, eğer bu seçim kazanılmazsa ülkemizi kaybederiz…

Yazdığım bu cümleler muhalefet partilerinin, muhalif aydınların, yazarların, kanaat önderlerinin son yıllarda sıklıkla söylediği, bir kısmını benim de paylaştığım cümleler.

Bütün bunların tek bir anlamı var: Türkiye büyük bir tehdit altında, adeta uçuruma sürükleniyor.

Hatta “Kader seçimi kaybedilirse ülkemizi kaybederiz” denildiğine göre artık sürükleniyor değil, sürüklendi. 

Fakat gelin görün ki böyle bir ülkede muhaliflerin en önemli derdi önümüzdeki seçimlerde muhalefetin elindeki belediyeleri koruyup koruyamayacağı meselesi. 

Bunca yıldır ülkeyle ilgili toplumun bir kesiminin zihninde endişe, korku, tedirginlik yaratacak bunca şey söyleyip gelinen noktada tek endişe kaynağı olarak belediyeleri kaybetmeyi görmek nereden bakarsanız bakın büyük bir tutarsızlık.

Ülkeyi kaybettik ama bari belediyeleri koruyalım havasındalar.

Demokrasi, adalet, laiklik, liyakat gibi değerlerimiz yok ama olsun belediyelerimiz var.

Bu mudur yani? 

Böyle bir ülkede muhalefetin en önemli vizyonunun ellerindeki belediyeleri muhafaza etmek olması ülke açısından büyük bir dram. 

Seçimden önce aday belirleme sürecinde de benzer bir saçmalık yaşandı.

Anketlerde kazanma ihtimali daha yüksek görülen adayların önü “Aman belediyeleri kaybetmeyelim” diyerek kesildi.

Sanki Türkiye’yi kaybetmek belediyeleri kaybetmekten daha önemsizdi. 

Seçimden sonra ise muhalefetteki yenilenmenin, toparlanmanın önü aynı gerekçelerle kesiliyor.

Belediyeler elbette kaybedilmesin, hatta daha fazlaları da kazanılsın ama bunca tahribatın yaşandığı bir ülkenin muhalefetinin en önemli önceliği belediyeleri kaybetmemek olamaz, olmamalı.

“Ülkenin kader seçimi” dedikleri seçimi kaybettiler. 

Nerede hata yaptık özeleştirisi yok.

Toplumda oluşan yılgınlığı dağıtma, yeni bir umut yaratma çabası yok.

Muhalefetteki ayrışmayı, çıkar çatışmalarını bitirmeye dönük en küçük bir çaba yok.

Dahası ne yaparız da toplumun farklı kesimlerine ulaşır bize destek veren yüzde 48’i daha da büyütürüz vizyonu da yok. 

Ne var?

Belediyeler var. 

Belediyelerle yatıp belediyelerle kalkıyorlar. 

Toplumu endişelerine ortak edip dönüştürmeyi değil, eldeki koltukları korumayı birinci öncelik yapmak hakikaten anlaşılır bir şey değil. 

Ülke yıkıma sürüklenirken belediyelere adeta ‘kutsal kâse’ muamelesi çekiyorlar. 

Halbuki belediyeleri kazanabilmek için öncelikle Türkiye’yi kazanmak gerekiyor. 

Yani toplumu endişelere ortak etmek, politikalara ikna etmek gerekiyor. 

Peki muhalefet için belediyeler niçin bu kadar önemli?

Çünkü defalarca seçim kaybetmesine rağmen koltuğunu koruyan genel başkanlardan, 30 yıldır vekil seçilen muhterislerden, toplumun dikkatini çekecek bir siyaset üretemediği halde yerini terk etmeyen siyasetçilerden oluşan siyaset tüccarlarının koltuklarını muhafaza edebilmeleri için belediyelerin kazanılması gerekiyor.

Toplumun bir kesimindeki ülke endişesini istismar ederek koltuklarını koruma çabasındalar.

Tek bir başarıları olmamasına rağmen, elle tutulur tek bir politika üretememelerine, ürettikleri politikalarla da topluma güven verememelerine rağmen koltuklarını terk etmemekte inat ediyorlar.

Ülkenin kader seçimi dedikleri seçimlerde yaklaşık 50 bin civarı sandığın başına gözetmen koymayı bile başaramayan bu kifayetsiz muhterislerin yerlerini koruyabilmeleri için tabanlarını oyalayacak bir yeme ihtiyaçları var.

Onu da belediyelerle vereceklerini sanıyorlar.

Yoksa dertleri umutsuzluğa kapılan gençler, kadınlar, yani ülke değil. 

Çünkü dertleri ülke olsaydı belediyeleri değil, Türkiye’yi düşünürlerdi.

Hal ve tavırlarında, politikalarında buna öncelik verirlerdi. 

Türkiye’yi düşünselerdi bunca başarısızlığa rağmen o koltuklarda bir saniye bile kalmazlardı. 

Toplumun yeniden ayağa kalkabilmesi için siyasetin yeni bir umut yaratmasına fırsat verirlerdi. 

Ama dediğim gibi toplumun bir kesimindeki ülke endişesini belediyeler üzerinden sömürerek koltuklarını koruma derdindeler. 

Hatta mesele öyle bir hale geldi ki farklı partiler üzerinde adeta terör estiriyorlar.

Mesela İYİ Parti yerel seçimlerde ittifakta yokum anlamına gelecek bir şey mi söyledi, hemen başlıyorlar İYİ Parti’yi linç etmeye.

HDP yerel seçimlerde her ilde kendi adaylarını çıkaracağını mı açıkladı, aynı muhterisler bu sefer “Vay demek iktidarla anlaştın” diyerek HDP’yi hedefe koyuyorlar.

Onların çıkar hesaplarına ortak olmayan herkesi iktidarla anlaşmakla suçluyorlar. 

Halbuki yerel yönetim seçimleri hizmet yarışıdır. 

Seçime girer, politikalarını topluma anlatır, insanları ikna eder, seçimleri kazanırsın.

Bunu yapacak çapları olmadığı için toplumun bir kesimindeki ülke endişesini istismar ederek hanelerine bir başarı hikayesi yazmaya çalışıyorlar. 

Tek bir gün de “Biz parti olarak niye bu belediyeleri tek başımıza kazanamıyoruz, bunca yıkıma, bunca tahribata rağmen toplum bize niçin yeterli oyu vermiyor da hala yanımıza başka partileri almaya ihtiyaç duyuyoruz” sorusunu kendilerine sormuyorlar. 

Tekrar edeyim: Demokrasinin işlemediği, hukukun rafa kaldırıldığı, eğitimin çöktüğü, ekonominin darboğaza girdiği, laikliğin devre dışı bırakıldığı, mülteci yuvasına dönmüş bir ülkede muhalefetin önceliğinin belediye seçimlerini kazanmak olması en hafif tabirle çapsızlık, ülkeyi düşünmemek, parti çıkarı peşinde koşmaktır. 

Dahası “Ülke felakete sürükleniyor” diyerek feveran edip sonra da hiçbir şey olmamış gibi belediyelere odaklanmak ise tutarsızlıktır.

Öncelik, toplumu yeniden ayağa kaldıracak, umudu diriltecek bir siyaset mekanizması oluşturmak olmalıdır. 

Ardından belediyeler dahil hepsi gelir. 

Fakat koltuklarını korumayı birinci öncelik gören bu siyaset tüccarlarının belediye seçimleri üzerinden kendilerine yeniden bir alan açma çabalarını anlıyorum da benim asıl anlayamadığım kimi yazarların, gazetecilerin ve ülke endişesini iliklerine kadar yaşayan toplum kesiminin de bu şark kurnazlığına kanmasıdır.

Demokrasinin, hukukun, laikliğin, liyakatin ortadan kaldırılmasıyla karanlık bir Ortadoğu ülkesine dönüşen ülkenin belediyeleri muhalefetin elinde.

Ne büyük bir başarı tablosu değil mi? 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.