Ne oldu? Niçin böyle oldu?

  • 29.05.2023 19:03
  • (1)

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2018’de yeniden cumhurbaşkanı seçildikten sonra ülke her alanda geriye gitmişti.

Ekonomide ciddi sıkıntılar baş göstermiş, hayat pahalılığı tahammül edilemez noktalara varmıştı.

Yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış, adaletsizlik artık herkesin canını yakan bir olguya dönüşmüştü.

2020’ye gelindiğinde bütün anketlerde AK Parti’nin oyu yüzde 28’lere kadar gerilemişti.

Dahası, pandemi süreci, ekonomideki yıkımın büyümesi ve nihayet depremler Erdoğan’ın bir seçimi daha kazanmasını neredeyse imkânsız hale getirdi.

Bütün emareler 2023 seçimlerinde Erdoğan’ın işinin zor olduğunu gösteriyordu.

Plan devrede

Erdoğan ile bir dönem daha devam etmek isteyenler ise çoktan bir plan yapmaya başlamıştı.

Bu planın temelinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı yatıyordu.

Yani iktidar ve onu ayakta tutmak isteyen çevreler kazanma umutlarını Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bağlamıştı.

Parti içindeki kimi isimler de kullanılarak önce Kılıçdaroğlu ikna edilmişti.

Kılıçdaroğlu ikna edilmişti ama muhalif kamuoyunda ciddi bir itiraz vardı.

Sıra kamuoyunu Kılıçdaroğlu’nun adaylığına hazırlamaya gelmişti.

Muhalif medyaya “Kılıçdaroğlu aday olacak, ona göre yapılanmaya gidin” dendi ve bu yayın organlarının yönetim ve ekran yüzleri buna göre dizayn edildi.

Kılıçdaroğlu ise adaylığa ikna olduktan sonra parti içindeki dar bir kadroyla her hafta yaptığı toplantılarla strateji belirliyordu.

Nafile çabalar

Hedef belliydi: Kılıçdaroğlu muhalefetin adayı olmalıydı.

Siyasetin arka planını biraz bilen herkes bu hazırlığın üç yıl önce başladığından haberdardı.

Hem CHP’ye yakın hem de farklı partilerden eski siyasetçiler akın akın Kılıçdaroğlu’na gidip adaylığı üzerinden kurulan oyuna dikkat çekerek aday olmaması telkininde bulunuyordu.

Fakat kim giderse gitsin, ne derse desin Kılıçdaroğlu kararından bir türlü dönmüyordu.

Bu adaylığı organize edenler, Kılıçdaroğlu’na sıklıkla, “Biz devletiz, arkanda biz varız, kesin kazanacaksın” telkininde bulunuyor, adaylığı önündeki her türlü pürüzün temizlenmesinde akıl almaz bir güç gösterisinde bulunuyorlardı.

Zaman zaman bazı bilgi akışında da bulunarak Kılıçdaroğlu’na verilen desteğin gücünü gösteriyorlardı.

‘Pürüzler’ gideriliyor

Her şey tamamdı ama Kılıçdaroğlu’nun adaylığı önünde bazı ‘pürüzler’ vardı.

Bunlardan biri anketlerde, muhalefetin cumhurbaşkanlığı adayı olarak gerek Mansur Yavaş gerekse Ekrem İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’ndan epey önde çıkması ve bu durumun oluşturduğu kamuoyu baskısıydı.

Ekrem İmamoğlu bir yargı darbesiyle, Mansur Yavaş ise HDP’ye yaptırılan “Kürtler Mansur Yavaş’a oy vermez” minvalinde açıklamalarla devre dışı bırakıldı.

Selahattin Demirtaş, “Mansur Yavaş da olabilir yeter ki ilkelerde anlaşalım” dese de HDP Demirtaş’ın bu açıklamasını duymazdan geldi.

Kaderin cilvesine bakın ki Mansur Yavaş’a şiddetle karşı çıkan HDP, ülkenin en ırkçı, en ayrılıkçı siyasi figürü Ümit Özdağ’a bile ‘Evet‘ demek durumunda kalacaktı.

Böylelikle muhalif kamuoyu nezdindeki en iddialı iki aday devre dışı bırakılarak Kılıçdaroğlu’nun adaylığı önündeki en önemli engeller ortadan kaldırılmıştı.

Medyaya rol

Artık mesele muhalif kamuoyunu ikna etme meselesiydi.

Bu meselede de daha önce dizayn edilen muhalif medya devreye sokulmuştu.

Kariyerini Kılıçdaroğlu’nun kazanmasına bağlayan, ekrandaki pozisyonunu kaybetmek istemeyen, çeşitli gerekçelerle ikna edilen veyahut belediyeler üzerinden fonlanan kimi yazarlar ve gazeteciler sabah akşam muhalefetin adayının Kılıçdaroğlu olması gerektiği yönünde konuşmalar yapıyor, bu adaylığa itiraz eden herkes anında yok ediliyordu.

Bir süre sonra Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz edenlerin sesi duyulamaz hale gelmişti.

Devlete son vazifemi de yaptım

Kamuoyu da yeterince hazırlanınca son adım altılı masaya kalmıştı.

Daha önce de söylediğim gibi siyasetin arka planını bilen herkes Kılıçdaroğlu’nun aday olacağından haberdardı.

Dahası ciddi bir hazırlık olduğunu da biliyordu.

Fakat ne hikmetse altılı masadaki hiçbir lider esaslı bir tavır almıyor, üstünkörü itirazlarla zaman harcıyorlardı.

Çünkü ‘devlet adına konuşan‘ kimileri ziyaret ettikleri kimi liderlere, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı gelmemeleri telkininde bulunuyordu.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşince bu liderlerden biri bir sohbette, “Devlete son vazifemi de yaptım, artık benden bir şey istemesinler” diyecekti.

Gözümüzün önünde pazarlık

Aday belirleme anı geldiğinde onca çabaya, bunca organizasyona, dahası ülkedeki ağır yıkıma rağmen Kılıçdaroğlu anketlerde Erdoğan’ın 4 puan gerisinde çıkıyordu.

Nasıl olmuşsa olmuş bu fark kimseyi endişelendirmemişti.

Kamuoyu baskısı diğer parti liderlerini de kıpırdayamaz hale getirmiş, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına güçlü biçimde itiraz etmelerini engellemişti.

Masadaki liderler Kılıçdaroğlu’nun adaylık kararlılığını görünce meseleyi ülke hassasiyetinden çıkarıp kendi partilerinin kazancı meselesine indirgemişti.

İş ‘Şu kadar vekillik, cumhurbaşkanı yardımcılığı ve şu kadar da bakanlık verirseniz adaylığınıza ‘Evet’ deriz‘ pazarlığına dönüşmüştü.

Anketlerde Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’dan 4 puan geride olması artık kimsenin umurunda değildi.

Üstelik bu pazarlık bütün Türkiye’nin gözleri önünde yapılmış, nihayetinde Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşmişti.

Yani üç yıl önceden Kılıçdaroğlu’nun adaylığını organize edenler sonunda amacına ulaşmıştı.

Normal şartlarda Tayyip Erdoğan’ın kazanmasının mümkün olmadığı bir seçim Kılıçdaroğlu’nun adaylığı organize edilerek mümkün hale getirilmişti.

HDP ve PKK’lılar devrede

Şimdi sıra Kılıçdaroğlu’nun aday yapılmasındaki temel amacın devreye sokulmasına gelmişti.

Amaç şuydu: Kılıçdaroğlu’nun geçmişten gelen yıpranmışlığı kullanılacak ve eldeki devlet ve medya gücüyle büyük ve kirli bir manipülasyon yapılarak Kılıçdaroğlu hakkında ‘Alevilerin, Kürtlerin ve bir kısım solcuların adayı’ imajı yaratılacaktı.

Yani toplumun bir kısmındaki geçmişten gelen hastalıklar harekete geçirilerek toplumsal sosyoloji devreye sokulacaktı.

Seçim kampanyası başladığında ilk adım HDP’li kimi isimlerden geldi.

Mesela HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın Nevruz’da yaptığı konuşmada, Ey AKP Kürtler Suriye’de bağımsızlığını kazandı, sırada Türkiye var sana geçmiş olsun mealindeki açıklaması, HDP’li önemli siyasetçi Ahmet Türk’ün, “Bu seçim başkan Apo’nun özgürleşme seçimdir” demesi, Sırrı Sakık’ın, “Kılıçdaroğlu kapalı kapılar ardında bize verdiği sözleri kamuoyu önünde açıklamalı” diye konuşması…

Bütün bunlar toplumda geçmişten gelen bölünme paranoyasını tetiklemeye yetmişti.

Ardından PKK devreye girdi.

PKK’nın yöneticileri açıklama üstüne açıklama yapıyor, ‘Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının şart olduğunu, aksi takdirde Erdoğan’ın kendilerini bitireceğini‘ söylüyorlardı.

Nasıl olmuşsa olmuş PKK gibi yılların örgütü yaptığı açıklamaların esasında kimin işine yarayacağını kestirememişti!

Bütün bu konuşmalar Erdoğan’ın tüm miting ve TV programlarında sabah akşam halka izletiliyordu.

Ve son hamle…

Ama bu da yetmezdi…

Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğine vurgu yapılması gerekiyordu.

Yüz yıldır Alevi karşıtlığıyla zehirlenmiş toplum kesimlerinin bünyesindeki bu zehrin harekete geçeceğinden eminlerdi.

Fakat bunun toplum nezdinde daha vurgulu hale gelmesi gerekiyordu.

Önce Kılıçdaroğlu’nun adaylığını organize eden ekibe yakın CHP’li bir ismin el altından devreye soktuğu ‘Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkanlar Alevi düşmanıdır‘ kampanyasıyla Kılıçdaroğlu’nun kimliğine vurgu yapılmıştı.

Ancak Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği daha vurgulu, daha belirgin hale getirilmeliydi ki toplumdaki bu zehir kolaylıkla harekete geçsin.

İktidarın buna vurgu yapması ters tepebilir, istenen sonucu vermeyebilirdi.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığını organize eden ekip Alevilik vurgusunu Kılıçdaroğlu’nun yapmasının daha doğru olacağı fikrini ortaya attı ve ortaya o meşhur video çıktı.

Vatan korkusu ekmek korkusunu yenince

İktidar ve bu çevrenin yaptığı kirli kampanya sonucunda toplum bir anda soğan, patates fiyatını umutmuş, bölünme paranoyasına teslim olmuştu.

Erdoğan ile bir dönem daha devem etmek isteyenler amacına ulaşmış, toplumdaki Kürt ve Alevi karşıtlığına dayalı o hastalıklı düşünceyi harekete geçirmişti.

Kemal Kılıçdaroğlu birinci tur sonrası bu oyunu fark etmiş, bu algıyı yıkmak için ülkenin en ırkçı, en milliyetçi siyasetçisiyle ittifak yapmak zorunda kalmıştı.

Ama olan olmuş, toplum bu paranoyaya teslim olmuştu.

Ve nihayetinde vatan korkusu ekmek korkusunu yenmiş, seçimleri iktidar çevrelerinin kurguladığı gibi Erdoğan kazanmıştı.

Ekonomideki bunca yıkıma, tahribata, insanların hayatını olumsuz etkileyen onca hukuksuzluğa rağmen, dahası ülkenin son beş yılda geldiği durum ortadayken Erdoğan’ın yüzde 52 civarı oy alması ancak bu tür bir manipülasyonla sağlanabilirdi.

Büyük bir sabır ve organizasyonla bunu planlayıp başarılı oldular.

Bize de bu oyunu izlemek ya da bilmeden oyunda rol almak düştü.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Aytekin Erdiş
    Aytekin Erdiş
    30.05.2023 10:00

    Sayın Levent Gültekin Yazılarınızı sürekli ve ilgiyle okuyan biri olarak yazıyorum. Kılıçdaroğlu'nun aday olması bir oyunsa bize düşen bu oyunu bozmak olmalıydı. Kılıçdaroğlu yerine hangi aday çıkarsa çıksın yine aynı videolar, aynı beka meselesi, yine devletin bütün imkanları kullanılacak ve gösterilen aday Kılıçdaroğlu'nun aldığı oya dahi ulaşamayacaktı. Bu oyunu bozmak üç beş günde yapılacak bir iş değil. Halka dokunmak gerek. Bu da uzun soluklu bir iş.