Talihsizlik, Oslo sürecinin odak olması

  • 22.02.2012 00:00

MİT-Yargı-Emniyet üçgeni arasında yaşanan kriz, MİT görevlileri hakkındaki soruşturmaları zaten Başbakan’ın izniyle mümkün kılan ilgili yasa maddesinin değiştirilerek izin mekanizmasının güçlendirilmiş biçimde Meclis’ten çıkmasıyla şimdilik durulmuş görünüyor. Ama bu kriz, arkasında yatan gerçek nedenler berraklaşmadıkça devam edecek gibi görünüyor. Ancak şu aşamada berraklaşan husus, yargının, Kürt sorununa barışçıl çözüm bulmak amacıyla MİT yöneticilerinin kimi PKK üyeleriyle bir dizi görüşmeler yaptığı Oslo sürecini odağa oturtmuş olması. Oslo görüşmelerinde, Kürtlere özerklik, federasyon gibi hakların tanınması gibi hususların ele alınmış olması, “suç nedir, ne değildir,” ayrımının yapılamadığı Türkiye’de yargı sürecine takılmış olabilir. PKK ile soruna silahsız çözüm amaçlı ilk görüşmeleri başlatan MİT eski Müsteşarı Emre Taner’in de, yasal değişiklik ile şimdilik durdurulsa da ilk başta şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmış olması, krizin görünen yüzünde, hükümetin, barış adımlarını torpillemek olduğu çok net ortaya çıkıyor.  

Oslo barış sürecinin başlatılmasının siyasi kararını veren kişi olarak, Başbakan Erdoğan’ın, gerek şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile eski Müsteşar Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’i kapsama alanına alan yargı tasarrufunu kendisine saldırı olarak görmüş olması çok doğal. Kriz süresince açıklama yapmaktan kaçınan ancak siyasi direktifiyle barış görüşmelerini başlatan ekibin korunması için izin yetkisini güçlendiren yasal değişikliğin yapılmasını sağlayan Erdoğan, hafta sonunda suskunluğunu bozarak, MİT-Emniyet-Yargı üçgeni arasındaki krizi nasıl okuduğunu şöyle açıklıyordu;

“Sınırları aşan her türlü girişim yetki gaspıdır....Gücünü milletten almayan, milletle aynı yöne, aynı istikamete bakmayan her girişim millet nezdinde Anayasa ve yasalar nezdinde gayrı meşrudur. Biz bu ülkede gayrı meşruluğa izin vermeyiz. Hiçbir zaman seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz.”

Erdoğan’ın bu açıklaması, siyasi irade katında, MİT krizinin, atanmış, siyaseten sorumsuz bürokrasi ile seçilmiş sorumlular arasındaki güç kavgasının tezahürü şeklinde okunduğunu ortaya koyuyor. Başka nasıl okunabilir ki. Geçmişte kimi mensuplarının adı suçla özdeşleşen MİT de gerçek anlamda arınma süreci başlatılması  gerekirken, Türkiye’yi istikrara kavuşturacak Kürt sorununa barışçıl çözüm arayan tepe yöneticilerin, yargı üzerinden hedef alınıyor olmaları çok ama çok garip.        


Daha mikro analiz yapıldığında, krizin, MİT ve Emniyet’teki ruh haline yansımasının çok sıkıntılı olduğunu söylemek lazım
. MİT’teki tepe isimlerin ifadeye çağrılmış olmalarının –ki icabet etmediler– hemen akabinde, İstanbul Emniyet’inde KCK soruşturmalarını yürüten iki isim, ardından dokuz isim daha bu  görevlerinden alınarak farklı birimlere atandılar. Malum, MİT yöneticilerinin ifadeye çağrıldıklarının açıklanmasının hemen ardından basına sızdırılan  soruşturmada, bazı MİT görevlilerinin KCK’ya sızdıktan sonra bu örgüt ile birlikte hareket edip, suç işledikleri iddiaları da yer alıyordu. 


Emniyet’te, MİT krizi ile yaşanan süreçte, şamar oğlanına çevrildikleri düşüncesi hâkim, motivasyonlarını kaybettikleri söyleniyor. Bazı Emniyet yetkililerinin farklı görevlere atanmalarıyla birlikte KCK soruşturmasının seyri de merak ediliyor, öyle ya görev yerleri değiştirilen ekip, bu soruşturmayı yürütüyordu.


MİT için yasal düzenleme yapılmasıyla birlikte biraz da ironik bir biçimde bir kaynağım diyor ki; “Artık MİT de kurumsal bütünlük sağlanmıştır”. 

Emniyet ve MİT arasındaki gerilimin, ülke istikrarı için giderilmesinde yarar var.  

 


Bakan’ın dikkatine: Hastaneler, ağır hastaları geri çeviriyor

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın uygulamaya koyduğu, sağlığa erişimi önemli ölçüde kolaylaştıran reformlar, genel doktor sayısı içinde sayıları az olmakla birlikte etkin olan Prof. doktorların tepkilerini çekmeye devam ediyor. Ancak, geçmişte de yaşamakta olduğumuz şimdi ise krize dönüşen ve acilen çözüm bulunması gereken önemli bir sorun var, o da gerek özel gerek devlet ve üniversite hastanelerinin artan biçimde ağır hastaları tedavi için artık kabul etmemekte ciddi bir direnç gösteriyor olmaları. Bir doktor tanıdığım, kendi hastalarının da başına gelen ve çoğu zaman kendisinin de çaresiz kaldığı ağır hastalara yönelik bu muameleye dikkat çekilmesi gerektiğinin altını çiziyor                 

Bu doktorun anlatımıyla, hiçbir hastanenin kabul etmediği üstelik de varlıklı bir hastasının durumu şöyle;


“M.A. isimli hastayı, bir cins akciğer zarı kanseri nedeniyle  takip ediyorum. Hastanın başında özel hemşiresi var, ev bir hastane odası şeklinde. Tüm cihazlar var. Kontroller sırasında makine ayarları gerekiyor. Evde bakım servislerinin bu ayarları yapması mümkün değil. Yetişmiş respiratuar teknisyen yok. Hastanın yatırılarak bu ayarların gözden geçirilmesi gerekiyor. Hiç bir özel hastane böyle hastaları kabul etmiyor. Yoğun bakımlarında geri ödeme alamayacaklarını düşünüyorlar.Devlet ve üniversite hastanelerini ne zaman arasam, ‘Hastanın nesi var,’ diye soruyorlar. Anlattığınız zaman hemen yerleri doluyor. Özellikle solunum yetmezliğinde olup, mekanik ventilatör ihtiyacı olan hastalar çok zor durumdalar”.


loglu@superonline.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums