- 27.12.2011 00:00
Dünyanın dört bir yanında görev yapan Türk büyükelçiler, cuma gününden bu yana Türkiye’nin dış politika sorunlarını Ankara’da masaya yatırıyor. Pazar günü de, kapalı kapılar ardında Kıbrıs sorunu ele alındı. Kıbrıs’ta kapsamlı çözüm görüşmelerinin çökmesi halinde, Ankara’nın bundan sonra izleyebileceği stratejiler de masaya yatırıldı. “Sürecin çözümsüzlüğe uğradığının tesbiti halinde Türk tarafınca geleceğe dönük nasıl bir strateji geliştirilebilir? Kıbrıs konusunu Türk dış politikasının bir sorunu olmaktan çıkartmak yönünde ne gibi adımlar atılabilir?” gibi pek çok senaryoya karşı da çözüm üretilmeye çalışıldı.
Ankara’da Kıbrıs masaya yatırılırken New York’ta, Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri, ocak sonlarına doğru Kıbrıslı Türk ve Rum liderler ile yapacakları beşinci üçlü zirvenin son şans olduğunu dile getiriyor ve artık çözüm olmazsa masadan çekileceklerini ilan ediyorlar. Nitekim, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer, 18 aralıkta Kıbrıs Rum kesiminde yayımlanan haftalık Kathimerini gazetesine verdiği demeçte, “Tarafların birinin bir uçta, ötekinin diğer uçta kımıldamadan durduğunu” belirtirken, gelecek haftalarda çıkmazın devamı halinde çabaların çökebileceğini, Grentree’de yapılacak 5. Üçlü görüşmenin son olabileceği uyarısında bulunmuştu. Downer, taraflar arasında 4’ncü yılını doldurmak üzere olan Kıbrıs barış görüşmelerinde aslında ilerleme kaydedildiğini ima ettiği açıklamasında, çözüm için asıl eksikliğin irade olduğunu dile getirerek, “Bir akşamüzeri çözüme ulaşabilirler, tamamen irade meselesi” demişti. Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü, özelinde, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin mevcut tıkanmışlığının ana nedenlerinden biri olurken genelinde Ankara’nın NATO ile ilişkilerini de sıkıntıya sokan önemli bir dış politika açmazı olarak duruyor. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin dışlandığı ve yalnızca Rumların temsil ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımadığını, 2004 yılında ilan etmişti. Ama tanımadığı bu devlet, gelecek Temmuz 2012’de, altı aylığına AB dönem başkanlığını üstlenecek. Türkiye, Kıbrıs sorunu çözülmeden Rum tarafının dönem başkanlığını üstlenmesi halinde AB ile ilişkilerin donacağı uyarısında bulunmuştu.
Şimdi Ankara’nın cılız da olsa umudu, Rumların dönem başkanlığı öncesi Kıbrıs’ta çözüme ulaşılması ve iki toplumun temsil edileceği bir devletin kurulup, bayrağının da adada göndere çekilmesi. Tarafların detaylarını müzakere ettikleri çözüm planının temeli, iki kurucu devletin oluşturduğu federal bir devletin kurulmasına dayanıyor. Ana hatlarıyla bu devlet de, toplumların yaşadıkları topraklar ayrı iken devlet yönetimi paylaşılacak ve taraflar kendi kendilerini yönetecekler. Özetle taraflar, siyasi eşitliğe sahip olacaklar.
Zor konular sona bırakıldı
Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’la aynı adı taşıyan Annan Barış Planı için 2004 Nisan ayında, Kıbrıs’ta yapılan referandumda, Türk toplumu plana “evet” derken, Rumlar “hayır” oyu kullanmıştı. Kıbrıs Türk toplumunca plana verilen destek, AKP hükümetinin, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü üzerine oynayan Türkiye’de artık ezberleri bozarak, bu sorunu çözme iradesinin ilk kez ortaya çıktığı bir dönemin de başlangıcı oldu. Ama atı alan Üsküdar’ı geçmiş, Ankara, “çözümsüzlüğe oynarken” Rumlar AB üyesi Yunanistan’ın da desteğiyle önemli politik kazanımlar elde etmişlerdi. AB de tarihî bir hataya imza atarak, Türk toplumunun, 2004 referandumundaki çözüm iradesini yok sayarak, bu halk oylamasından bir ay sonra Rum tarafını adanın tek temsilcisi sıfatıyla, birliğe tam üye yapmıştı.
23 Mayıs 2008’de, Türk ve Rum liderleri, ortak bir açıklama yaparak, müzakerelerin ana başlığının, “İki kurucu devletin oluşturduğu bir federal devletin kurulması” olduğunu ilan ettiler. Bir diplomatik kaynak, “Oluşacak devletin temel yapısı üzerinde anlaşma var, aksi takdirde BM, görüşmeleri başlatmazdı. Federal devletin yönetim ve yetkisinin neler olacağı konularında çok büyük görüş ayrılığı yok. Detaylarda anlaşma bekleyen konular var” diyerek, şeytanın ayrıntıda gizli olduğunu vurguluyor.
Müzakereler, yönetimde yetki paylaşımı, mülkiyet (tarafların kendi topraklarında kalan mallarının bölüşümü), AB ile ilişkiler, toprak paylaşımı, güvenlik ve garantiler olmak üzere altı başlık altında toplanıyor. Ama, bu altı ana başlık altındaki müzakereler, artık AB üyesi olan Rum tarafının çözüm iradesinin zayıf olduğu bir arka plan ile devam ediyor. AB’de veto hakkı bulunan Rum kesimi, Türkiye’nin 2005 yılında AB ile başlattığı müzakere başlıklarının açılmasını da engellemiş bulunuyor.
Merdivenli üstgeçitten düz sınır çizgisine
En kabul edilebilir Kıbrıs çözüm planı olarak görülen Annan Planı dahi, kurulacak yeni bir devlet modelinde, Türk ve Rum toplumlarının artık iç içe ve birarada yaşamayacaklarının tesbiti anlamına gelen öneriler içeriyordu. Örneğin, Annan planında, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının, iç içe giren topraklarından geçerken merdivenli üstgeçitler kurulması gibi toplumların birbirlerinden soyutlandıklarının göstergesi öneriler yer alıyordu. Şimdi devam eden müzakerelerde, toprak alışverişi ile düz sınır çizgileri çekilmesi üzerinde duruluyor.
İki toplum liderleri, iç güvenliğin federal polis tarafından sağlanması üzerinde anlaşırken her iki tarafın kendi askerlerinin bulunmayacağı, askersizleştirilmiş bir statüyü prensipte kabul ettiler. Bunun yerine, Türk tarafı, Türk ve Yunan askerlerinin adada bulunmasını istiyor. Rum tarafı, adada ne Türk ne de Yunan askerlerinin bulunmasını isterken garantörlük müessesinin de sonlandırılmasından yana. Türk tarafı ise Türkiye’nin garantörlüğünün ortadan kalkacağı anlamına gelen bu öneriyi kabul etmiyor.
22-24 Ocak 2012’de, BM gözetiminde yapılacak Grentree görüşmelerinde, üzerinde anlaşılamayan tüm bu konular masaya yatırılacak. Akabinde, Kıbrıs Türk ve Rum liderlerinin yanı sıra, garantör devletler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katılacağı ve tarafların anlaşamadığı konuların ele alınacağı bir toplantı yapılması öngörülüyor. Rum tarafı, diplomatik kaynakların deyişiyle, 5’li görüşmeleri sulandırmak amacıyla Rusya’nın da toplantıya dahil edilmesini istiyor.
Hristofyas devlet adamlığı sergilerse
Şimdiki Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Dimitri Hristofyas’ın, komünist AKEL partisi, 2004’te, Annan planı için yapılan referandumda, son anda plana hayır demişti. Bu, AKEL’in, aslında Kıbrıs sorununun çözümüne son ana kadar yakın olduğu anlamına da geliyordu.
Diplomatik kaynaklar, Hristofyas’ın, şubat 2013’te yapılacak Rum Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden aday olmak için iç politikaya oynamak ile adada nihai barışın gelmesi için irade ortaya koyması arasında bir seçim yapması gerektiğine işaret ederek, “Hristofyas çözüm iradesini ortaya koysa kurulacak yeni Kıbrıs devletinde iyi bir pozisyon bulacaktır. Ama o gidip, gaz platformunda (Rum sondajı krizinde) fotoğraf çektirip iç politikaya oynuyor” diyorlar.
Ankara, “Çözüm olmazsa ne olur?” sorularımıza ısrarla yanıt vermiyor ve “Çabalarımız kapsamlı çözüme ulaşılmasına ve Rumların AB dönem başkanlığını üstleneceği Temmuz 2012’den önce yeni Kıbrıs Federal devlet bayrağının adada göndere dikilmesine odaklandı” demekle yetiniyorlar. Diğer yandan, her ne kadar Rum tarafı, AB üyeliğine sığınıp çözümsüzlük politikası izlese de artık Kıbrıs’ın tek sahibi olamayacağını da görüyor. Ama nihai durumda, Kıbrıs’ta, iki toplumun temsil edeceği bir devlet kurulması için çözüm arayışları çökerse bu kez sonsuza dek ayrılık söz konusu olabilir.
Büyük sorunlara çözüm çiftliği
ABD’de New York yakınlarında yer alan Grentree arazisi, sahibi aile tarafından 1982 yılında vakfa dönüştürülmüş ve dünya liderleri ve diplomatları arasında, sorunlarının çözümüne katkı yapmak amacıyla düzenlenen toplantılara ev sahipliği yapmaya başlamış. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum lideri Dimitris Hristofyas, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un ev sahipliğinde kasım sonunda iki günlük zirve için Grentree çiftliğinde biraraya gelmişti. İki lider, 22-24 ocakta nihai çözüm için bu çiftlikte yeniden biraraya gelecek. Kıbrıs Türk ve Rum toplumu liderleri Grentree, 2007 yılında Fas ve Polisario Cephesi arasında BM gözetiminde barış görüşmelerine ev sahipliği yapmıştı.
Yorum Yap