- 14.12.2011 00:00
Bir muhalefet partisinin, ülkesinde Başbakan’ın rahatsızlanmasıyla birlikte kaos endişelerini dile getiriyor olması, o ülkenin aslında gelişmişlik düzeyi açısından hiç de iç açıcı bir noktada olmadığını gösterir. Bir diğer gösterge de, muhalefetin olası kaoslara emniyet supabı olacak siyasetleri üretemediğini ortaya koymasıdır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, dün gazetelerde yer alan açıklaması, işte tamda Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazı ve siyasi olgunluğa erişemediğini gösteriyor. Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçirdiği ameliyat ve son derece tartışmalı şike yasasının parlamentodan geçmesiyle gündeme gelen AK Parti içindeki çatlak iddialarına yönelik endişelerini, “İç ve dış sorunların arttığı bir dönemde, tek başına iktidar olmuş partide kaos ülkeye büyük zarar verir” diyerek dile getirmiş.Bahçeli, adeta başka bir ülkenin politikacısıymış gibi tuhaf ve şaşırtıcı biçimde sözlerini şöyle sürdürüyor; “Bugünkü Meclis tablosunda, istikrarı tekrar kurabilecek başka hükümet görünmüyor.”
Bir muhalefet partisinden gelmiş olsa bile Bahçeli’nin sözleri, Türkiye’nin, reformlar anlamında artık zamanı dondurmuş bir ülke portresi çiziyor olması açısından gerçekçi.
Bir profesör arkadaşım, “Türkiye, Türkiye olduğu için kaos olabilir. Hiçbir demokratik ülkede, lider hastalanınca kaos endişeleri ortaya çıkmaz. AK Parti iktidarı, reformist politikalarını çoktandır terk etti. Mevcut statükoyu sürdürmek istiyor. AK Parti zamanı dondurdu, durdurdu” diyerek, Ankara’da hissedilen kaos endişelerinin asıl kaynağının reformist politikalardan vazgeçilmesi olduğunu hatırlatıyor.
Almanya’nın Der Spiegel dergisinde geçen hafta yayımlanan makalede, Başbakan Erdoğan’ın hastalığının ciddi olduğu yolunda konuşulan spekülasyonlara yer verilirken, Erdoğan olmadan sadece AK Parti’nin değil ayrıca ülkenin kaosa sürüklenebileceği imasında bulunuluyordu. Der Spiegel’in analizi, Türkiye’de “tek adam” üzerine kurulu siyasetin sakıncalarını da ima eder nitelikteydi.
Tek adama dayanan, zamanı donduran bir siyaset tarzı, kaos endişelerini de beraberinde getirecektir, bundan kuşku yok. Olası bir risk ortamının doğmasında MHP ve diğer partilerin de büyük sorumluluğu bulunması nedeniyle Bahçeli’nin, kaos uyarısı yaman bir çelişki olarak karşımıza çıkıyor.
Bahçeli, zihninin arka planında, demokrasinin ilerletilmemesi için “kötü polisi” oynarken AK Parti’nin, artık mazide kalan reformist politikalarından memnun idi ki şimdi “Kötü polis rolüyle siyaset üretmeme lüksleri bozulacak” diye endişeli anlaşılan. Oysaki, muhalefeti ve iktidarıyla demokrasi sınavında başarılı olma gayreti içindeki bir parlamento, lider hastalanınca ya da iktidar partisi içinde bir çatlak oluştuğunda, endişeye kapılmaz.
Muhalefetin ileri demokrasinin tesis edilmesine bırakın yardımcı olmayı köstek olma gayreti içinde olduğu bir gerçek iken hükümetin, uzunca zamandır reformist yaklaşımını terk ettiği ve statükoyu sürdürmek istediği gibi bir tablo net olarak karşımıza çıkıyor. Adeta hükümet, demokratikleşmenin olmazsa olmazları arasında yer alan askerin siyasi iradeye tabi kılınmasını sağlayacak reformlara el atmıyor. Asker-sivil ilişkilerini kurumsallaştırma adımları atmayan hükümet, aslında hem kendisinin hem de Türkiye’nin topuğuna kurşun sıkıyor.
Hatırlayalım, komşu Yunanistan’da askerî cunta üyeleri 1974 sonrası yargılandı ve mahkûm edildi. Demokrasinin tesis edildiği Yunanistan’da, bugün aradan 37 yıl geçmiş olmasına rağmen Yunan ordusunun, yaşanmakta olan ciddi ekonomik krizi bahane edip siyasete müdahaleye yeltendiğine tanık oluyoruz.
Darbecilik ruhu kolayca ortadan kalkmıyor... Türkiye’de zamanın dondurulmuş olmasının yol açmakta olduğu tehlikeli bir gidişat var... Bence Bahçeli asıl bu durumdan endişe edip, parti olarak, olabilirse eğer reformist bir yaklaşım içine girmeli.
AK Parti-Gül pazarlığı: Süre yedi yıl
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, veto ettiği, kısa adıyla sporda şiddeti önlemeyi amaçlayan tartışmalı yasanın, AK Parti desteğiyle yeniden kabul edilmiş olmasını Gül’e, kurucusu olduğu partisinden gelen bir meydan okuma olarak da okumak gerekiyor. AK Parti içinde yasayı aynen kabul edenlerin, mafyanın sportif faaliyetleri ele geçirmesine karşı bir arınma sürecinin başlamasını engellemiş olmaları bir muamma. Diğer yandan, yasanın, parti içinde Gül ve Erdoğan taraftarları arasındaki iktidar mücadelesini tetiklediği de bir gerçek.
İktidar mücadelesinin odağında, Gül’ün cumhurbaşkanlığı süresi olduğunu ve bu konuda parti içinde bir pazarlık yapıldığını tahmin ediyorum. Boşuna, AK Parti ileri geleni Bekir Bozdağ, tam da Meclis’te şike yasası görüşülürken, Kanal A’ya, Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin, beş yıl değil yedi yıl olduğunu ilan etmedi. Bozdağ’ın ağzından, AK Parti uzunca bir aradan sonra ilk kez Gül’ün görev süresiyle ilgili net bir açıklama yapmış oldu. Gül’ün görev süresinin AK Parti tarafından netleştirilmesiyle, parti içindeki çatlak da kapatılmış oldu.
loglu@superonline.com
Yorum Yap