- 16.11.2011 00:00
Komşu İran, Türkiye’nin doğalgazda, Rusya’dan sonra en bağımlı olduğu ikinci ülke. AK Parti iktidarı öncesinde de durum böyleydi. Dönemin iktidar partilerinin, Türkiye’nin çıkarlarını adeta hiçe sayarak gerek Rusya gerekse İran ile imzaladıkları doğalgaz anlaşmalarının bedelini biz vergi mükellefleri ödüyoruz, bunu da bilesiniz. Uluslararası enerji anlaşmalarına göre, ihtiyaç fazlası olduğu takdirde alınmayan gazın parasını da devletler ödemek zorunda. Bunun adı İngilizcede “Take or pay,” diye geçer, yani “al ya da öde.”
Yazın doğalgaz ihtiyacının azaldığı dönemlerde de Türk hükümeti, almadığı gazın parasını İran’a ödüyor. Zamanında doğalgaz karşılığı Türk malı ürünlerin İran tarafından satın alınması yani takas şartı anlaşmalarla sağlansaydı, biz vergi mükelleflerine bindirilen faturanın bedeli daha az olacaktı. İkili ticarette, Türkiye’nin dış ticaret dengesinin açık vermesine yol açan İran ile yapılan doğalgaz anlaşmasının mimarı, şimdi hayatta olmayan Necmettin Erbakan ile Tansu Çiller koalisyon ortaklarıdır. Sonraki koalisyon hükümetleri de zaten enerji politikalarını arapsaçına çevirmiş, yolsuzluk iddiaları gündemden hiç düşmemişti. Keza AK Parti’nin ilk iktidar döneminde de enerji alanındaki yolsuzluk iddialarıyla ilgili gözaltılar devam etmişti.
Mimarlığını, şimdiki hükümetin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı bugünkü İran politikası da pek çok açıdan sorunlu.
Komşu ülkelerle iyi ilişkilerin tesis edilmesi üzerine inşa edilen ve İran’ı da kapsayan Davutoğlu politikası, genel hatlarıyla o günkü şartlarda doğru bir politikaydı.
Ankara, bitişiğindeki Ortadoğu coğrafyasında bu yıl başlarında ortaya çıkan halk hareketlerini destekleyerek, “sıfır politika,” çerçevesinde iyi ilişkiler tesis ettiği diktatörleri gözden çıkarttı. Türkiye uzmanı Profesör William Hale’in de dediği gibi Ankara sonradan ‘U’ dönüşü yaparak, doğru adımı attı.
İran’da halk nezdinde iktidarı değiştirme anlamında bir hareket yok.
Son olarak Uluslararası Enerji Ajansı’nın ortaya koyduğu üzere, komşu İran’ın, nükleer enerji geliştirme bahanesiyle nükleer silah edinme arayışlarını derinleştirdiği şüphesi artıyor. Türkiye, başta ABD Batı dünyası özelinde ve uluslararası topluluk genelinde sert tepki çekmek pahasına BM’nin İran yaptırımlarını veto etmiş, uluslararası sistem ile Tahran’ı barıştırmak için arabuluculuğa girişmişti. Bütün bunların nafile çabalar olduğu sonradan ortaya çıktı; zira İran, NATO üyesi Türkiye’yi yanına çekerek, aklınca kullanmaya çalışan bir politikayı tercih etti.
İran, uluslararası camiadan izole iken Türkiye’nin onca insani jestine dahi karşılık vermede pinti davranıyor. Örneğin, İran, ambargo yüzünden ticari uçaklarının bakımını bile doğru dürüst yaptıramazken Türkiye yardım elini uzatıyor, THY sivil uçuşlarını sağlaması için bu ülke uçaklarının bakımını yapıyor. Tahran ise Ankara’nın onca jestine karşılık, Türkiye’nin fazlalık nedeniyle zaman zaman satın almak istemediği doğalgazın parasını da “öde,” diye tutturuyor.
Belli ki Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın canına tak etmiş bu durum, bir bakanlar kurulu toplantısında Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na, “Bu çok koruduğun ülke bize bu vefasızlıkları yapıyor,” diyerek, sitem etmiş. Ben kibar dille sitem diyorum ama bakanlar kurulunda yaşanan bu olay, hükümet içinde de İran çatlağının derinleştiğini gösteriyor.
İran’daki mevcut molla rejimi yalnızca Türkiye’nin değil Ortadoğu bölgesinin de başına bela. Diğer komşu Suriye’de, halk ayaklanmalarını şiddetle bastıran ve Türkiye’ye karşı PKK kozunu kullanmaktan geri kalmayan Beşşar Esad rejiminin halen ayakta kalmasının en önemli nedeni İran’ın bu hunhar yönetime verdiği destek.
Uzun yıllar Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerinde görev yapan ve geçen dönem AK Parti’den milletvekili olan emekli Büyükelçi Yaşar Yakış, Suriye denkleminde, Akdeniz’e açılmasına ramak kalan İran’a dikkat çekiyor.
Yakış şöyle diyor;
“ Irak’ın güneyinde Şii nüfus üzerinde etkin hale gelen Şii İran, Lübnan’da güçlü konumda bulunan güdümündeki Hizbullah ile Lübnan’da güçlü varlık gösteriyor. İran böylece Suriye sınırına kadar dayandı. İran’ın en önemli hedefi, Suriye üzerinden Akdeniz’e açılmak, bunu da, iktidarını koruyacak olan Esad rejimi sağlayacak. Dolayısıyla İran, Esad’ın düşmesini önlemek için her türlü yönteme başvuruyor.”
İktidardaki rejimleri, üçüncü ülkeleri istikrasızlaştırmak için her türlü aracı mubah gören İran’la, bize mümkün olduğunca az bulaşması için köprüleri atmayalım ama bu ülkeyi de artık daha fazla şımartmayalım.
loglu@superonline.com
Yorum Yap