- 17.02.2016 00:00
Türkiye'nin, Suriyeli Kürt grupların mevzilerini topçu ateşine tutmasına müttefikler tepki verirken Suriye ve hamisi Rusya, Ankara'yı BM'ye şikâyet ettiler. Ankara zaten çoktandır, uluslararası topluluğun sürekli maraza çıkartan bir üyesi haline geldi.
Fırtına adı verilen 40 km menzilli Güney Kore desteğinde geliştirilen toplarla, Türkiye toprakları üzerinden Kürt hedeflerinin vuruluyor olması Ankara'dan başka, dünyadan başka okunuyor. Kimi vatandaş, “Topçularımız Suriye'de Kürtleri vuruyor, içeride de yine Kürtleri vuruyor.” şeklindeki kan dondurucu duyarsızlıkla bugün ani bir seçim olsa yine iktidar partisine oy verebilir. Ne var ki dünya, adeta akıl ve mantığını kaybetmiş bir Türkiye okuması yapar hale geldi.
Arazide durum ise Türkiye'nin nasıl bir tuzağa düşürülmekte olduğunu gösteriyor. Türk topçu atışlarının esas harekât mevzilerinde ciddi hasara yol açmadığı, Suriyeli Kürt grupların, Rusya ve Suriye desteğinde Türkiye sınır bölgelerini, Ankara destekli muhalif denilen gruplardan yavaş yavaş temizlediğini gösteriyor. Başbakan Davutoğlu'nun, “Azez'in düşmesine izin vermeyeceğiz, Miniğ Havaalanı'nı da kullanılamaz hale getiririz.” şeklindeki uyarılarının arazide karşılığı yok gibi.
Davutoğlu, Ukrayna yolunda tehditler savururken bölgeden gelen Reuters çıkışlı haberlere göre, Suriyeli Kürt gruplar PYD ve YPG'nin destek verdiği Suriye Demokratik Güçleri, Türkiye'ye 8 km ötedeki Azez'den muhalif grupları püskürtüp Türkiye sınır bölgelerini önemli ölçüde ele geçirdiler. Yine Kürtlerin, Türkiye sınırı yakınlarında Tel Rifat kasabasının yüzde 70'ni ele geçirerek, IŞİD militanlarını da doğuya doğru ittikleri bildiriliyor. Gerek Suriyeli Kürtlerin PYD'si ve onun silahlı kolu YPG, gerekse Suriye ve hamisi Rusya, caydırıcı bir etkisi olmadığını bildikleri halde Türkiye'nin topçu atışlarını kendi lehlerine çevirmek için propaganda amaçlı BM nezdinde kullanıyorlar. Yani Türkiye'yi tuzağa düşürüyorlar.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, hafta sonunda Kanal 7'ye verdiği demeçte, “Türkiye topçu atışları gibi caydırıcı önlemlere başvurmazsa yarın kimin komşunuz olacağına da karar veremezsiniz.” mealinde sözler sarf edip, “Türkiye kenardan izlemez.” diye de ekliyordu.
Akdoğan, iktidarın, Suriyeli Kürtlerin Türkiye'nin komşusu olmasına engel olmaya dönük hamlelerini itiraf ederken yanı başımızdaki gelişmelere de izleyici kalamayacağını belirtiyordu. Ne var ki, Türkiye, Suriye iç savaşında tarafgir tutumuyla, bu ülkedeki gelişmeleri ulusal çıkarlarını kollayacak biçimde etkileyecek bir aktör konumundan çoktandır çıktı. En büyük hatalarından biri ise yanına çekmesi gereken Suriyeli Kürtleri düşmana dönüştürmesi oldu. Ama ileride komşusu olmasına engel olamayacak gibi.
Diğer yandan, TSK'nın, bir BM kararı olmadan Türkiye'nin Suriye'ye tek yanlı bir müdahaleye kalkışmasına direneceğini biliyoruz, asker göz göre göre mağlubiyeti kabullenmez.
Akıl ve mantıktan kopma hali bir ülkeyi sürekli daha büyük buhranlara sürükler.
NOT: Mehmet Baransu, tutuklu ya da tutuksuz yargılanmakta olan diğer gazeteciler gibi demokrasinin artık işlemez olduğu bir sistemin kurbanı. Sistem adamına göre muameleye geçit verdiğinden kimin sesi gür çıkarsa rüzgârı onun lehine estiriyor ister istemez. Anayasa Mahkemesi, meslektaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül'ün, tutukluluk hallerine karşı yaptıkları başvuruyu, kısa sürede incelemeye almasına karşın Baransu'nun benzer yöndeki talebini uzun süredir bekletiyor. Demokratik erdem, tüm haksızlıklara karşı ayrım yapmadan tepki vermeyi ve kapsayıcı olmayı gerektirir. Halkı hak ihlallerine karşı harekete geçirmesi gereken muhalefet partileri, amasız, topyekün demokrasi için gerekli duyarlılığı oluşturacak bir farkındalığa sahip değiller ne yazık ki.
Yorum Yap