- 16.09.2015 00:00
Türkiye'ye bir gün demokrasi geldiğinde elbette gerçekler ortaya çıkacak, vatandaş nasıl kandırıldığını anlayacak, kaybolan yıllar geri getirilemeyecek olsa da.
Sosyal, ekonomik kalkınmayı ihmal pahasına askeri harcamalara milyarlarca dolar akıtılmış olmasına rağmen silah sanayii alanında kritik teknoloji geliştirmede ne denli çağı ıskaladığımız dolayısıyla yıllarca avutulmuş olduğumuz da bir gün ortaya çıkacak.
Bugün ne yazık ki yeniden başlatılmış olan, “terörle mücadele” sırasında pek çok güvenlik görevlisinin, PKK'nın yollara, oraya buraya döşediği mayınların patlaması sonucu da hayatlarını kaybettikleri haberlerini bolca okur olduk. Şiddetin yine yoğun olduğu yıllardaki mayın patlamaları kaynaklı kayıplar karşısında en nihayetinde, bir zahmet önlem alınma gereği duyulmuştu. Şimdiki ve o dönemki sahiplikleri tartışmalı olan BMC adlı yerli firmanın, İsrail'in teknoloji desteğiyle ürettiği, güvenlik güçlerini mayına karşı koruyacak Kirpi adı verilen araçlar, 30 yıllık çatışma ortamının bitmek üzere olduğu ilk evresinde faal hale getirilebilmişti. Genelinde medya, işin içine silah sanayii ve askeri konular girdiğinde sorgulama kültürü sıfır olageldiğinden Kirpi'lerin üretimine ilişkin alınan kararı, “Mehmetçik'i mayından Kirpi koruyacak” gibisinden hamaset kokan bir başlıkla duyuruyordu.
Tesev için kaleme aldığım, Sayıştay ve askeri harcamaların denetimi konulu 2012 tarihli raporumda şöyle yazmışım: “Sorun, terörle mücadele adı altında satın alınan silahlarda önceliğin, saldırı helikopteri, insansız hava araçları ve güvenlik güçlerini mayınlı saldırılardan koruyacak mayın koruma araçlarından ziyade denizaltı gibi klasik savaşlar için kullanılan silah sistemlerinin tedarikine verilmesidir.”
Yine devamla şöyle demişim: “Örneğin terörle mücadelede yola döşenen mayınlar yüzünden ordu önemli kayıplar vermektedir. Durum böyle iken, bu soruna çözüm olacak “Kirpi” adlı mayına dayanıklı araçlar, ancak 2011 yılının Nisan ayında çatışmaların sürdüğü bölgelere gönderildi.”
Murat Birsel, Cumhuriyet Gazetesi için hazırladığı teknoloji sayfasında, “Mayından etkilenmeyen personel taşıyıcı yok mu?” diye sorduktan sonra, bir askeri yetkiliye atfen, her mayına karşı dayanıklı askeri araç olmadığı sonucuna varıvermiş. Yazısında, savunma sanayiinde dışa bağımlılığın yüzde 90'lardan yüzde 50'lere gerilediğini de belirtmiş. Birsel'in yazısı çok yüzeysel kalmış.
Savunma sanayiinde, yerli imkânlarla teknoloji üretimine çok gecikmeli de olsa ağırlık verildiği doğrudur. Ne var ki, savunma sanayiinin ileri gelenleri de önceki Müsteşar Murad Bayar gibi, kritik teknolojiler alanında henüz özgün üretim yapılmadığını ama yapılmak istendiğini defalarca söylemiştir.
Pek çok kritik teknolojiyi henüz üretemediğinden dolayı Türkiye'nin, silah imalatında ortaklık yaptığı yabancı firmaların desteği olmadan uluslararası silah sanayiinde rekabet edebilmesi bir hayli sınırlıdır. Örneğin, Türkiye'nin İtalya ile ortak üretimi saldırı helikopterine takılan motorunun menşei olan ABD, bu helikopterlerin Türkmenistan'a satışına izin vermeyince ihracat imkânı ortadan kalkmıştı.
Yine defalarca yazdığım üzere, TSK'nın silah alımlarının Meclis tarafından denetlenmiyor olması, satın alınan silahların gerçek ihtiyaçlara cevap verip vermediğinin ve kaynakların gereksiz yere heba edilip edilmediğinin sorgulanmasını gerektiriyor.
Nihayetinde, terör için yapılan 1 trilyon dolarlık harcama, sorunun demokratik ortamda silahsız çözümü halinde ekonomik kalkınmaya gider, Türkiye'yi devler ligine çoktan taşırdı.
Şiddete hayır, barışa evet.
Yorum Yap