- 16.05.2015 00:00
Seçimlere çok az bir zaman kala kimi anket şirketleri tarafından yapılan nabız yoklamaları, AKP’nin, bırakın Meclis çoğunluğunu ele geçirmeyi, tek başına iktidara gelme şansının dahi azaldığını gösteriyor.
Ama tek koşulla, o da HDP, Meclis aritmetiğini dramatik biçimde değiştirecek yüzde 10’luk seçim barajını geçerse. Malum, HDP’nin barajı aşamaması halinde 60’a yakın milletvekili daha AKP’ye katılmış olacak ve bu da iktidar partisinin tek başına Anayasa’yı değiştirerek başkanlık sistemini parlamentodan geçirmesi için yeterli çoğunluğu ele geçirmesi anlamına gelecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetinin, başkanlık sistemi yoluyla otoriter bir rejimi tesis edeceği yaygın endişesinin, Türkiye’nin müttefiki ülkelerde de ciddi endişe kaynağı olduğunu bir not olarak düşelim. Bu ülkeler de başkanlık sistemine geçişin önündeki tek engel olarak gördükleri HDP’nin, barajı geçip geçmeyeceğine odaklanmış durumda. Onlar da HDP’nin baraja takılıp takılmayacağı konusunda ikiye bölünmüş durumdalar. Ne var ki Türk seçmen, oylarını verme konusunda HDP’ye halen göreceli mesafeli başkanlık endişelerine rağmen.
Yabancı bir uluslararası firma için anket yapan ancak gizliliği nedeniyle adını veremeyeceğim bir şirketin, nisan ayı araştırmasına göre, 2011 seçimlerine kıyasla MHP’nin oyunun 2 puan artıyor olması ve HDP’nin parti olarak katıldığı seçimde barajı aşması gibi oy yüzdelerindeki küçük gibi görünen iki değişim, seçim aritmetiğinin de sonucu olarak AKP’nin konforlu çoğunluğunu ve belki de iktidar çoğunluğunu kaybetme sonucunu doğuracak.
Metropol, Konda ve A&G araştırma şirketleri, HDP’nin barajı geçemeyebileceği olasılığı üzerinde de dururken AKP’nin, 276 sandalye ile tek başına iktidarı konusunda kuşkulu sonuçlara ulaştıklarını açıkladılar son haftalarda. Diğer bazı anket şirketleri ise, AKP’nin, tek başına iktidar olabileceği tahminini yürütürlerken başkanlık için gerekli asgari 331’i bulamayabileceğini düşünüyorlar.
Her ne kadar demokrasinin işleyişi açısından Türkiye ile arasında dağlar kadar fark olsa da İngiltere’de de yapılan anketlerde, David Cameron liderliğindeki muhafazakârların büyük bir sürpriz yaparak bu kez büyük oy çoğunluğuyla tekrar iktidara gelecekleri tahmin edilememişti. Dolayısıyla bizdeki 7 Haziran seçimlerinde de, anketleri ters yüz edecek ve AKP’nin hem de anayasal değişiklik yapacak bir Meclis çoğunluğunu elde etmesi gibi sonuca da hazırlıklı olunmalı. Tıpkı AKP’nin, tek başına iktidar olamayacağı şeklindeki olasılığa hazır olunması gerektiği gibi.
Sandık ile vicdanı arasında tek başına kalan seçmen, belki de oylarıyla anti-demokratik gidişata dur der.
Adı bende saklı şirketin çok detaylı anketinde, iktidar ve ana muhalefet partileri olmalarından dolayı AKP ve CHP ile sınırlı tutacağım bilgiler, seçmen profili açısından çok çarpıcı veriler de içeriyor. Örneğin, bu anketin parti yandaşı profillerine bakıldığında, sofular olarak nitelendirilen ve dinin tüm gereklerini tam olarak yerine getiren kişilerin oranı AKP’de yüzde 48 iken CHP’de yüzde 10. İnançsız ya da dinin gereklerine pek inanmayan kişiler olarak tabir edilen kesim AKP’de yüzde 4 iken CHP’de yüzde 54.
Türkiye’de de, her ne kadar ekonomik gidişat yani iş, aş birincil oy verme kriteri olsa da din, laiklik, etnik yapı, azınlıklar, vesayet gibi toplumu kutuplaştırıcı konular Türk seçmen davranışını fazlasıyla etkiliyor. Örneğin, yukarıdaki yandaş profiline bakıldığında Türkiye’nin küçümsenmeyecek bir bölümünü oluşturan ve dinin yaşamındaki öneminin büyük olduğunu söyleyen, çoğunluğu belki de yoksul seçmenler AKP’yi tercih ediyor.
Din-devlet ilişkisi dolayısıyla demokrasi sorununu çözmek gerekiyor.
Yorum Yap