- 31.08.2011 00:00
İspanya’da 40 yıllık diktatör Franco rejiminin ardından demokratik bir ülke inşası çok uzun yıllar aldı. Türkçeye kazandırılan kitabında, İspanya’da sekiz yıl Savunma Bakanlığı yapan Narcis Serra, askerin sivil demokratik denetim altına alınması olan bu sancılı ve zor sürecin nasıl olması gerektiğini anlatır.
Türkiye’de de demokratikleşme adına bir dizi askerî ve sivil reformlar yapıldı ancak bu süreç, 27 Nisan e-muhtırası gibi talihsiz girişimlerle sekteye uğradı. Yargıda, akademik çevrelerde, medyada ve bazı siyasi partilerde halen hâkim olan militarist zihniyet nedeniyle demokratikleşme adına reformlar bir süredir ivme kazanamadı.
Son zamanlarda ise askerin, sivil iradeye itaati anlamında şeklen de olsa bizleri sevindiren gelişmelere tanık oluyoruz. Bu gelişmelerin en yenisi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Başkomutan sıfatıyla ilk kez Genelkurmay Karargâhı’nda 30 Ağustos Zafer Bayramı tebriklerini kabul etmesi ile oldu. Bugüne kadar, Genelkurmay Başkanları ve Kuvvet Komutanları, bu tebrikleri kabul eder, ülkenin seçilmiş hükümet üyeleri ve Başkomutanı Gül ise sıraya girip, aslında bütün Türkiye’nin olan bu bayramı sanki askerlerin bayramıymış gibi kutlarlardı. Normalleşme adına bir diğer sevindirici gelişme yaşandı ve 5,5 yıl aradan sonra nihayet, hükümete karşı verilen elektronik muhtıra, Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinden geçtiğimiz günlerde kaldırıldı.
Sorunlu olan konu ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in inisiyatifiyle e-muhtıranın siteden kaldırılmış olması. Zira, askerin sivil denetiminin sağlanması, askerden gelecek inisiyatifle çözülecek bir konu değil. Siyaset kurumunun askerî alanlarda ön alması ve gerekli yasal düzenlemeleri yapması gerekiyor. Hiçbir kurum, elindeki imtiyazlardan kolayına vazgeçmez, vazgeçirecek olan siyaset kurumudur.
Yine de son günlerde sivilleşme ve normalleşme adına yaşanan gelişmeler, olumlu ve toplumu rahatlatıcı nitelikte. Ama içinde, şayet yasal düzenlemeler yapılmazsa geri dönüşüme yol açacak tehlikeleri de barındırıyor. İspanya’dan bir örnek vereyim. Bu ülke önemli ölçüde AB’ye tam üyelik için reformlarını tamamlamış ve birliğe tam girmek üzereyken, bir yüzbaşının başını çektiği 200 kadar isyancı, askerî reformları protesto etmek için 23 Şubat 1981 yılında parlamentoyu bastı. Baskıncıların, demokratik reformların hızına tepkili olan sağcı işbirlikçileri de, askere, topyekûn isyan etme çağrısı yaptılar. Bu eylem bastırıldı ve demokrasi kazandı.
İspanya’dan alacağımız dersler var. Öncelikle, son günlerde yaşanan şeklî bir dizi normalleşme adımlarına kanmamalı ve askerî sonsuza dek kışlasında tutmak için parlamentoyu yasal reformlar yapması için baskı altında tutmalıyız.
Yakınlarda, anayasal suç işledikleri şüphesiyle sanık durumundaki tutuklu generallerin “Haklarını koruyamadığı” gerekçesiyle, üç Kuvvet Komutanı ile birlikte istifa eden Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral Işık Koşaner’in, kendisine ait olduğunu doğruladığı ses kaydındaki itiraflarını hep birlikte okuduk. Hukukçuların da içersinde ciddi suç delili sayılabilecek ifadelerin yer aldığını söyledikleri Koşaner’in itirafları, askerin, siyaset kurumunca denetlenmediği sürece nasıl bir felaketin içine düşebileceğini ve bu durumun ülke çıkarını nasıl zedelemekte olduğunu bize bir kez daha gösterdi.
Nitekim, Koşaner konuşmasının bir yerinde, yasa ve yönetmeliklerin dışında hareket ettiklerini –ki biz zaten öyle olduğunu biliyoruz– itiraf ederken, askere darbe yetkisi veren 35. Madde kalksa da, ülkeyi koruyup kollama görevinin doğal tarihî görevleri olduğunu belirtiyor. Diğer deyişle TSK, varlık nedenini gerekirse darbe yapmayı da içinde barındıran bir yerde konumlandırmayı sürdürüyor. İspanya örneğini yaşamayalım diye rehavete kapılmayalım, yasal düzenlemelere hız verelim diyorum.
Malumunuz, askere göre, bu ülkenin bekçisi onlardır, siviller yeteneksizdir. Askerin sivilleri, yeteneksiz bulduğu ve çoğu zaman aşağıladıkları bu tarihsel önyargılı bakış açısı bana, 2000 yılında Psikiyatri dalında Nobel ödülünü alan Daniel ve Kruger’un geliştirdiği sendromu hatırlattı. Bu sendrom “Kifayetsiz Muhterisler” diye de biliniyor Türkçede. Yetenek eksikliği bulunan kişiler, hatalı kararlar alabilir ama bu yetenek eksiklikleri, hatalarının farkına varmalarını dolayısıyla kabul etmelerini önler. Ne yazık ki bu kişiler, üstünlük duygusuna kapılırlar.
Ancak aynı sendroma göre, eğitilmeleri halinde bu kişiler yetenek eksikliklerinin farkına varabilir ve bunu sonuçta kabul ederler.
Asker üzerinden siyaset yapan siyasi partilere, yepyeni sivil bir anayasa yapımında iktidar ile mutabakat içine girmezlerse Türk ordusuna dolayısıyla Türkiye’ye vermekte oldukları zararın faturasını bu millet onlara sandıkta ödetir. Kifayetsiz Muhterisler sendromunu da detaylı okumalarını tavsiye ederim, askerî reformları yaparken işlerine yarayabilir.
Yorum Yap