- 30.07.2014 00:00
Ankara’da şimdi görev süresi dolan bir Amerikalı diplomat, yakınlardaki bir sohbetimizde, “NATO üyesi Türkiye’nin önemi, sorunlu bölgelere yakın olmasından kaynaklanıyor.
Dolayısıyla Türkiye’nin, ittifak adına bölge için istikrar getirici politikalar üretmesini ve içeride istikrarı yakalamasına önem veriyoruz. Ne var ki, iktidarın, hem Batı hem de Ortadoğu’ya karşı izlediği artık yapıcı olmaktan uzak, köprüleri yıkan politikaları hem kendisini itibarsızlaştırıyor hem de ittifakın çıkarlarını zedeliyor.” diyordu.
Pek çok Batı başkentinde, Türkiye ile ilgili yukarıdaki benzer ve daha ağır ifadeler artık kulislerde değil alenen dillendirilmeye başlandı. Keza, yüzlerce emniyet görevlisinin, artık herkesin malumu olan büyük yolsuzluk iddialarının soruşturulmasını engellemek adına yargısız infaz ediliyor olmaları müttefikler arasında şaşkınlık ve endişeyle izleniyor.
Güç zehirlenmesinin yol açtığı bir akıl tutulmasıyla geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde ülke içinde ve dışında köprüler yıkılarak bu ülke uçuruma sürükleniyor. Ve hepimiz seyirci kalıyor, tepki vermekten öteye gidemiyoruz.
İçinden geçmekte olduğumuz bu sancılı ve tehlikeli gidişata rağmen, örneğin, dış politikada rayından çıkmış Türkiye görüntüsünü düzeltmek için aşağıdaki kimi reçeteleri üretmek mümkün;
-PKK ile barış sürecinin yavaş ve istikrarlı ilerletilmesi,
-Kısa adı KRG olan Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin, bağımsız Kurdistan ilanında acele etmemesi ve Irak’ın bütünlüğünün korunması için yapıcı politikalar üretilmesi,
-IŞİD ya da şimdilerde İslam Devleti İD adını alan radikal dinci terör örgütü ile çatışmakta olan Suriye’deki Kürtlerin oluşumu PYD’ye insani yardım yapılması ve bu ülkede daha fazla düşman yaratmak yerine ittifaklar oluşturulması,
-İsrail’in 1.000’in üzerinde insanın ölümüne yol açan katliam niteliğindeki Gazze saldırılarını durdurması için Mısır’ın arabuluculuk çabalarına destek olunması. Ne var ki Başbakan Erdoğan, darbeyle yönetimi ele geçiren Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yle iyice köprüleri atarak kendisine Tiran (hukuk ve anayasa kurallarından bağımsız bir yönetim biçimi sergileyen lider) benzetmesi yaptığından bu çözüm reçetesi de diğerleri gibi şimdilik benim hayalim olarak kalmaya aday,
- İstihbarat paylaşımı yoluyla Irak hükümetinin IŞİD ile mücadelesine destek olunması,
-Acil insani yardımlar dışında Suriye ile olan sınırların tamamen kapatılması,
-Suriyeli muhaliflere, iç savaşın kaybedeni oldukları anlatılmalı. Muhalefetin kimi liderlerine, Türkiye’ye iltica etmeleri önerilebilir,
-IŞİD’in, Musul’da Türk başkonsolos dahil 49 Türk’ü halen rehin tutuyor olmasına konan yayın yasağı kaldırılmalı ve konu medyada birincil öncelikle haber olarak yer almalı. Dolayısıyla uluslararası topluluğun da IŞİD ve uluslararası destekçileri üzerinde baskı yapmaları sağlanarak rehinelerin serbest kalmaları mümkün olabilir. Türk ve Amerikan istihbaratının, rehinelerin nasıl serbest bırakılacağı konusunda yakın mesai içinde oldukları biliniyor. IŞİD’in rehineleri, kendilerine yönelik bir saldırıyı önlemek için canlı kalkan olarak kullandıkları herkesin malumu. İncirlik Üssü’ndeki Amerikan insansız hava aracı Predatörler vasıtasıyla da IŞİD’in bölgedeki faaliyetleri takip ediliyor,
-Ekonominin canlanacağı hesabıyla Irak ve Suriye sınırlarında altyapı çalışmalarına başlanması.
Yukarıda saydığım öneriler, “keşke uygulansa” denecek nitelikte. Belki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yeni bir iktidar, içeride ve dışarıda yaratılan tahribatı onarma yoluna gider, zor da olsa yıkılan köprüleri yeniden inşa eder.
Neden olmasın? İnsan, hayal ettiği müddetçe yaşar, derler.
Yorum Yap