- 24.10.2012 00:00
Türkiye çok uzunca bir süredir kimlik arayışında. Doğu ve Batı’yı birleştiren kavşak ülkesi mi, Ortadoğu ülkesi mi, yoksa bir Avrupa ülkesi mi? Şu anki hâliyle, modernleşmeyi ve demokrasiyi gerçekleştirmesine engel olmayan bir kavşak ülkesi konumunda.
Hangi dil, din ve ırkta olursa olsun her bireyin insan hakkına saygıyı, hukukun üstünlüğünü temel alan bir demokrasi kültürüne ulaşmak için AK Parti’nin başlattığı reformlar bizzat bu iktidar partisi tarafından yavaşlatılmış durumda. Alevi açılımı, Kürt açılımı yerinde sayıyor, insan hakları alanında çok ciddi gerileme var.
Türkiye’nin, Avrupa limanına demirlemesi için önemli hamleler yapan AK Parti, 10. iktidar yılında,artık netleşiyor ki demokrasi yerine modernleşmeyi politik tercih olarak kullanıyor. Yakınlarda yayımlanan AB İlerleme Raporu’ndaki demokratikleşme alanında Türkiye’nin gerileme dönemi girdiğinin tesbiti, AK Parti’nin, Türkiye’yi taşımakta olduğu modelin demokrasiden ziyade modernizm olduğunu ortaya koyuyor. Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin modernleşmesi için yoğun çaba harcıyor. Otoyollar, hızlı tren projeleri, askerî ve sivil alanda ileri teknoloji edinimi, modern fırkateyn yapımı, herkese ev sahibi olma olanağı sağlayan ve önemli bir sosyal yanı olan TOKİ evleriyle Türkiye, modernleşiyor. Ama liberal bir toplumu tanımlayan bireysel haklar ve hukukun üstünlüğü gibi bir siyasi düzen arayışlarında gerileme var.
Ünlü Amerikalı teorisyen ve Tarihin Sonu adlı kitabıyla Türkiye’de yaygın olarak tanınan Francis Fukuyama, liberal demokratik sistemle yönetilme talebinin, aslında başarılı teknolojik anlamda gelişmiş bir modernizasyonun yan ürünü olarak zaman içinde ortaya çıktığına işaret eder. Diğer bir deyişle, Türkiye de pekâlâ devam eden modernleşme hamleleri sonunda demokratik bir sisteme geçebilir, buna engel yok.
AK Parti iktidarının yönlendirmesiyle tercihini modernleşmeden yana kullanmakta olan Türkiye, sanayileşme hamleleriyle ön plana çıkarken insan haklarının esamisinin okunmadığı bir Çin ya da Erdoğan’ın, otoriter eğilimler içine girdiği izlenimi verdiği için sıkça Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e benzetilmesinden dolayı bir Rusya olmayacak. Erdoğan’ın Putinleşmesine bizzat, 12 Haziran seçimlerinde yüzde 50’ye yakın oy veren vatandaş izin vermeyecektir kanımca, aksi takdirde AK Parti kendi içinde bölünecektir. Başkanlık sistemi isteyen Erdoğan’a karşı parlamenter sistemi savunan ve her fırsatta demokratikleşmenin önemine vurgu yapan Gül ekolünün, AK Parti içindeki ağırlığının küçümsenmemesi gerekiyor.
2014’te cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak isteyen Erdoğan, bu koltukta otururken güçlü yetkiler de istiyor. Bu yetkilere kavuşmak için ise yarı başkanlık ya da başkanlık sistemine geçilmesini istiyor. Bu sisteme geçilmesi için anahtar, yazımı devam eden yeni anayasa. Ne var ki, AK Parti dâhil parlamentoda temsil edilen dört parti, yeni anayasa yazımında bir arpa boyu yol almış değil. Başkanlık sistemi ile daha fazla yetkiye kavuşmak isteyen Erdoğan’ın, anayasa yoluyla bu yetkiyi alamayacağı ortaya çıkmış durumda. Peki, Erdoğan az yetkiyle donatılmış bir parlamenter rejimin sürdüğü cumhurbaşkanlığı makamında ne kadar mutlu olabilir? Turgut Özal, istediği yetkiye kavuşamadığı için cumhurbaşkanlığı makamında pek mutlu olmamıştı.
Erdoğan bir konuşmasında, bu yılsonuna kadar anayasa yazımı tamamlanmazsa partisinin, anayasayı yapacağı mealinde bir açıklamada da bulunmuştu.
Erdoğan, yeni anayasa yazımının biran önce bitmesi için neden bu kadar telaşlı sorusu Ankara kulislerinde artık sıkça sorulmaya başlandı. Vatandaşın da azami yer alacağı daha katılımcı bir anayasa yapımına zaman tanımak varken, bu telaş neden, sahiden. Bende bir yanıt var ama hassas bir konu olması nedeniyle okurlarla paylaşamayacağım.
İlahi Süleyman Yaşar, emek bu kadar mı ucuz?
Süleyman Yaşar, Sabah gazetesinde 18 ekim tarihli yazısında, yeni Sayıştay Yasası’nda askerî harcamaların denetimi sorunu üzerine benim kaleme aldığım raporu, içeriğine bile bakmamış ki, “TESEV uyku hapı mı dağıtıyor” diye sorup, bir kenara itmiş. Gerekçesi de neymiş efendim, TESEV, AB uyum yasalarının en önemlisi olan yeni Türk Ticaret Kanunu’nun, şeffaflık getiren maddeleri TÜSİAD ve TOBB’un yoğun lobisiyle yok edilirken hiç sesini çıkarmamış. Yaşar, yazısının girişinde de, “Türkiye’de genel kaidedir. Vatandaşa gerçekler söylenmez. Önemli olanlar vatandaştan saklanır, önemsiz olanlar ise şiddetle tartışılır,” diyor. Vay anasına, Sayıştay denetimi, bir ülkenin şeffaflaşması ve demokratikleşmesinin temel şartlarından biri iken bu ilke bizzat Yaşar’ın kaleminden önemsizleştiriliyor. Yoğun emek sarf edilerek hazırlanmış bir ürünün içeriği hiç dikkate alınmadan yapılan analizler ve de üstelik bunu, uyku hapı diye nitelendirmek ayıptan ta öte. Ayrıca, Türkiye’de, her konuyu TESEV irdeleyecek diye bir kural yok, TTK’daki zafiyetleri de başka düşünce kuruluşları irdelesin, buna engel yok. Emek sarf edilerek ortaya çıkartılmış bir ürün, başka alanda çalışma yapılmadı diye kusura bakmayın hafife alınamaz. Yaşar’ı iyi niyetli olmaya davet ediyorum.
loglu@superonline.com
Yorum Yap