- 27.07.2012 00:00
Ankara oysa ne kadar emindi; bağımsız bir Kürt devletinin kurulması sadece hayalden ibaretti. Hele bunu Kürt liderlerin ağzından duymak devlet yöneticilerine ayrı bir haz veriyordu. Büyük medyamız her fırsatta Barzani ve Talabani’nin ağzından “Kürdistan bizim için de hayal” sözlerine yer vererek, yöneticilere güven ve rahatlık duygusu aşılamaya çalışıp durdu. Cumhuriyet’i kuran kadroların ilk günkü korkularını yansıtan bu durum, sonraki devlet yöneticilerine de sirayet etti. Kürt devleti olamaz veya kurulamaz ya da kurulmamalı... Bu hastalıklı ruh hâli bir asırdır Ankara’nın beynini kemirip duruyor.
Saddam’ın devrilmesiyle yanı başımızda beliren Kürt devletinin şokunu henüz atlatamamışken şimdi de Suriye’de Esed rejiminin sarsılmasıyla ortaya çıkan “mini Kürdistan” her şeyi altüst etmeye yetti. Ankara deyim yerindeyse yine zıvanadan çıktı. Önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Türk sınırına yakın yerlere asılan Kürt bayraklarını indirin” ültimatomu verdi, sonra daBaşbakan Erdoğan, “Eyvallah demeyiz, müdahale ederiz” diyerek sert bir çıkış yaptı. Bu gelişmelerden sorumlu tutulan Barzani’yi “uyarmak” için de Dışişleri Bakanı haftaya Erbil’e gidiyor.
Başbakan Erdoğan’ın, “Kürdistan ha kuruldu, ha kurulacak” başlıklı haber ve yorumların gölgesinde yaptığı bu sert çıkışın bir yanı kuşkusuz kamuoyunu yatıştırmaya dönük. Ama tepkinin ölçüsüzlüğü, uluslararası hukuku görmezden gelmesi Suriye’deki gelişmeler karşısında Ankara’nın geleneksel devlet refleksinden öte bir politikasının olmadığını da ele veriyor. Demek ki 14 aydan fazla bir zamandır Suriye’de devam eden büyük altüst oluşu iktidar sadece izlemekle yetinmiş ve bütün hesaplar “Esed gitsin ama eski sistem sürsün” üzerine yapılmış!
Aslında Suriye’deki gelişmeler Ankara için sürpriz değil. Sıradan vatandaşlar bile Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’yi çok yakından etkileyeceğini biliyor ve görüyordu. Galiba Ankara sadece bu gelişmelere hazırlıklı değil.
Suriye’deki Kürtlerin yaşadıkları bölgelerde kendi özyönetimlerini kurmaya yönelmeleri Türkiye’deki Kürtler arasında büyük bir heyecan yarattı. Geç kalmış bir milliyetçilik rüzgârı bu; diğer halkların geçirdiği bu evreyi Kürtler şimdi doya doya yaşıyor. Bugüne kadar Türki cumhuriyetler vardı, Türkler bununla övünürdü; bugünlerde Kürtler de Irak’tan sonra Suriye’de de ikinci mini devletini kurmaya hazırlanıyor, böyle giderse Kürdi cumhuriyetler bile olabilir...
Tuhaf bir milliyetçilik coşkusu bütün Kürtleri sarmış durumda.
İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de önemli bir nüfusa sahip olan ancak bugüne kadar da devletleşememiş bir halkın kapıldığı bu “milli” duyguları kınamanın, karşı çıkmanın bir yararı yok. Kendinizin yaşadığını başkasına fazla görmek pek adaletli değil.
Kuzey Afrika ile Ortadoğu’yu etkisi altına alan Arap Baharı ve Irak’taki son gelişmeler Kürtlere de yansıdı ve onlar da bunu milli bir kimliğe, siyasal bir statüye dönüştürme gayretindeler. Olup biten biraz bu ve gayet olağan. Buna geleneksel devlet refleksiyle, önyargılarla yaklaşmak, yeni oluşmakta olan bu siyasal kimliği ancak daha fazla besler, büyütür ve güçlendirir.
Suriye’deki duruma gelirsek; yaşanan otorite boşluğundan Kürtler önemli siyasal kazanımlar elde ediyor. Buna hakları da var. En azından vatandaşı bile sayılmadıkları topraklarda artık daha fazla özgürleştiler ve kendilerini yönetmeye adaylar. Ancak bu durum, Suriye’deki Kürtlerin “bağımsız devlet” kurmanın eşiğinde olduğu anlamına da gelmiyor. Irak’taki Kürt bölgesi gibi devlet kurmak için yeterli altyapıdan yoksunlar. Irak’tan ayrılma sinyali veren Barzani ile birleşme ihtimalleri ise bana şimdilik pek gerçekçi bir olasılık gibi gelmiyor. Fakat Suriye ve Irak’taki gelişmeler yeni sürprizler doğurabilir.
Türkiye’nin asıl kaygısı Suriye’deki Kürt bölgesinin PYD ile (Demokratik Birlik Partisi) PKK’nın ortak kontrolüne geçmesi. PYD’nin Kandil’de kurulduğu bugün artık bir sır değil; ama böyle diye kıyameti koparmanın da bir anlamı yok. PKK-PYD şu an o bölgede Barzani’ye yakın diğer Kürt gruplarıyla hem dayanışma ve hem de büyük bir mücadele içinde. İki taraf da alttan alta birbiriyle çekişiyor. Kandil, PYD’yi hem siyasi güç hem silah desteğiyle birinci güç yapmaya çalışıyor; Barzani de Suriye ordusundan kaçan Kürt askerlerden PYD’ye karşı bir ordu kurarak diğer Kürt ittifakının emrine vermeye çalışıyor.
PKK’nın Suriye’deki etkinliğini bahane eden Türkiye’nin, bütün Kürtleri karşısına alması büyük bir hata olur. Türkiye’nin müdahalesi PKK’yı Suriye’de sınırlamaz, aksine daha fazla büyütür. Unutmayalım, Kürtler geç kalmış bir milliyetçilik evresinde, dışarıdan bir dayatma sadece bu milliyetçiliği büyütür ve “Kürt Kurtuluş Savaşı”nın doğmasına neden olur. Her kurtuluş savaşı için de bir “düşman”a ihtiyaç vardır, aptallık ederek Türkiye’yi o “düşman” taraf hâline getirmeyin.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap