- 12.06.2012 00:00
Kürt sorunuyla ilgili son günlerde yapılan tartışmaların odağında Cemaat var. Açık veya örtülü bir şekilde ifade edilen görüş şu: Cemaat, zaman ayarlı KCK operasyonlarıyla demokratik siyaset alanını daralttı, PKK’nın ateşkes ilan etmesini zorlaştırdı ve AKP’nin çözüme dönük girişimlerinin önüne set çekti.
Bu görüşü desteklemek için MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılması ile CHPAKP zirvesinin ertesinde Van’daki BDP’li belediye başkanlarına yönelik operasyon örnek gösteriliyor.
Tabii bunu daha uç noktalara vardıran tezler de var. Avni Özgürel, statükodan yana olan bazı bürokratların asker yenilince Gülen Cemaat’i içine sızarak, Cemaat üzerinden süreci sabote ettiklerini öne sürüyor.
AKP ile Cemaat’in Kürt sorununa yaklaşımda hangi noktalarda ayrıldıklarını veya hangi noktalarda buluştuklarını doğrusu pek kestiremiyorum. Kürt sorununun çözümüne ilişkin aralarında çok net farklılıklar da göze çarpmıyor. Ama hükümet ile Cemaat arasında artık gizlenme gereği bile duyulmayan kavganın, Kürt meselesi üzerinden sürdürüldüğü açıkça anlaşılıyor. Öyle ki Başbakan Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında yapılan Kürt zirvesi bile hükümet- Cemaat çekişmesiyle bağlantılı. Uludere konusunda hayatını kaybedenleri suçlayacak kadar sert bir tutum takınan Erdoğan’ın birden bire Kürt zirvesi yapması, üstelik ana muhalefet partisinin girişimi üzerine bu işe girmesi, biraz fazla “anlayışlı”, “makul” bir hareket gibi görünüyor. Ne de olsa bu pek alışık olmadığımız bir “yumuşama” örneği. Bu yüzden olsa gerek Erdoğan’ın, AKP-CHP buluşmasını Cemaat’i yalnızlaştırmaya dönük stratejik bir hamle olarak değerlendirdiğini düşünüyorum.
Nitekim bu buluşmanın gerçekleştiği gece Erdoğan’ın katıldığı televizyon programında Cemaat’i siyasi alana müdahale etmek ve devlet içinde devlet olmaya çalışmak ile suçlaması tesadüf olmasa gerek. Bu konuşmayla Başbakan, Ahmet Altan’ın MİT krizinin gündeme geldiği ilk günlerde yaptığı o müthiş tesbitle, Cemaat’i devletten süreceğini açıkça ilan etmiş oldu.
Kürt meselesiyle ilgili Başbakan’ın Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı zirvede yumuşama sinyalleri vermesiyle, bu zirveden sonra Cemaat’e yönelik suçlamaların artması, birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı.
Hükümet üyesi bakanların özel yetkili mahkemeler hakkında yaptıkları son açıklamalara bir bakın. Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen ve hükümet içerisinde gizli bir sözcü görevi üstlenen Bekir Bozdağ’ın, Cemaat’i yeni bir vesayet kurumu gibi göstermesi boşuna değil. Ama en dikkat çekici suçlama Cemaat’in Kürt sorununun çözümünde engel teşkil ettiği yönündedir. Hükümet bununla bir yandan da Kürt siyasetine göz kırpıyor.
Tabii bu gelişmeler, Cemaat’in Kürt sorununun çözümü önünde engel olup olmadığı sorusuna yanıt değil.
Kürt siyaseti ile Gülen hareketi arasındaki düşmanlığın, son yıllarda en uç boyuta vardığı biliniyor.Kürt hareketi, KCK operasyonlarını tamamen Cemaat kaynaklı siyasi operasyonlar olarak değerlendiriyor. Cemaat de BDP-KCK-PKK’yı askerî vesayetin dalga boyunda hareket etmekle, şehirlerde kaos çıkarmakla ve Güneydoğu’da yerel bir otorite tesis ederek seçilmiş hükümeti düşürmeye çalışmakla suçluyor. Bunun için de Oslo görüşmelerine ve PKK’yla müzakerelere mesafeli, hatta karşı duruyorlar. Erdoğan’ın bu noktada Cemaat’ten daha esnek durduğunu, en azından, müzakerelere hâlâ açık olduğunu ileri sürebiliriz. Fakat PKK-KCK-BDP cephesiyle bugün yürütülen savaşın kararı siyasi iktidara aittir. Bu savaş, Erdoğan’ın kararlılığını yansıtmaktadır. PKK’nın Silvan baskınıyla İmralı-devlet görüşmelerini sabote ettiği ve Oslo görüşmelerini internet üzerinden deşifre ettiği gözönüne alınırsa, Erdoğan’a hak verilebilir. Ancak Erdoğan’a hak vermediğimiz esas nokta Kürt sorununda henüz bir çözüm ortaya koyamamış olmasıdır. Kürt sorunu ayrı, PKK sorunu ayrı diyen Başbakan, bir yandan PKK’yla mücadele edebilir, diğer yandan Kürt sorununda reformlar yapabilir; Erdoğan’ın elini tutan ne, Cemaat mi?
Gülen Cemaati için de en azından şunlar söylenebilir: Kürt meselesinde güvenlik öncelikli düşünmeleri onları hâliyle milliyetçi bir çizgiye savuruyor. Sürekli sorunun varlığına işaret etmek, KCK ve PKK’nın tehlikesine vurgu yapmak, meseleyi ortadan kaldırmadığı gibi herhangi bir çözüm modelinin gelişmesine de katkı sunmuyor. Gençler toprağa düşmeye devam ediyor, analar ağlamayı sürdürüyor. Buna son verecek bir çözümü bu ülke üretmek zorunda. Kürt sorununun çözümü için AKP, CHP ve BDP kadar toplumda büyük bir karşılığı bulunan Cemaat de elinden geleni yapmalı. Bu konuda kamuoyunda bir beklenti olduğunu söylemek yeterli.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap