- 10.05.2017 00:00
Deniz Baykal; yılların siyasetçisi ve devlet adamı. Üstelik FETÖ mağduru da sayılır. Genel başkanlık koltuğunu bir kaset kumpasıyla kaybetti. Baykal üzerinden CHP ve Türkiye’ye operasyon çekildi. Fakat Baykal, kaybettiği o koltuğu yeniden kapmak için bugün Doğan medyasına el açıyor. Ertuğrul Özkök’e bunun için yazdığı açık mektup da kariyerinin utanç sayfaları arasında yer alacak. Baykal, “Bu kez bari çelme atma, parti içi mücadeleye limon sıkma” diyerek nazikçe Özkök’e yalvarıyor.
Doğan medyası icazet makamı mı? Parti liderliği yarışında Doğan medyasının olurunu almak mı gerekiyor? CHP teşkilatı ve tabanı dururken Doğan medyasına gitmek neyin nesi? Yoksa CHP’de işler zaten böyle mi yürüyor?
Deniz Baykal’ın bu sorulara dürüstçe yanıt vermesini bekliyorum. Muhalefet cephesinin liderliğine oynayan bir ismin Küreselci medyanın patronlarından, yazarlarından medet ummasını açıklaması şart.
Çünkü CHP’yi kimin kontrol ettiğini bilmemiz gerekiyor. CHP programı olan, parti tüzüğüne göre hareket eden siyasi bir parti. “Parti tüzüğünde liderlik yarışına giren Doğan grubunun onayını almak zorundadır” yazmadığına göre neden Ertuğrul Özkök’ün kapısı çalınıyor?
Hatırlanacak olursa kaset kumpasının medya ayağını Doğan grubu oluşturuyordu. Baykal’ın bugün icazet dilendiği Özkök, aynı zamanda kendisini tasfiye eden medya aktörlerinden biri. Baykal, yakasına yapışacağı adamdan icazet dileniyor.
Ortaya çıkan tablo, Baykal için çok hazin. Mağdur edilen, onuruyla oynanan bir lider olarak Baykal’ın, yeniden bir görev üstlenmek istiyorsa alttan alma yerine meydan okuması gerekirdi. Fakat anlaşılan Baykal’ın ne gücü var, ne siyasi vizyonu. Kendisi de güç çevrelerine boyun eğmeden CHP’de bir yerlere gelineceğine inanmıyor. Bu halde Baykal genel başkan olsa da olur, olmasa da, bence hiç fark etmez; ortaya bir cesaret, irade, siyasi bir kararlılık koyamadıktan sonra o koltukların hiçbir anlamı yoktur, olamaz.
İÇERİDE BIRAKTIKLARI MAYINLARI PATLATIYORLAR
Mustafa Kemal Atatürk’e, ailesine ve yaşam tarzına yönelik son günlerde “tuhaf” saldırılar yapıldığı görülüyor. Kendisini sözde “İslamcı” olarak tanımlayan veya o kimlikle bilinen isim ve çevrelerden gelen bu tür saldırılar, eski Türkiye’nin hastalıklı kodlarını taşıyor.
Globalistler, eski Türkiye’yi “Laik-İslamcı”, “Türkçü-Kürtçü”, “Alevi-Sünni” gibi mikro kimliklere bölerek, kutuplaştırarak idare ediyordu. Bunun için her kesimin içine zamanı geldiğinde mayın gibi patlatılacak isimler, kimlikler yerleştirdiler.
16 Nisan’da siyasal sistem değişince, eski sistem bozulunca içeride bıraktıkları mayınları anlamlı-anlamsız patlatmaya başladı. Hürriyet, Sözcü, Cumhuriyet ve Birgün gibi medya unsurları da, hâlâ eski reflekslerle patlayan mayınları siyasete tahvil etmeye çabalıyor. 16 Nisan’ın en büyük kazanımlarından biri Küreselcilerin döşediği mayınların deşifre olması ve artık işe yaramaması. Milleti galeyana getirmek eskisi gibi kolay değil, herkes birbirini daha iyi tanıyor artık.
Yorum Yap