- 5.02.2015 00:00
Suriye krizi derinleşerek yeni boyutlar kazanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük askeri hareketlilik bu topraklarda yaşanıyor. Rusya ve İran’ın, Suriye’ye yerleşmesi üzerine bütün dünya bu coğrafyaya akın etti. Britanya, Almanya, Fransa ve Danimarka savaş gemileri ve uçaklarıyla, askerleriyle Akdeniz’e inmeye başladılar. Türkiye’deki üslere askeri yığınak yapılıyor. Uzmanlar, dünyanın üçüncü bir büyük savaşın eşiğinde olduğu yorumlarını yapıyor.
Güney sınırımızdaki gelişmeler, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini yakından ilgilendiriyor. Rusya ile yaşanan uçak krizi de buna eklendiğinde Türkiye, bu gelişmelere karşı ne kadar hazırlıklı? Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra karşı karşıya kaldığı bu en büyük krizi atlatabilecek mi?
Batı ile olan ilişkilerimiz hiç olmadığı kadar iyi bir noktada. NATO, Rusya krizinde Türkiye’nin arkasında durarak üye bir ülkeye karşı sorumluluklarını yerine getireceği mesajını verdi. ABD’den ve Batılı başkentlerden Ankara’ya açık destek açıklamalarının gelmesi de olumlu. Fakat, Batı’dan gelen bu olumlu mesajlar tek başına Türkiye’nin güvenliğini sağlamaya yetmez. Türkiye, hem Güney sınırından hem de içeriden ayrılıkçı terör tehdidiyle karşı karşıya. Türkiye, her zamankinden daha güçlü, kendi ayakları üzerinde duran, çift başlılıktan kurtulmuş bir devlet yönetimine ihtiyaç duyuyor. Kendi içinde birliği yakalayamadan, devlet kurumları arasında uyumu sağlayamadan bu krizle başa çıkmak zor. Ciddi bir savaş tehdidi karşısında ülke büyük sorunlar yaşar. Dağılma, bölünme, iç savaş riski hiç de ihtimal dışı değildir. Rusya, İran, Esed rejimi ve PKK blok halinde hareket ediyorlar. Bir kriz durumunda Türkiye çok zorlanabilir.
Bu gelişmeler karşısında öncelikli olarak devlet yönetimini çift başlılıktan kurtarmak gerekiyor. Fiili olarak zaten bir yetki krizi var. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık arasında bir yetki karmaşası yaşanıyor. Bu karmaşanın “Başkanlık modeli”yle aşılması mümkün; fakat bu şartlarda muhalefetin desteğini almak imkansız gibi. “Partili Cumhurbaşkanlığı” ise daha yumuşak bir geçiş sağlaması açısından muhalefetten destek bulabilir. “Başkanlık modeli” sistemin tepeden tırnağa değişmesini getiriyor, bu uzun zaman alabilir. “Partili Cumhurbaşkanlığı” ise Anayasa’nın 101’inci maddesinde yapılacak değişiklikle hayata geçebilir. Küçük bir rotuşla Türkiye, bu yetki karmaşasından kurtulabilir. Çift başlılıktan kurtulursa, Türkiye’nin önü açılır, yanı başımızda patlayan Suriye kriziyle baş etmek daha kolay olur.
Yorum Yap