- 18.08.2014 00:00
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın seçimlerin ardından yapacağı ilk açıklama merakla bekleniyordu. Kürt hareketi için Öcalan’ın yapacağı açıklama Erdoğan’ın geleneksel hale gelen balkon konuşmaları kadar önemli.
İmralı’yı önceki gün ziyaret eden HDP’li heyet beklenenin de ötesinde önemli mesajlarla döndü. Öcalan, “30 yıllık savaşın demokratik müzakereyle sonuçlanma aşamasına geldiğini” duyurdu. Abdullah Öcalan’ın mesajının, PKK’nın 15 Ağustos 1984′te başlattığı silahlı mücadelenin yıldönümüne denk gelmesi de çok önemli. Öcalan’ın silahları devreden çıkarma kararlılığını gösteriyor.
Abdullah Öcalan’ın şu sözlerinin altı özellikle çizilmeli: “Öncelikle mücadelemizin 30. yıldönümü olan 15 Ağustos vesilesiyle tarihi gelişmelerin eşiğinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu 30 yıllık savaş büyük bir demokratik müzakereyle sonuçlanma aşamasındadır. Demokratik müzakere süreci tarihi ve toplumsal olarak derin bir anlama sahiptir. Etkileri ve sonuçları çok büyük olan bir süreçten geçiyoruz. Bu süreç sadece Türkiye’de değil tüm bölgede ağır sorunların çözümüne dönük barış ve özgürlükler temelinde model olacak tarihi imkânlar barındırmaktadır.”
Öcalan, neredeyse her sözcükte çözüm sürecinin anlamını ve tarihi değerini vurgulamaya özen gösteriyor. Sürecin, büyük bir savaş cehennemine dönüşen Ortadoğu’ya model olma özelliği taşıdığını belirtiyor. Öcalan’ın çözüm sürecinin anlamını bu kadar çok vurgulama ihtiyacı duyması, bazı Kürt siyasetçilerin bu sürecin değerini yeterince kavrayamamasından kaynaklanıyor. Çoğu Kürt siyasetçi dar görüşlülüğü sebebiyle süreci Erdoğan’ın basit siyasi hesap ve çıkarlarıyla ilişkilendirme hatasına düşüyorlar. Bu nedenle en küçük bir sorunda çözüm sürecini ateşe atabilecek kadar hovarda olabiliyorlar. Bazıları da ağaca bakarken, ormanı göremiyor. Öcalan, bu yüzden sürecin kaderini tek başına elinde tutuyor; süreci sorumluluktan uzak, bu tarihi gerçeklerin bilincinde olmayan kişi ve kurumların insafına bırakmıyor.
Abdullah Öcalan’ın seçim sonuçlarına ilişkin analizi de son derece önemli. Öcalan seçim sonuçlarını iki açıdan değerlendiriyor. “Yeni Türkiye” iddiasının altını çizen Öcalan şu önemli değerlendirmeyi yapıyor: “Seçimin en tarihi sonucu 90 yıllık içe kapanmış aşırı milliyetçi ve faşizan politikaların aşılmasına dönük bir zemin yaratmış olmasıdır. Açılan yeni dönemin anlamı gerçekten demokratik Türkiye, demokratik cumhuriyet olgusunu bir ütopya olmaktan çıkarıp gerçeğe dönüştürecek olmasıdır.”
Kürt cephesi için ise seçimlerin önemini şöyle analiz ediyor: “Kürtler açısından da oluşmuş olan bu kadar geniş ve sağlam irade özgür ve demokratik bir toplumu inşa etme sürecinde devrimsel bir anlama tekabül etmektedir. Bu sonuçlarla HDP günümüzün demokratik ve etkin muhalefeti, yarınların da en geniş tabanlı demokratik iktidarı olacaktır.”
HDP’nin seçim başarısını Demirtaş’ın sempatikliğiyle açıklamaya çalışanlara Öcalan, tarih ve politika dersi verir nitelikte çözümlemeler yapıyor. “Seçim başarısının arkasında 30 yıllık mücadele ve bu mücadelenin demokratik müzakere sürecine evrilmesi”, yani Çözüm Süreci bulunuyor.
Abdullah Öcalan’ın mesajının çözüm sürecine açık-gizli muhalefet eden medya ve kişiler üzerinde büyük şok etkisi yarattığı görülüyor. Süreçle ilgili kötümser haberleri devasa manşetlere çeviren malum medya, Öcalan’ın “30 yıllık savaş bitiyor” mesajıyla adeta sarsıldı. Merkez medya savaşın bittiğini hâlâ algılayabilmiş değil. Siperleri terk etmeye yanaşmıyor ve mevzileri bırakmıyorlar. Bu şaşkınlık sanırım “kaybetme” veya “yenilme” duygusundan ileri geliyor. Onlar, çözüm sürecinin daha çok su kaldıracağını, tarafların bir noktadan sonra çuvallayarak yeniden silaha sarılacaklarını ve işlerin yine eski Türkiye’de olduğu gibi yürüyeceğini sanıyorlardı. Abdullah Öcalan’ın beklemedikleri bir anda “30 yıllık savaş bitiyor” mesajı vermesi hesaplarını bozdu. Bu cephenin seçimlerin başından beri beklentisi HDP’nin seçimlerden başarılı sonuçla çıktıktan sonra taraf değiştirerek hükümete baş kaldırması ve ilk fırsatta Çözüm Süreci’ni bozmasıydı. Yoksa bu çevreler Demirtaş’ın kaşına gözüne hayran değil; televizyon kanallarını, gazetelerini sempati duydukları için Demirtaş’a tahsis etmediler. Doğan Grubu, Cemaat medyası ve derin devletin ideologları neredeyse aylardır kesintisiz “Demirtaş mesaisi” yapıyordu. Bu kadar çok Demirtaş güzellemesi yapmalarının sebebi, Kürt hareketinin seçimlerden biraz güven kazanarak çıkması ve Erdoğan karşıtı koalisyona katılmasıydı.
Son iki yıldır olduğu gibi yine hesaplarını Öcalan bozdu; onlar “bugün yarın Öcalan da süreçten vazgeçer, Erdoğan karşıtı cepheye geçer” diye umutlanırken, fark etmedikleri umutlarını Öcalan’ın bilerek canlı tuttuğuydu. Öcalan, sürecin başından beri sürece karşı muhalefet eden yazarları ve onların bağlı olduğu güç çevrelerini idare etmeyi bildi. Bu kesimler “Ha bugün, ha yarın süreç bozulur” diye umutlanırken iki yıl su gibi akıp geçti. Ne batıya, ne doğuya cenaze gitti. Silah faktörü devreden çıktı, sivil siyaset güçlendi. Barış ve kardeşlik ruhu pekişti. 30 yıllık savaş son bulmak üzere. Ama bunun algılanması için bazı yazarların biraz daha zamana ihtiyacı var.
Yorum Yap