- 28.03.2014 00:00
Bir ülke düşünün, bir devlet…
Başbakan'ı takip altında, dinleniyor…
Cumhurbaşkanı izleniyor.
Dışişleri Bakanı, bakanlar, milletvekilleri keza.
MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları…
İşadamları, medya mensupları, cemaat önderleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri…
Hepsi adım adım izleniyor, telefonları dinleniyor, özel hayatları kaydediliyor…
Durum böyleyken hâlâ "paralel devlete inanmıyoruz" diyen kaldı mı bilmiyorum; ancak bu tablo karşısında artık paralel devletin varlığından şüphe edilemeyeceğini düşünüyorum.
Bu derin güç, Gülen cemaati. Bundan da kuşku yok. İnkâr da etmiyorlar. Her şeyi açıktan oynuyorlar. Darbeye kalktılar, devletle savaşa tutuştular. Kaybettiklerini anladıkları anda da devlete karşı intihar saldırıları düzenlemeye başladılar.
Cumhuriyet tarihi boyunca değişik güç grupları devlet içinde etkinlik mücadelesi verdi. Güvenlik bürokrasisi içinde yuvalanan, kendisini devletin asıl sahibi gören değişik çetelerin biri gitti, diğeri geldi.
Bir zamanlar askerler kendini devletin sahibi sanıyordu, şimdi de Gülen'e bağlı polis şeflerinden ve savcılardan oluşan bir çete iddia ediyor bunu.
Ancak bu çetenin öncekilerden farkı "milli" kaygı taşımaması. Başka ülkelerin istihbarat servislerinin yapamadığını, elde edemediğini bu çete, bile-isteye deşifre edip, ülke içinde ve dışında arzu edene servis ediyor.
Bu çeteyi devlet içinden temizlemeden ne "ulusal güvenlik" sorunu çözülebilir, ne hukuk devleti olunabilir ne de bu ülke demokratik bir yönetime kavuşabilir.
Türkiye, şimdi çetelerin cirit attığı başıbozuk bir ülke görünümünde.
Böyle bir ülkede ne hukuktan bahsedilebilir, ne güvenlikten.
Devlet, vatandaşına karşı en temel görevlerini bile yerine getiremez bu haliyle.
Başbakan Erdoğan'ın seçim mitinglerinde bu çeteden başka hiçbir şeyden bahsetmemesini daha iyi anlıyorum.
Çünkü bu çeteyi temizlemeden, devlet içinden söküp atmadan söylenecek her söz, vaat edilen her şey yalan olur.
Muhalefet bunun ne kadar bilincinde?
Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisini soktuğu hale bakın; CHP, devletin sırlarını ifşa eden, ulusal güvenliğe tehdit olan bir çetenin peşinde felakete sürükleniyor. Ana muhalefet partisi, devlet içindeki bir çetenin izinden gider mi?
Gitmeyeceğini biliyoruz, burada galiba CHP'nin bu tuzağa nasıl düştüğü sorusu önem kazanıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu!
Deniz Baykal'a yönelik kaset komplosuna ilişkin soruların çoğu tam da burada aydınlanıyor.
CHP'yi bu çetenin peşine takmak için kaset komplosu tertip edildi.
Deniz Baykal ve ekibi adım adım tasfiye edildi; Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP'ye sonradan iliştirilen bir ekip öne çıkarıldı. Bu sayede ana muhalefet partisi CHP, Gülen çetesinin siyasi şubesine dönüştürüldü.
Seçimlerden sonra CHP'nin en büyük sınavının bu çeteyle olacağına inanıyorum. Devlet kendi içindeki son çeteyi temizleyecek. Bundan kuşku yok. CHP de kendi içindeki çeteleri temizleyecek. Siyasi parti olarak kalmak istiyorsa, bunu mecburen yapacak. Sadece CHP de değil, diğer siyasi partiler, medya, sivil toplum kuruluşları, uluslararası Gladyo'nun parçası olan bu çeteyle hesaplaşmak zorunda kalacak.
Türkiye, bu çeteden arınmadan demokratik bir hukuk devleti olamaz. Bu tarihi sorumluluk yine AK Parti ve Başbakan Erdoğan'ın omuzlarında. Askeri vesayeti tasfiye eden siyasal iktidar, Emniyet-Yargı vesayetini de tasfiye edecek. Seçim sonrası hükümetin asıl işi devleti bu çeteden temizlemek olacak.
Yorum Yap