- 19.03.2014 00:00
KCK yönetimi birkaç gün önce yayınladığı "tarihi" bir deklarasyonla AK Parti'nin çözüm sürecinin muhatabı olmaktan çıktığını duyurdu. Deklarasyonda ayrıca AK Parti'nin toplumsal desteğini yitirdiği ve meşruiyetini kaybettiği tespiti de yapıldı. Ancak bu iddialı açıklama nedense heyecan uyandırmadı. Ne solcular, ne liberaller, ne de çözüm sürecine karşı olan çevreler, KCK açıklamasını coşkuyla karşıladı. Normalde çözüm sürecinin taraflarından birinin, diğerini muhatap olarak görmediğini deklare etmesi büyük gürültü koparırdı. Fakat KCK'nın bu çıkışı, sosyal medyada bile gündem olmadı. Bunun nedeni, sanırım açıklamanın kimseye inandırıcı gelmemesi. Abdullah Öcalan, umut dolu mesajlar verirken KCK'nın süreci bitirecek nitelikte değerlendirmeler yapması kamuoyunda inandırıcı bulunmuyor.
Kuşkusuz bu, KCK'nın çözüm sürecinde kendisine başka bir yol haritası çizemeyeceği anlamına gelmiyor; örgüt, isterse CHP-Cemaat bloku ve bunların medyadaki uzantılarıyla yoluna devam edebilir. Ya da kendilerinin deyimiyle "demokratik güçler" ile birlikte hareket edebilirler.
Ne var ki tarih, isteklerimizin basit bir oyuncağı değil. Marks'ın ünlü sözleriyle ifade edecek olursak; insanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama bunu keyfi, kendilerinin seçtiği koşullar içerisinde değil, doğrudan kendilerine verili ve geçmişten miras kalan koşullar içerisinde yaparlar.
Kürt siyasi hareketi de siyasi muhatabını seçmekte özgürdür; ama bunun keyfi bir tercih olamayacağı da açık. Ortada bir muhatap olsaydı herhalde Kürt hareketi, bu kadar yıl AK Parti'nin iktidara gelmesini beklemezdi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ya da çok sayıda siyasi parti ve liderleriyle Oslo'da veya İmralı'da bunlarla oturup sorunu çözerdi. AK Parti'ye kadar geçen yaklaşık 20 yıl gibi bir süre boyunca da bu kadar insan boşuna hayatını kaybetmezdi.
Demek ki tarihi kendi seçtiğimiz koşullarda yapamadığımız gibi, siyasi muhataplarımızı da keyfi bir şekilde belirleyemiyoruz. KCK'nın stratejik önderi olarak kabul edilen Abdullah Öcalan'ın, bu hükümetle sorunu çözmek için masaya oturması rastlantısal değil, yıllar içinde edinilen bir tecrübenin sonucu. Öcalan, Kürt meselesinde çözümü ve barışı ancak AK Parti'nin dayandığı toplumsal dinamiğin sağlayabileceğini tespit ederek, Kürt hareketine bu doğrultuda bir yol gösterdi. Buna uyup uymamaları kendilerine kalmış.
Bu noktada AK Parti'nin toplumsal desteğini kaybettiğine ve meşruiyetini yitirdiğine ilişkin KCK'nın yaptığı "yol ayrımı" imasına geliyoruz. Bu açıklamanın ciddi bir tutarsızlık içerdiğini belirtelim. Türkiye'de AK Parti'den daha fazla toplumsal desteğe ve siyasi meşruiyete sahip olan başka hangi güç veya parti var? CHP mi, MHP mi, Cemaat mi, sol mu AK Parti'den daha fazla toplumsal desteğe ve meşruiyete sahip? BDP'nin toplumsal desteği ne kadar? Peki KCK'nın toplumsal desteği var mı? AK Parti'nin toplumsal desteğini sorgulayan ve onu muhatap olarak görmediğini ilan eden Kürt hareketi, bu çıkışıyla, aynı değerlendirme hakkını AK Parti'ye de tanımış olmuyor mu? Başbakan Erdoğan "Toplumsal desteğe sahip olmadığı ortaya çıkan örgüt artık devletin muhatabı olmaktan çıkmıştır" derse, ne olacak? Bu arada Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Devletin terör örgütünü muhatap almasını doğru bulmuyorum" dediğini hatırlatalım.
Gerçek şu ki; Abdullah Öcalan, AK Parti'nin toplumsal desteğini kaybettiğini fark etseydi yönünü değiştirir ve AK Parti ile yolları ayırırdı. Bunu yapmadığına göre yanlış değerlendirme içinde olan İmralı değil, Kandil.
AK Parti, yerel seçimlere göre rekor sayılabilecek düzeyde geniş katılımlı mitingler düzenliyor. AK Parti'nin desteği yüzde 40'ın üzerinde. KCK'nın da Türkiye'deki siyasal durumdan habersiz olduğunu sanmıyorum. KCK deklarasyonunu seçimlere dönük taktik bir çıkış olarak değerlendirmek daha doğru olur. Seçim yarışında tek rakipleri AK Parti olduğundan, üslubu sertleştiriyorlar. Daha önceki seçimlerde de AK Parti'ye karşı agresif bir seçim kampanyası sürdürdüler, bu seçimlerde de aynı taktiği izliyorlar. Ayrıca bu açıklamayla liberallerin ve sol grupların Kürt hareketi üzerinde oluşturduğu mahalle baskısını azaltmaya çalıştıkları da gözden kaçmıyor.
Yorum Yap