- 20.11.2013 00:00
Türkiye’de çözüm karşıtı iki güçlü cephe var. Sürecin başladığı günden beri siyasal iktidara yoğun pres uyguluyorlar. Birinci cephe mütemadiyen hükümeti adım atmamakla, Kürt hareketini oyalamakla suçluyor. Çözüm sürecini de seçim yatırımı olarak gözden düşürmeye çalışıyor. İkinci cephe ise iktidarın PKK lideri Abdullah Öcalan ile anlaşarak ülkeyi bölünmeye sürüklediğini savunuyor. Bu iki cephe de birbirine zıt noktada görünse de aslında ilk günden beri nöbetleşe bir halde süreci başlatan iradeyi vuruyorlar. Bir gün soldan geliyorlar, sonraki gün sağdan; tek amaçları devrim niteliğinde adımlar atan siyasal iktidarı yıpratmak, zayıflatmak ve mümkünse devirebilmek.
Diyarbakır’daki tarihi randevu öncesinde soldan geldiler; AK Parti’nin seçim yatırımı yaptığını, Barzani’yi çağırarak Güneydoğu’daki oyları iktidar partisine yönlendirmek istediğini, PKK ve Öcalan’ı da tasfiye etmeye çalıştığını savundular. “Çözüm sürecinin bittiği” kara propagandasını ise dillerinden hiç düşürmediler. Diyarbakır’daki atmosfer bu suçlamaları daha ilk dakikasında yerle bir etmeye yetti. Diyarbakır’daki ortaya çıkan tablonun karşısında sessizliğe gömüldüler.
Diyarbakır sonrası ise sağdan gelmeye başladılar; Başbakan Erdoğan’ın “Kürdistan” kelimesini kullanmasını, “Türkiye bölünüyor” yaygarasına dönüştürmeye çalıştılar. “Kürdistan” sözünün yurdum üzerinde nasıl bir heyula gibi dolaştığını bilmelerinden olsa gerek Erdoğan’ı da korkutacaklarını, geri adım attırabileceklerini ve bir daha “Kürdistan” kelimesini kullanmaya yanaşmayacağını düşündüler. Hatırlanacağı üzere geçmişte Turgut Özal’a “federasyon” sözünü yedirmişlerdi, Tansu Çiller’e “Bask modeli”ni, Mesut Yılmaz’a da “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözünü… Erdoğan’a da “Kürdistan” sözünü yedireceklerini sandılar.
Ancak bu kez Erdoğan’ın sağlam iradesine takıldılar. Diyarbakır’daki konuşmasının arkasında duran Başbakan Erdoğan, “Osmanlı döneminde Doğu ve Güneydoğu’nun Kürdistan eyaleti olduğunu” hatırlattıktan sonra Meclis zabıtlarında Mustafa Kemal’in de Doğu ve Güneydoğu için “Kürdistan” kelimesini kullandığını söyledi. Ve ardından muhalefete sordu: “Kürdistan diyen Mustafa Kemal de mi bölücüydü?”
İnanıyorum ki Başbakan Erdoğan, bu konuyu geçiştirmeye çalışsa ve bu saldırılar karşısında sessiz kalsa yarın daha büyük bir “bölünüyoruz” kampanyasıyla karşı karşıya kalacaktık. Diyarbakır’ın rövanşını “Kürdistan”la alacaklardı. Kalpaklı Atatürk bayraklarıyla yeri göğü inleteceklerdi. Ancak Erdoğan sadece “Kürdistan” sözüyle bile tabuları yıktı, sessiz bir devrim daha gerçekleştirdi.
Çözüm sürecinin başından beri ya soldan, ya sağdan gelen/köpürtülen medya operasyonlarıyla karşı karşıya kaldık. Bazen ayrı cepheden geldiler bazen de aynı havuzda birleşerek ortak operasyon düzenlediler. Fakat bu kez karşılarında kolayca sindirebilecekleri bir lider yok. Diyarbakır randevusu tarihe damgasını vuran bir buluşma olarak geçecektir. Tarihin çarkları ileri doğru büyük bir hızla dönüyor. Bu tarihi geri durdurmak veya geri döndürmek mümkün değil. Yeni Türkiye’ye direnmek boşuna çaba.
Yorum Yap