- 15.02.2013 00:00
MİT-İmralı görüşmelerinin bazı çevreler üzerinde yarattığı şok etkisi hâlâ geçmişe benzemiyor. Savaş- çatışma, gerilim-kutuplaşma üzerine kurulu konjonktüre alışan ve bunun kalıcı olduğunu düşünen çevreler, birden bire gelişen bu uzlaşma ve barış iklimine ayak uyduramadı. Biraz hayal kırıklığına uğramış görünüyorlar.
Bunun nedeni galiba AKP hükümetiyle Kürt hareketi arasında böyle bir yakınlaşmanın gelişebileceğine hiç ihtimal vermemiş olmaları. Başbakan Erdoğan’ın Kürt hareketiyle arasına kapanmayacak bir mesafe koyduğu ve Kürtlerle bir daha asla uzlaşamayacağı fikrine sanırım fazlaca aldandılar. Öcalan faktörünün ise burada hiç hesaba katılmadığı anlaşılıyor. Bu şaşkınlık biraz da Öcalan’ın 14 Temmuz 2011’deki Silvan pususuyla sonsuza dek İmralı’ya gömüldüğü inancından kaynaklanıyor.
Şimdi iktidar karşıtı bütün çevrelere aynı aldanmışlık ve hayal kırıklığına uğrama duygusu hâkim. CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in Meclis’te BDP’li vekillere patlamasının arkasında “ırkçı”bir refleksten daha çok aldatılmış bir kadının duygusallığı var. Güler’in tepkisi ihanete uğramış, yüzüstü bırakılmış bir kadının acı ve öfke dolu isyanına benziyor. Kürt hareketi sonsuza dek Meclis’te AKP’ye karşı CHP’yle birlikte, el ele, blok olarak duracaktı; hiç değişmeyecekti, hep CHP’nin olacaktı...
Oysa AKP’yle yakınlaşarak buna ihanet ettiler. Sonsuz bir aşk beklentisi içine girmiş bir kadını kırmaktan daha öfke uyandırıcı bir davranış olamaz. Karşısındakini bir anda böceğe çevirebilir; Birgül Ayman Güler’in “Kürtler, asla biz Türklerle eşit olamaz” demesi gibi...
Aynı kırgınlık duygusu CHP’yle sınırlı kalsaydı, böyle bir yazıyı kaleme almaya kalkışmazdım. Ne var ki pek çok çevrede; politikacıda, yazarda, aydında, gazetecide, iş insanında, sivil toplum kuruluşu yöneticisinde, futbolcuda, sanatçıda, hatta Kürt hareketinin içinde, BDP’de, Avrupa kanadında, Kandil’de aynı hayal kırıklığına uğramışlık duygusuna rastlamak mümkün.
Bu çevrelerdeki bu aşırı duygusallık AKP ve Erdoğan’a karşı duyulan kızgınlıkla yakından bağlantılı. İktidar partisi, Başbakan Erdoğan çok sıkışmıştı ve Kürtler AKP’yi bu sıkışıklıktan kurtardı...
Bu yüzden Kürt hareketine öfke dinmiyor; BDP ve Kandil’e. İmralı’yı ise hiç affetmeyeceğe benziyorlar... O, elindeki sihirli asayla Erdoğan’ın önünde Kızıldeniz’i ikiye yardı, mevsimi kıştan yaza, iklimi bahara çevirdi... İmralı’yı bağışlamaları imkânsız...
Ümitlerini hâlâ yitirmiş değiller, Kandil’den umudu da kesmemişler; Öcalan 14 yıldır hapiste, Kürt halkının isteklerinin ne olduğunu bilmekten uzak, AKP Kürtleri hâlâ inkâr ediyor, Kandil’i tasfiye peşinde... Suriye’de, Irak’ta Kürt devletçikleri var, buradakiler niye daha azıyla yetinsin, buna razı olma Kandil...
Daha naif kalemler de var elbet; “Barışın bedeli demokrasi olmasın” diyen endişeli demokratlar...“Kürt barışı demokrasiyi elimizden almasın” diye kaygı içindeler.
40 bin gencin canını alan, milyonlarca insanı evinden yurdundan eden bu savaş, bugüne kadar sanki demokrasi içinde yaşamamızı sağlamış gibi...
Barışın sahip olduğumuz “ileri” demokrasiyi elimizden alıp götüreceği endişesine kapılmışlar.
İktidara yönelik öfkeli olmayı anlamak zor değil. Bu noktaya gelene kadar az baskı görmedik. Sadece son bir yılda bile yüzlerce genç hayatını kaybetti, binlerce insan da özgürlüğünü...
Uludere faciası ise hâlâ ortada.
Ama bu kör savaşı bitirmeden, barışı sağlamadan zaten demokratik bir ülke olamayız. Demokrasimiz yıllardır savaşa kurban edilmiş durumda; hiç olmazsa bu sefer demokratikleşme şansımız var, bari bu fırsatı heba etmeyelim.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap