- 13.11.2012 00:00
AKP hükümeti İmralı’dan ümidi kesmiş görünüyor ama Avrupa Abdullah Öcalan’dan hâlâ ümitli. Başbakan Erdoğan idamı tartışmaya açıp Öcalan’a ev hapsinin önünü kesin bir dille kapatırken, AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Hélène Flautre, Abdullah Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulundu. Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e “gayrıresmî” başvurusunun ayrıntılarını anlatan Hélène Flautre’un öne sürdüğü düşünceler ilginç. Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği destekle bilinen Flautre, Avrupalı demokratların görüşünü yansıtması bakımından da oldukça önemli bir isim.
Flautre, 15 yıla yakın bir zamandır hapiste bulunan Öcalan’ın Kürt meselesinde hâlâ “kilit” bir oyuncu olduğunu düşünüyor. Ev hapsine çıkma ihtimali ise kendisine bağlı. Müzakere edip bir anlaşmayı sağlayabilirse, siyasi bir aktör olmayı başarır ve kendi özgürlüğünü de kısmen garanti altına alabilir. Elindeki gücü kullanabilmesi için de bir kampı diğerine karşı savunmaması gerekiyor. YaniÖcalan tek taraflı olarak Kandil’i savunmamalı. PKK’yı temsil etme yerine Kürt halkını temsil etmeli. Bunun nasıl mümkün olacağına dair soruya ise Flautre şu yanıtı veriyor: “Öcalan Kürt meselesinin demokratik ve siyasi boyutunun lideri olmalı. Şiddete başvurmadan çözüm isteyen, demokratik ve kültürel hakları talep eden sivil kesimlerin temsilcisi olmalı. Kürt vatandaşların haklarını demokratik yollarla almayı öngören bir liderlik pozisyonu almalı. Şiddet kullanılmaması konusunda ise kararlı olmalı.”
Abdullah Öcalan’ın bu noktaya gelmesi hâlinde Avrupa’nın Kürt meselesinde daha fazla katkı sunabileceği anlaşılıyor. Flautre’un mantıklı görünen bu görüşlerinin siyasal ve toplumsal güçler üzerindeki karşılığı çok zayıf.
İmralı’dan başlayalım. Öcalan’ın etnik kimlik üzerinden politikleşen, silahlı ve demokratik Kürt hareketi üzerinde ciddi bir etkisi bulunuyor. Bu gücünü uzun hapis hayatına rağmen kaybetmedi, aksine arttırdı. İmralı’ya hapsedildiğinde sadece PKK lideriydi; bugün ise Türkiye’de tabanını genişleterek büyüyen, Suriye’deki uzantısı Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile bölgede güç kazanan, Avrupa’da finans kaynakları bulunan PKK’nın ve yüzlerce belediyeye sahip, üç milyona yakın oy alan BDP’nin merkezinde olduğu demokratik Kürt hareketinin “önderi” durumunda.
Sahip olduğu bu “önderlik” pozisyonuyla Öcalan, Kürt hareketi içinde devletle müzakere yapabilecek en ideal isim olarak görünüyor. Ancak her şey kâğıt üzerinde göründüğü gibi muntazam durmadığından belki de daha önceki müzakere süreçleri olumlu neticelenmedi. Ve bu süreçte en fazla örgüt üzerindeki etkisi sorgulanmaya başlanan Öcalan yıprandı.
Habur’da Kürt hareketinin eve dönüşleri bir şova, zafer gösterisine dönüştürme girişimi sadece hükümeti ürkütmedi, Öcalan’ın itibarını da tartışma konusu hâline getirdi. Keza 14 Temmuz 2011’deki Silvan pususu da Öcalan için ikinci büyük darbe oldu. Kürt hareketi devletin Silvan’dan önce görüşmeleri zaten bitirdiğini öne sürse de ki bunda haklı da olabilirler Silvan pususu, en çok Öcalan’ın liderliğine darbe vurdu. Kamuoyu nezdinde Öcalan’ın örgüt üzerinde herhangi bir ağırlığının bulunmadığına dair bir kanaat oluştu veya oluşturuldu. Bu ayrıntı o kadar da önemli değil. Ama nihayetinde tüm bu etkenlere rağmen Öcalan, Kürt hareketi içindeki “önderlik” konumunu kaybetmiş değil. O, hâlâ Kürt tarafı adına devletle siyasi anlaşma sağlayabilecek, “temsilci” özelliğini koruyan tek isim. Son açlık grevlerinin yine gelip İmralı’ya dayanması da bunu açıkça gösteriyor. Fakat Öcalan tecrit altındaki tutulma durumu sürüyor.
Bu “tecrit” uygulaması Öcalan’ın “politika dışı” tutulması anlamına geliyor. Kardeşi Mehmet Öcalan ile yapılan son aile görüşmesinde Öcalan’ın verdiği öne sürülen “negatif” mesajlar da hükümetin uyguladığı tecrit politikasını yumuşatmadı. Yani Öcalan Flautre’un beklediğinin aksine şiddeti teşvik eden pozisyonunu değiştirmemekte ısrarlı. Öcalan zaten çok inatçı biri, bugüne kadar, müzakereler sürdüğü zamanlarda bile şiddeti desteklemekten imtina etmedi. Öcalan’ın siyaset anlayışından şiddeti ayrıştırmak da zor. Flautre’un sandığı gibi Öcalan sadece demokratik Kürt hareketinin temsilcisi olmakla yetinecek bir isim değil; Öcalan kendi kişisel tecrübesinden hareketle şiddet olmadan herhangi bir siyasi anlaşmayı sağlamanın pek imkan dâhilinde olduğunu düşünmüyor. Öcalan sadece “demokratik Kürt siyasetini” temsil etmenin PKK üzerindeki etkisini daha da zayıflatabileceğini düşünüyor olabilir ve bu yüzden belki de her zaman Kandil’den daha çok “şahin” görünme çabasında oluyor.
Kandil’in bütün gönülsüzlüğüne rağmen yine de Öcalan Kürt hareketinin “önderi” konumunda. Flautre’un beklediği gibi aslında Avrupa’nın görüşünü yansıtan Öcalan’ın demokratik Kürt siyasetinin temsilciliğine soyunması için PKK’yla arasına mesafe koyması gerekiyor. Habur ve Silvan tecrübesinden sonra Öcalan’ın nasıl bir rol oynayacağını görmek için tecridin kalkması gerekiyor.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap