Birbiriyle tanıştırılmamış anayasa maddeleri

  • 24.02.2017 00:00

 Diken’deki yazılarımı epeydir ihmal ettim. Aslında ‘ihmal’ dememem daha doğru herhalde, çünkü bu bir seçimdi.

Neden derseniz: İçine girdiğimiz sürece ilişkin ne söylenebilir ki? Cehalet, delâlet, gaflet (zenginleştirebilirsiniz) gibi eskinin terimleriyle ifade edebileceğimiz bir manzara var karşımızda, ne söylenebilir ki? Bu manzarayı karşınıza alıp ne yorum yapabilirsiniz ki?

Çok yazık tabii ki; başlangıcında – ihtiyatlı olsa da- umut veren bir yönetim olarak gördüğümüz  bir siyasi formasyonun işi buraya kadar vardıracağını  tahmin edebilir miydik? (Bu yorumu tabii ki kendi adıma yapıyorum. ‘Hiçbir şey unutmayan ve de hiçbir şey öğrenmeyenler’in “Biz size dememiş miydik?” diyerek  keyiflendiklerini dikkate almayarak tabii ki…)

OHAL şartları içinde  bir anayasa referandumuna gidiyoruz. Bu fasılla ilgili olarak da gecikmeden şunu söyleyeyim: OHAL altında bir ‘anayasa referandumu’na gitmek tek başına fazlasıyla ‘müstehcen’dir. ‘Anayasa yapmak’ , ‘anayasa değiştirmek’ gibi büyük politik atılımların ne OHAL ve benzeri çemberlere ne de ‘kamusal alan’ı (meydan, cadde vs anlamında kullanıyorum) esir almış hamasete tahammülü vardır. Ben ve benim gibiler bunu böyle öğrendik: Anayasaları insan haklarına inananlar yaparlar, ‘organik lider/ liderlikler’ değil…OHAL’lere karşı olanlar yapar, ‘OHALciler’ değil…

Epeyce aradan sonra bu yazının başına oturmamın nedeni medyanın malum ‘son dakika’ (!) ezberiyle önümüze gelen, Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesi haberidir.

Biliyorsunuz, Yüksekdağ’ın milletvekilliğinden düşürülmesi Büyük Millet Meclisi’nin ‘görevlerini kısmen yapmasını engelleyen’ hukuk dışı uygulamaların ilki değil (Bunu söylerken TCK’nın 311. maddesinin şu fıkrasını hatırlatmak isterim: “BMM’nin görevlerini ısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış hapis cezasıyla cezalandırıllar.” Yani şaka değil, ‘ağır ceza’lık bir suçtan söz ediyoruz)

Bu ülkede gazete okurları ne haber başlıkları gördü… Bakın mesela (yıl 2011): “Halen cezaevinde olan vekiller için son sözü mahkeme söyleyecek.” / “Hapisteki 9 vekil Meclis’e nasıl girecek? / “Anayasa ne diyor?” (Bu konuya birazdan geleceğiz.)

Takdir edersiniz ki, “Sandıktan çıkan BDP destekli altı, CHP destekli iki ve MHP’den de bir milletvekili adayı halen cezaevinde. Meclis’e gitmeleri için önce tahliye edilmeleri gerekiyor. Anayasal suçtan yargılanan 9 vekil adayının tahliyesine ‘ret’ verme yetkisi mahkemelerin elinde” türünde bir haber TCK’nın biraz önce aktardığım 311. maddesinin ‘ağır cezalık’ olara gördüğü  ‘TBMM’nin görevlerini kısmen engellemek’ suçundan habersizdir.

‘Haberler’in hakkınını o kadar da yemeyelim; Bu ve benzeri haberlerde şu ‘açık kapı’ da hatırlatılmadan geçilmiyordu: “Önceki seçimde cezaevinde iken milletvekili seçilen Sebahat Tuncel’in hemen tahliye edilmesi cezaevinde milletvekili seçilenler için umut olurken…”

Zavallı memleket…

Şunu da hatırlayalım: Seçildikleri halde Meclis’e girmeyi bekleyen milletvekilleri arasında MHP’den ‘Balyoz davası’ tutulusu Engin Alan da var. (Hadi oldu olacak şunu da ekleyelim: Engin Alan ve şimdi adını hatırlayamadığım tutuklu bir başka orgeneral hem ‘tutuklu’ hem de aynı zamanda dönemin Askeri Şura üyesiydiler…

Ne memleket ama!

Oldu olacak memleketteki bu ‘milletvekiliği düşürmek’ merakının Anayasa tarafından nasıl anlaşıldığı sorusunu da cevaplamaya çalışalım:  Bu fasılla ilgili ilk tespit şu olmalıdır: Anayasa öyle bir biçimde kaleme alınmış bir metin ki bir maddeden kurtarsanız bir diğerine yakalanmamak imkânsız! Şurası bir hakikat ki bu Anayasa’yı kaleme alan zevat (Milli Birlik Komitesi Anayasa Komisyonu) bize öyle kötücül bir oyun oynamışlar ki bu millet hepten aklını yitirsin…

Biliyorsunuz, Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliği Anayasanın 84. maddesinin ikinci fıkrası gereğince düşürüldü. Şu fıkra yani: “Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur. Meclis’in ‘kısmen’ görevlerini yapmasını engelleyen bu gelişmeyi (Anayasamıza lâyık) medyamız, “Bahçekapılı, Anayasa’nın 76. maddesi kapsamında milletvekili seçilmeye engel bir suça ilişkin olan ve Anayasa’nın 84. maddesi ikinci fıkrası gereğince bilgiye sunulan kesinleşmiş mahkeme kararı okunduğu için, Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düştüğünü duyurdu” diye aktardı. Hayırlı olsun ne diyelim…

Okumakta olduğunuz yazının başlığını (‘Birbiriyle tanıştırılmamış anayasa maddeleri’) açmanın zamanı geldi diyebiliriz. Şöyle yani:

İki satır öncesinde hatırlattığım 84. maddenin ikinci fıkrasının yanına aynı Anayasa’nın bir önceki maddesinden şu üçüncü fıkrayı yerleştirelim: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.”

Görüyorsunuz ‘devletin resmi dili’ (!) olan Türkçe okuyup/yazmayı bilen bir insan  bu fıkrayı 84. maddenin Yüksekdağ’ın milletvekilliğini düşürmek için devreye sokulan ikinci fıkrasıyla bir arada barındıran bir anayasa hakkında ne düşünür? Siz ne düşünürsünüz bilemem ama benim bu soruma cevabım şöyledir: Bu anayasanın maddelerini birbirinden bağımsız (dolayısıyla iletişimsiz) darbeciler kaleme almıştır… Öyle bir anayasa ki (karpuz tezgâhı misali) seç seç al… Görülmüş şey midir? Peş peşe kaleme alınmış bir anayasada sonradan gelen bir  öncekini görmüyor, tanımıyor.

Konunun bu noktasında itirazları duyar gibiyim. Şöyle şeyler: “İyi ama 83. maddenin söz konusu fıkrasında şöyle bir kayıt da yer alıyor, buna ne diyeceksiniz: ‘Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.’”

Görüyorsunuz, Anayasa ‘tuzaklar’la dolu, birinden sıyrılsanız diğerine yakalanıyorsunuz… 84. maddede sağ şeride kıvırmış olan Anayasa bir an için ayılıp 85. maddede ‘merhamet’e de geliyor. Şöyle yani: “MADDE 85. – (Değişik: 23.7.1995 – 4121/10 md.) Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine 84’üncü maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini onbeş gün içerisinde kesin karara bağlar.”

Bakalım göreceğiz, Yüksekdağ hakkında Meclis’ten çıkan karar bu süreci yaşayacak mı? Bilinmez, belki de OHAL şartları bu sürece izin vermez. Ayrıca, süreç işlese de bakalım Anayasa Mahkemesi ne buyuracaktır.

Son olarak 83. maddenin içine sıkıştırılan Anayasa’nın 14. maddesi hakkında da iki çift söz:

Bu madde (bir zamanlar altını defalarca çizdiğim gibi) adından başlayarak en alâsından despotik bir rejimin ölçüsüne göre biçilmiş bir girdidir. Maddenin adı/başlığı tek başına durumu âlâsından özetlemektedir: ‘Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kulanılması’ (!)

Görüyorsunuz, madde, başlığından itibaren tuhaf bir hayal gücünün ürünü…‘Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kulanılması’ da ne demek? Bu cümleyi hangi aklı başında anayasacı kaleme alabilir? Bizler ‘temel hak ve hürriyetler’in ‘a priori’ olarak ‘iyi’ olduğunu ve onlardan ‘kötülük’ türeyemeyeceğini söylemiyor muyuz?

İkinci olarak, ‘devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya…’ diye başlayan bir hükmün devletin elini her zaman son derece kolaylaştıracağının kesin olduğunu bilmiyor muyuz? Hele bir de bunun yanına ‘Terörle Mücadele Kanunu’ gibi ‘her derde deva’ bir otoriter rejim yasasını yerleştirirseniz, devleti artık kimse tutamaz!

Hakkını yemeyelim, bu korkutucu 14. maddenin ikinci fıkrası –ilk fıkrada esip gürledikten sonra- bakın nasıl yol alıyor: “Anayasa hükümlerinden hiçbiri (misal 14. madde!), devlete veya kişilere, Anayasa’yla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasa’da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.”

Enteresan değil mi? 14. madde bir eliyle (birinci fıkra) demokrasinin boğazını sıkarken, ikinci fıkra da az biraz da olsa insafa gelip ilk fıkraya bir bakıma makyaj yapıyor!

Milletvekilliğinin düşürülmesi konusundan başlayarak anayasa  maddeleri arasındaki gözlenen bu ileri derecedeki ‘geçimsizlik’in  bir izahı olsa gerek: Yapıcılar ‘Öyle bir anayasa kaleme alalım ki bu dünyanın iyi gününde de kötü gününde de iktidarı ele geçirenlerin elinde  atıf yapılabileceği, işaret edilebilecekleri (sırasında biri diğerini geçersiz kılsa da) bir kitapçık olsun’ diye düşünmüş olmalı.

Haberi-bilgiyi kaçıranlar olmuştur belki diyerek,Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesine neden olan mahkûmiyetin nasıl bir şey olduğundan da bir haberden hareketle hatırlayalım:

“HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesine, Adana’da ’terör örgütü propagandası’ suçundan çarptırıldığı 10 aylık hapis cezası neden oldu.

Yüksekdağ, milletvekili olmadığı 2012 yılında İstanbul’da el yapımı bombanın patlaması sonucu ölen terör örgütü MLKP üyesi 25 yaşındaki Yasemin Çiftçi’nin Adana’daki mezarı başında düzenlenen anma etkinliğine katıldı. Terör örgütü lehine sloganların atıldığı anma etkinliğiyle ilgili soruşturma başlatan cumhuriyet savcılığı, Figen Yüksekdağ’la birlikte yedi kişi hakkında ’terör örgütü propagandası yaptıkları’ iddiasıyla .eş yıla kadar hapis cezası istemiyle Adana 7’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açtı. 

Yargılama aşamasında savunma yapan Figen Yüksekdağ, törende terör örgütü propagandası yapılmadığını, slogan atılmadığını ileri sürdü. Yüksekdağ, ‘Yasemin Çiftçi’nin cenaze törenine, kendisinin herhangi bir terör örgütü üyesi olduğunu bilmeden, sadece sosyalist kimliği nedeniyle, benim de sosyalist olmam ve siyasi bağlılığım ve manevi, insani amaçlarla katıldım. Beraatımı istiyorum’ dedi.

Davayı karara bağlayan mahkeme Figen Yüksekdağ’la birlikte Sabahattin Pişkinbaş, Dilek Keskin, Soner Geçgel, Hasan Köse, Meriç Solmaz ve Murat Akıncı’ya terör örgütü propagandası yaptıkları gerekçesiyle 10’ar ay hapis cezası verdi. Terör suçu olduğu için 10 aylık hapis cezası ertelenmedi.

Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi, geçen kasım ayında  yerel mahkemenin kararını onadı ve diğer sanıklarla birlikte Figen Yüksekdağ’ın hapis cezası da kesinleşti. Yüksekdağ’ın avukatlarından Sevil Aracı Bek, ‘Normalde 10 aylık hapis cezasının yatarı yok ama, terör suçundan ceza verildiği için 10 aylık hapis cezasının 7.5 ay yatarı var’ diye konuştu.”

Durun henüz bitmedi! Meğerse Yüksekdağ’ın da dahil edildiği davaya bakan mahkeme heyetinin hakimi ve savcısı halen ‘FETÖ’den (dikkat ettiyseniz, son dönemde karşılaşmadan bir gün geçiremediğimiz bu ‘ad’ı ‘tırnak içine‘ alıyorum, çünkü iktidarın diliyle (vokabüleriyle) yazıp-konuşmak medeni dünyada hoş görülen bir tutum değildir) dolayı cezaevinde bulunuyorlarmış.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums