- 6.02.2016 00:00
Son günlerde köşe yazarlarını da seferber ederek ‘hamileliği önleyici tedbirler’le yoğun bir şekilde ilgilenen yerli ve milli medyanın ancak kıyısından geçtiği çok önemli bir açıklamaydı son MGK basın açıklaması.
MGK denilen tamamen ‘Türk usulü’ bir kurumun 26 Mayıs toplantısına ilişkin açıklama gerçekten ‘ibretlik’ sıfatını hak eden cinstendi doğrusu…
Yerli ve milli medya bu açıklamayı ya okuyup anlamadı, ya da anlayıp üzerine yattı!
MGK’nın bu tarihi açıklamasına ‘köşe yazarları’ denilen aile de pek iltifat etmedi. Konuya hak ettiği önemi veren –görebildiğim kadarıyla- sadece Ahmet İnsel’di.
İnsel, açıklamanın ‘kamu düzenini sağlamak amacıyla yerleşim yerlerinde itina ile icra edilen operasyonlarda vatandaşlarımızın en kısa sürede huzurlu ve güvenli bir ortama kavuşturulması, sıkrıntıların giderilmesi gerektiği(nin) teyit’ edildiğini ilan ettiği bölümü çok haklı olarak şöyle değerlendiriyordu: “Dünyada eşi pek bulunmayan bir uygulamayla, haftalarca süren kesintisiz sokağa çıkma yasakları, ölen yüzlerce sivil, yerlerinden edilen yüz binlerce insandan oluşan durumu MGK üyeleri ‘sıkıntı’ olarak tarif ediyor. Sorun bile değil, sıkıntı!”
Yazar yerden göğe kadar haklı; MGK’nın tercih ettiği terminoloji gerçekten ‘tatsız bir şaka’ olarak nitelenebilecek cinsten…
İnsel, MGK açıklamasında yer alan bir başka değerlendirmeyi de şöyle yorumluyor: “Aynı MGK bildirisinde (…) ‘terör örgütünün siyasi uzantıları’ olarak tarif edilen siyasal oluşumların‘bölgede yaşayan vatandaşların temsilcisi olamayacağı’ da ilan ediliyor. (…) Eğer böyleyse, bundan sonra ‘bölgede’(?) yaşayan vatandaşların temsilcilerinin kimlerin olabeleceğine de MGK mı karar verecek?”
Söz konusu MGK toplantısına ilişkin atlanmaması gereken bir gelişme de, cumhurbaşkanının bu toplantıda ‘karara bağlanan’ ancak açıklamada yer almayan ‘paralel’ meselesine ilişkin.
Cumhurbaşkanının açıklaması şöyle: “Dün yeni (MGK’da) yeni bir karar daha aldık. Legal görünüm altındaki illegal terör örgütü dedik. ‘Fethullahçı Terör Örgütü’ olarak tavsiye kararı aldık ve hükümete gönderdik. Şimdi hükümetten de Bakanlar Kurulu kararı bekliyoruz. Bunların terör örgütü olarak tescilini de gerçekleştiriceğiz.”
Görüyorsunuz; yıllardır ‘varlığı’ndan başlayarak yapısından, aldığı kararlara kadar hemen her cenahtan kişiler tarafından eleştirilen MGK bundan böyle ‘yargı’nın da kuvvetine taliptir!
MGK bildirisinde (‘utangaçlık’tan olsa gerek!) yer verilmeyen bu‘karar’ın iyi-kötü memlekette yürürlükte olan ‘kuvvetler ayrımı’ ilkesini nasıl bertaraf ettiğinin şahidisiniz…
İsterseniz hikayenen burasında ben değil eski Yargıtay BaşkanıSami Selçuk konuşsun: “‘FETÖ/PYD’ olarak adlandırılan örgütün terör örgütü olup olmadığı ve varlığı konusunda mahkemelerin tekelinde bulunan bu yetkiyi yalnızca mahkemeler kullanır, sonra da Yargıtay denetler ve sahici (otantık) yorumuyla son sözünü söyler. Dolayısıyla söz konusu yetkiyi ne yasama organı (TBMM) ne yürütme organı (hükümet, Bakanlar Kurulu) ne de Milli Güvenlik kurulu gibi bir başka organ asla yargının elinden alamaz ve yargıya bu konuda ‘emir ve talimat’ veremez; genelge gönderemez.”
Uzatmaya gerek yok sanırım; karşılaştığımız durum tamı tamınaSelçuk’un belirtiği gibidir.
Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamaya ilişkin bir ‘haber’i de duyurmak isterim. ‘Başkanın adamları’ndan bir gazeteci cumhurbaşkanına soruyor: “MGK’da yeni bir karar aldınız. Paralel yapı artık tanımlandı. Daha önce de böyle bir karar alınmamış mıydı? Yeni kararın farkı ne?”
Cumhurbaşkanı: “Daha önceki kararda, ‘legal görünümlü illegal örgütler’ vardı. Yani ‘terör örgütü’ ifadesi yoktu. Bu yeni kararda ise ‘legal görünümlü illegal Fethullahçı terör örgütü’nden söz ediliyor, ‘Fethullahçı Terör Örgütü’ deniliyor. MGK olarak bunu biz, tavsiye olarak hükümete gönderiyoruz. Hükümet bu tavsiyeden hareketle hemen bir bakanlar kurulu kararı çıkaracak. Biz de bu kararı olağanüstü bir madde olarak Milli Güvenlik Kurulu’nun siyaset belgesine koyacağız. Bu, yargının elini güçlendirecek. Mesela savcılık makamları o kararı müstenidat yapmak suretiyle, yakalananları terör örgütü mensubu olarak değerlendirecekler.”
Alıntı biraz uzun kaçtı ama zararı yok sanırım; nasıl bir dalgaya kapıldığımızı daha iyi kim-kimler anlatabilir?
Ne güzel bir ‘hukuk devleti’ dünyası bu böyle… MGK’dan karar çıkarıp bakanlar kuruluna ‘tavsiye’ et, oradan gelen kararı ‘siyaset belgesi’ne (!) yerleştir, yargının ‘eli güçleneceğinden’ savcılar da üzerlerine düşen görevi rahatlıkla yapsınlar…
Son söz: MGK, ‘legal görünümlü illegal örgütler’ ifadesinin bile tek başına ‘illegal’ olduğunun farkında değil herhalde… ‘Legal görünüm’den kasıt –herkesin hemfikir olacağı gibi- yasal olarak kurulmuş ve çalışan kurumlar-kuruluşlar değil midir? ‘Legal’ ile‘illegal’ arasında bu derece süratli bir geçişkenlikten söz edilebilir mi?
Aklımıza mukayyed ol Allahım….
Yorum Yap