Ağır mı ağır bir sorun ve hafif mi hafif bir tutum

  • 10.04.2016 00:00

 Şaşırmadığımız ve “Artık bu kadarı da olamaz” demediğimiz gün kalmadı…Manasız bir takım ‘nitelikler’le karıştırılmış olsa da içinde yine de ‘demokratik’ lafı geçen bir anayasanın yürürlükte olduğu bir cumhuriyette bu derece mi‘rahat’ konuşulur? Üstelik hatip yalnız da değil, sayısı 24’e ulaştığı söylenen ‘başdanışman‘ı da var. İçlerinden hiç değilse birisi“Efendim, bu vatandaşlık meselesi nazik bir konudur; Muhtarlar Günü olsa neyse ama hiç değilse Avukatlar Günü’nde bu konuya girmeyelim” demez mi?

Hayır, bir kere karar verilmiş: “Terör örgütünün yandaşlarını devre dışı bırakmak için vatandaşlıktan çıkartma dahil….”

Oysa nasıl da nazik ve ağır bir konudur bu ‘vatansızlık’ meselesi. Hafifliği hiç ama hiç kaldıramayacak bir konu. Hele de milyonlarca‘vatansız’ın perişan olduğu bir dönemde.

Hatırlıyorsunuz; ‘vatandaşlıktan çıkartma’ meselesi yakın zamanda muhtemel terör eylemlerinin önünü kesmek amacıyla Fransa’da gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Hollande, Paris’te gerçekleştirilen terör saldırısı üzerine aklına gelen çifte vatandaşlıkların iptal edilmesi fikrinden sonunda vazgeçti. Hollande’ın bu parlak önerisi sadece muhalefet cephesinden değil kendi partisi içinden de ağır eleştirilere konu olmuştu. Böyle bir önlemin ‘cumhuriyetin en temel değeri olan eşitlik ilkesine aykırı olduğu’ sadece milletvekilleri tarafından değil ülkenin yazar-çizer takımı tarafından da yüksek sesle dile getirildi. (Tahmin ettiğiniz gibi Le Pen’in Milli Cephe’si dışında). Sürecin sonunda Hollande, “Vatandaşlığı kaldırarak terörizmle mücadele edemeyiz” diyerek aklın ve hukukun yoluna girmiş oldu.

Söz Fransa ve vatandaşlık konusundan açılmışken bir örnek olarak, İkinci Dünya Savaşı sürerken Vichy hükümetinin Charles de Gaulle’ü de Fransız vatandaşlığından def ettiğini de ibretle hatırlayalım.

Bu süreç içinde dile gelen itirazların buluştuğu nokta ‘Vatandaşlıktan çıkarma hakkımız yok. Her kişinin vatandaşlık hakkına sahip olması temel bir haktır’ savıydı.  Tartışmaya katılan ekolojistlerin açıklamalarından da iki satır:“Vatandaşlık hakkı hukuk devletin temellerinden birisidir (…) Vatandaşlığı olmayan vatansız birisinin yasal bir varoluşu yoktur (…) vatandaşlıktan mahrum olmak bu dünyaya ait olmamak demektir.”  Ve de ardından -tabii ki- ‘vatansızlar’üzerine en fazla düşünmüş ve yazmış Hannah Arendt’in“Vatandaşlığı kaybetmek ve böylece yasa önünde eşitsizliği getirmek totaliter sistemlerin silahıdır” tespiti.

Arendt’in  vatansızlar konusunda söz ettiği ‘haklara sahip olma hakkı’ ilkesini de hatırlayalım. İnsan, vatansız bırakılarak sözünün işitilebileceği, yapıp ettiğinin gözlenebileceği politik alandan çekip alınmaktadır. ‘Vatansız’ artık hiçbir hakka sahip olmayan‘çırılçıplak’ birisidir. Bu insanı artık hiç kimse korumamaktadır;  vatandaşlık hakkından mahrum edilmiş bu kişiyle ilgili olarak‘insan hakkı’ndan söz etmek gevezelikten ibarettir.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra milyonlarca insanın‘vatansız’ kalması dramı tabii ki ulus-devletlerin yükselişinin bir marifetidir. 1922’de icat edilen ‘Nansen pasaportu’ örneğinde olduğu gibi. Dağılan imparatorlukların vatansız kalan –önce Ruslar ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelen sığınmacılarının (özellikle  Ermeniler ve Nasturuler) seyahat edebilmeleri için düzenlenen bir‘pasaport’tu bu.

Ancak ikinci savaştan sonra vatandaşlık konusunun uluslararası hukukun temel meselelerinden birisi olduğuna şahit olduk.  Vatandaşlık hakkı  bundan böyle bir insan hakkına dönüştü. BM dışında Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin 1958’de verdiği şu kararı da bir kenara yazalım: Mahkeme, savaş sırasında (1944) askerden kaçan bir askerin vatandaşlıktan çıkarılması kararına  karşı çıkarken bakın nasıl yorum yapıyor: “Bu karar işkenceden daha ilkel bir cezalandırma biçimidir. Çünkü söz konusu şahıs bütün haklarını kaybetmiştir.”

Oldu olacak ‘Esed’in ülkesinden de bir örnek verelim de tamam olsun: Suriye’de benim görebildiğim kadarıyla 2011 itibariyle vatandaşlık hakkını kullanamayan 300 bin Kürt bulunuyordu.

Yazıyı ‘1964 Kararnamesi’ (başbakan İsmet İnönü)  olarak anılan‘vatandaşlık’ tarihinden bir sayfayla bağlayalım. Sayfayı da tarihlerin ustası Ayşe Hür anlatsın:

“17 Mart 1964’te tapu dairelerinde, Yunan vatandaşlarına dair işlemler durduruldu. Tapu daireleri bir tedbir olarak satış ve intikal işlemlerine dair muameleleri askıya aldı ve bu suretle mülkiyet hakları ihlal edilmeye başlandı.(…) Adlarını listede görenler, yabancılarla ilgili Emniyet 4. Şube’ye gidiyorlar ya da götürülüyorlardı. Orada kendilerine bir belge imzalatılıyordu. Söz konusu belge ile yasaları ihlal ettiklerini, Türkiye aleyhine politik faaliyetleri bulunan Eleniki Enosis üyesi olduklarını ve Kıbrıs’taki Yunanlı teröristlere para göndermiş olduklarını kabul etmiş oluyorlardı. (…) Sürgünlerin yanlarına 20 kiloyu aşmayacak bir bavul ve 20 dolar karşılığı (yaklaşık 200 Türk Lirası) para almalarına izin verilmişti. (…) Eylül sonuna kadar 12 bin kadar Yunan uyruklu Türkiye’yi terketmişti. Ancak Türkiye Cumhuriyet yurttaşı Rumlarla, aynı din ve etnik kökten gelen Yunanistan tebaalı Rumların onlarca yıldır İstanbul’da birlikte oluşturdukları aileler de bu sürgünü çok acı şekilde yaşadılar. (…). Daha sonradan Türkiye’deki atmosferden endişe duyanlar da ayrılınca sürgün sayısı 45 bine ulaştı.”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums