Kimliğe ait olmak/olamamak

  • 4.02.2015 00:00
  • (1)

 Bazı yaraların iyileşmesi zordur, bazıları zaman alır, bazıları hiç iyileşmez… Biz sürgün çocuklarının yaraları kabuk bağlasa bile, izi hep orada kalır. Atalarımızın bir buçuk asır önce yaşadığı soykırımın acısı gelir bizi bulur.

Kim bilir ne çok Çerkes hikayesi dinlediniz şimdiye kadar; Çerkes Ethem, Çerkes tavuğu, güzel Çerkes kızları, danslarımızı, şarkılarımızı bir kenara bırakıp, “Çerkesler kim” sorusuyla baş başa kalınca, kim olduklarını düşündünüz mü hiç? Biz diasporik, dağılmış halkların yazanı, çizeni, anlatanı çok olur. 

İnsan doğduğu yeri, geldiği yeri unutur mu? Ve her zaman doğduğu kimliğe ait olur mu? Çerkeslerin anavatan özlemi hiç bitmedi. Gitmeseler de, görmeseler de Kafkasya’nın yurtları olduğunu ve orada bir yerde hep durduğunu bildiler. Gidenler, hatta oraya yerleşenler ve hayatlarına artık Kafkasya’da devam etmek isteyenler oldu.

Ancak bu “anavatan özlemi” ne kadar geneli kapsıyor? Çerkeslerin ne kadarı kimliklerini, sadece kimliklerini yaşıyorlar?

Hayatımızın her anını sahip olduğumuz kimliğe göre yaşamamız imkansız. Yaşadığımız coğrafyada ne yana dönsek farklı bir halkla göz göze gelirken, onların yaşamlarına dahil olmamak mümkün mü?

Bu yıl Çerkes Soykırımın yüzellinci yıl dönümü… Türkiye Çerkesleri arasındaki ayrışma yine devam ediyor. Örneğin Soçi Kış Olimpiyatlarına muhalefet eden, “atalarımızın kemikleri üzerinden oyun oynamayın” diyenlerle, olimpiyatların olmasını bir kazanım olarak gören ya da hiçbir fikri olmayan veya olimpiyat binalarının inşaatına katkıda bulunan insanlar… Bu aslında şunu gösteriyor bize; Çerkes doğarsınız ama Çerkes yaşamayabilirsiniz. Ya da Çerkes anneden babadan doğmanıza rağmen, aileniz asimile olmuş olduğu için Çerkeslikle alakanız olmaz; ama sonradan Çerkesliğinizi keşfeder ve Çerkes, hatta Çerkes milliyetçisi bile olursunuz.

Tabii ki bütün bu farklı oluşlar gayet doğal. İçinde yaşadığımız dünyada aynı etnik kökenden gelen insanların aynı kalıptan çıkmış gibi, aynı kimlikleşme sürecinden geçmeleri beklenemez. Modern ulusların tezgahından geçtiyseniz, ve eğer bu “başarılı” bir ulus tezgahıysa, ne Çerkesliğiniz kalır, ne Arnavutluğunuz, ne Kürtlüğünüz, ne de Ermeniliğiniz... Ama modern ulus devletler –hele de bizimki- bütün despotluğuna, yarattığı korkulara rağmen, bunu tam olarak beceremedi. En azından Lozan azınlıkları özel durumlarından ötürü ve tabii ki Kürtler farklı “etnik”  kimlikleriyle asimile olmaya karşı direndiler. Ama bu etnik gruplar arasında bile pekala “Türküm, doğruyum”u can-ı gönülden söyleyenler oldu.

Ölçek bakımından Kürtlerle karşılaştırma yapmak mümkün olmasa da, Çerkes nüfusu içinde de tamamen asimile olanlar, kültürlerinin –xabze’nin- “adını” ve bir iki tezahürünü koruyup, dillerini unutanlar ve esas olarak Türkleşenler ve son olarak nesilden nesile inatla, direnerek dillerini koruyanlar, Çerkesler dışında evlenmeyenler, çocuklarına Çerkes kültürünü vermek için yoğun çaba harcayanlar da var. Yani zorunlu ya da gönüllü asimilasyonu Teşkilat-ı Mahsusa içinde cansiperane çalışmaktan, ilerleyen zamanlarda derin devletin has elemanı olmaya vardıranlar da vardı; inşaat, taahhüt işleri için devlete yakın durup, Çerkeslikleri için “olmazsa da olmaz” diyenler de vardı.

Üç aşağı beş yukarı bütün etnik topluluklarda görülebilecek bu farklılaşmanın da türlü çeşitli sebepleri var. Biz Çerkesler için de bu geçerli: kimimiz korktuk, çocuklarımızı “aman Çerkesçe konuşmayın, öğretmen kızmasın” diye uyardık; kimimiz çıkarlarımız için unutmayı tercih ettik. Yaşadığımız bölge korunaklıysa, içimize kapalı kaldıysak, öğretmenlerin göz önüne fazla yakınlaşmadıysak, kendi kültürümüz “xabze” tutunduğumuz bir kimlik aracı oldu... Aksi takdirde biz de örneğin Çerkes Ethem’i “hain” bellemeyi öğrendik.

Şimdi de bu farklılaşmalar içinde türlü çeşitli gerilimler sürüp gidiyor. Etnik kimliğin inşa oluş tarzına bağlı olarak, gayet ırkçı tavırları da bulmak mümkün; Çerkesliği ortalama Türkler gibi Çerkes tavuğu kadar bilenlerden olmak da mümkün. Ya da asimilasyoncu ve inkarcı ulus tarafından Çerkesliğin uğradığı tahribatı dert edinen, ama aynı zamanda başka etnik, dinsel ya da mezhepsel grupların yaşadıkları mazlumlukları ve mağduriyeti de dert edinen, kendi kimliğini konuşurken, diğerlerini de duyan ve onlara ses olan bir Çerkeslik inşa etmek de mümkün.

Doğuştan itibaren kapalı bir süreçte şekillenen, veya sonradan Türk milliyetçiliğinin gölgesinde büyüyen ve onu taklit eden ya da mikro milliyetçiliği de aşıp, keskinleşen ve hatta ırkçılaşan Çerkes kimliklerinden en demokrat Çerkes kimliklerine kadar geniş bir yelpaze olduğu düşünülürse, bunlar arasında gerilimlerin ve çatışmaların olması da kaçınılmaz.

Bu farklı Çerkes kimlikleriarasındaki ayrışma aslında bize başka bir ders veriyor. Çerkeslerin toptan ve aynı tornadan çıkmış gibi ortak bir mücadele vermeleri imkansız; böyle bir şey “eşyanın tabiatına aykırı”. Ortak mücadelenin imkansızlığına ilaveten eğer Çerkesler dışında bir halkın yarasına merhem olmaya çalışıyorsanız yine bazı Çerkesler tarafından hainlikle suçlanmanız bile söz konusu olabilir.

Çerkesler arasında asimile olmuş ırkçılar ya da Çerkeslikten başka renk tanımayan, hayatın tamamına Çerkeslik merceğinden bakan, ya da “ulusal / etnik çıkarlar” için her yolu mubah görenler başka halklar arasında benzer özelliklere sahip olanlarla çok daha yakınlar.

Öte yandan Çerkesler arasında kendi dertlerini başkalarının dertleriyle hemhal edenler ise başka halklarla ortak bir demokratik zeminde buluşabiliyorlar. Bu demokrat çaba hem Çerkesliği hem de başka halkları kurtaracak.

Bu yıl aynı zamanda Çeçen-İnguş Sürgün ve Soykırımının yetmişinci yılı… Büyük bir trajediyle gerçekleşen Çeçen sürgününü, bugün hala birçok insan bilmiyor, görmüyor. Kafkasya’yı anlamak, dinlemek için yüzünüzü ara sıra Karadeniz’in karşı kıyısına dönün… Oradaki acılara dokunun… Sonra oturup yeni baştan konuşalım insan olmayı…

kelemetcigdem@gmail.com

Twitter: @kelemetcigdem

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Nuh Nazmi Gültekin
    Nuh Nazmi Gültekin
    21.11.2022 10:21

    Çok değerli gorüş ve mütalaalarınız var.Tebrikler.Merak ettim büyük dedeniz Pınarbaşı Bey çayırı köyunden Ahmet Kelemet olabilir mi?

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums