ASLI ERDOĞAN "ALMANYA ACI VATAN!"

  • 28.08.2023 06:37

T24'de Candan Yıldız'ın Aslı Erdoğan ile söyleşinden bir alıntı:

" .. kaç kadın Nobel aldı mesela? Kitaplarım 22 dile çevrildi, eserlerim tiyatro ve operaya uyarlandı, Ocak ayında Paris’te, Kurt Weill’in ünlü operası ‘Yedi Ölümcül Günah’, Bertold Brecht ve Aslı Erdoğan’ın metinleriyle sahnelenecek ama burada, pek çok kurumun gözünde, havaalanı denetimlerinde ya da hastaneye kaydolurken sözgelimi, ben Avrupa’nın refahını istismara çalışan bir göçmenden ibaretim!"

Bu alıntıyı eleştirebilir misiniz?

Cesaretiniz var mı egemen "sol"un da her gün terennüm ettiği yanıp tutuşan yurtsever duygular karşısında eleştiri cümlesi kurmaya?

Söyleşide buna benzer alıntı dolu.

Ama övülesi alıntılar da var.

Söyleşi, rejimin mağduriyetine uğramış değerli bir yazarın "zorunlu" yurt dışına gidişi ve oradaki yaşadıkları üzerinden acıları ve kısmen de Türkiye'deki rejimi anlatıyor.

Eyvallah, tabi ki katlananlardan olarak muhalefeti kabul.

Türkiye'deki rejim berbat, acısı acımız.

Ama söyleşinin içeriği ne ifade ediyor, kimi, ne kadar kapsıyor?

Yol yordam ne?

Mesela "refahı istismara çalışan bir göçmenden ibaret" olmak neden  yazarda böylesine katmer katmer hazin duygular uyandırıyor?

Sürgün olmak için binlerce yollarda ölen, hele hem öldürüp hem de istismar eden sistemin Aylan bebelerin(Suriyeli Kürd ALAN KÜRDİ)  acıları henüz hafızalarda tazeyken bu sürgünlük çok konfor değil mi?

Ayrıca sürgün oluş doğru bir tanım mı?

Canı gönülden değil belki ama sahiden sürgün bir gidiş mi?

Yaşatan yaşattıran dünya sistemi, ama sistemin ürettiği bu tür duygular bir yazarın duygusu mu olmalı?

Dinleşince, bu acı çekişe insan üzülüyor ama evet esasında bu, dünyada da olağan duygu, kurgu bu, sıradan bir insanın duygusu böyle şekillendiriliyor, "bülbülü altın kafese koymuşlar ille vatan ille vatan" demiş de o vatan mı o duygu, o doğallık mı?

Tamamen ayrı.

22 dilde uluslararası sol bir yazar ve o da sahiden normal bir yurttaş gibi duyguları uyanıyor, sosyal ve kültürel bir psikolojik  şekillenme içinde yaşıyor.

Bu, varsayılan tespiti ayrı bir değerlendirmeye itiyor.

Çünkü cevaplardan ayrı bir kategori çıkıyor.

Zira bu duygular hak ve özgürlüklerle bütünleşmiş, onları yaşam tarzı edinmiş birinin, bir komünist veya evrensel vizyonlu bir yazara uymuyor.

Mülteci ne?

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 14. madde şöyle diyor: "Sığınmacılar ve mülteciler, uluslararası insan hakları araçlarında ifade edilen tüm hak ve temel özgürlüklere sahiptirler."

O zaman 'refahı istismar' ne?

Ama kanunlar bir tarafa, bırakın bir yazarı, bir yurttaş, aç kaldığı için hayvan çiftliğinden etleri ağzına yüklenen kurt veya tilki veya başka bir hayvanın doğal hakkı değil mi yaşamak, onurla yaşamak?

Devletlerin ne hakkı var insanları yaşadıkları yerlerden can havliyle gitmek zorunda bırakmaya?

Yaşama, devletlerin, sistemin kurallarını pusula yaparak bakmak ve onun altında ezilmek doğru tutum olmuyor.

Nereden çıktı bu sınırlar, tel çitler, dikiz kuleleri, kameralar, çeşit çeşit güvenlikler?

Neden, şiddetin bekası değil, mülkün bekası.

Her ülke egemeninin mülkünü, mülklerini korumak, yeni mülkler, egemenlikler edinmek neden.

Daha düne değin ülkeler arası çitlere rağmen halkların kapısı gece gündüz açıktı.

Halkları da raptiyeleştirdi bu mülkiyetçiler..

Hadi, halk için bu öğretili yaşam, ama ya değişime sözcük sallayan, cümleler kuran, kitaplar dolusu yaşam girintilerini oyalayan bir yazardan bu hayıflanmalar umulası mı?

Sol olmasa kabul.

Demek ki bu ayrı bir kategori.

Olsun, öylesi de olabilir, ne var, o da bir yurttaş yazar, kalbimizde yeri var.

Ama acılar kıyasa girmez, ateş düştüğü yeri yakar da, doğrudan yaşanan adaletsizlikler içine yüzeysel bir bakış atsanız bile, oradan adaletin paramparça olmuş resimleri, vahşetleri çıkar..

Göz önündekiler, göz önünden ayrılmayan acılar..

Kaybolan yavrusunun, yakınının kemiğini arayanların daha acısını bile protesto edemeden her hafta kelepçelendiği İstanbul'un göbeğinde, ama bir .yerlerde sesi, resmi, akıbeti duymaya görmeye ulaşamayanlar da var..

Kürtçe konuştu diye marş söyletilenler, cipin arkasında canlı canlı sürüklenenler canlar..

Kıyasa sözcük katlanamıyor, öfkeleniyor, çıldırıyor duygular!

Kıyaslanamaz.

Ama bunu anlatmanın da bir yolu yordamı olmalı?

Söyleşiyi yapan azıcık kılavuz olmalı.

Lakin insanca yaşamın lüksü olmaz.

Bunlar yanlış ideolojik yaklaşımlar.

Zira "Almanya 'acı' vatan" değil yurdu cihan olana.

Tam kitabın orta yerinden bir eksiklik var işte.

Hani mülteci olmak temel bir haktı?

Hayır hayır, dünyada mültecilik yasaklanmalı, dileyen dilediği yerde yaşadığı yerin asil üyesi gibi yaşamalı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.