- 22.08.2023 08:26
Sokağa çıkamayan sistem içi, dışı da olsa tembel ve yenileşemeyen egemen muhalefet, birbiriyle didişiyor, sosyal medyada adeta günah çıkarıyor, vicdan rahatlatıyor.
Tamam yapsın, o da olsun, ama bunu tıpkı egemen sınıfın halkı yönetmesi gibi yapıyor; muhalefet fiili yara alıyor, hem doğru ve doğru muhalefet inşa edilemiyor, hem de yanlış alt gündeme düşürülüyor.
İlke konuşulmuyor.
İşin en kötü yanı bu yanlış, haklı bir mağduriyet üzerine kuruluyor ki argümanları da haklı anlaşılsın diye duygular, hunharca kullanılıyor, hak adeta katlediliyor, iktidara emsal zemin veriliyor.
Alın size yeniden bir YAE ile Hayır'cı kavgası!
Ya da egemenlik kavgasında niyetlerinden azade kullanılışlı didişmeler!
Ki bu, popülerlikleri ve güncellikleri itibariyle manşete Aksu, Yanardağ polemiği olarak çıkıyor.
Ama öyle bir medya ki haberi verişi adaletini sergiliyor:
"Hapisteki Yanardağ'a tazminat cezası gönderen Aksu"
"Tazminatı kazanan Aksu iki cihanda kirli sözünü hayırcılara değil barış sürecine karşı duranlara söyledi."
Evet Aksu, 19 ağustos 2010 günü Erdoğan'a telefon ediyor, "barış sürecine karşı çıkanlar iki cihanda lekeli" diyor.
Bunu destekleyecek şeyler de söylüyor: "Birileri bize bu ülkede kalıcı barışı tesis edeceğine ve evrensel hukuk kuralları içinde Türkiye'yi demokratikleştireceğine dair bir söz verdi. Ben de bu vaatlere şans tanıdım."
O dönemin bilinen polemiği.
Ama burası Türkiye, polemik bir uzlaşıyla sonuçlanmıyor, kin, "burun sürtme", "burnundan getirtme", "öç alma" gibi intikam hedefleriyle tek kişi kalana veya son damlaya kadar sürüyor.
Mikrofonu ele geçiren, küçük bir tümsek bulan kükrüyor da kükrüyor.
Devlet başkanından sade vatandaşına, muhalefetin her türüne, genel yayın yönetmeninden muhabirine, sade vatandaşına kadar..
Bunların en cengaverlerinden biri de Tele 1 yayın yönetmeni Merdan Yanardağ.
Yanardağ yıllar önceki referandumdaki ayrı tavrını aynı ateşle sürdürmeyi bir gün bile ihmal etmiyor, bir televizyon proğramında Sezen Aksu'ya şu sözleri söylüyor: "Sezen Aksu’ya ben hatırlatmak isterim, Sezen Aksu bu ülkedeki en kirli yetmez ama evetçilerden biridir. Altını çizerek söylüyorum, en kirli. Çünkü biz hayır kampanyası yürütürken kişisel olarak, gazeteci olarak, aydın olmaya çalışan insanlar olarak, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının yarısını iki cihanda birden lekeli olmakla suçladı. Biz bunu unutmadık Sezen Aksu. Ki niye şaşırıyorsun? Senin verdiğin yetkiyi, sizin verdiğiniz yetkiyi AKP iktidarı tepe tepe kullanıyor. Niye şaşırıyorsun? Bu cehennemin yolunu döşeyenlerden biri de sensin. Maalesef sensin."
Dikkat lütfen, Yanardağ hayırcılara lekeli dedin diyor, oysa barış sürecine karşı olanlara diyor.
Sezen Aksu komünist değil, Yanardağ'a, "hayırcılara lekeli demediğimi bilmenize rağmen ekran ekran tv'lerde, çarşaf çarşaf medyada saptırmayla yıpratmaya çalıştığınızın yanlışını analiz edin özeleştiri yapın" diye ikna edecek değil ya, 8 Kasım 2021'de 100 bin TL tazminat talebiyle dava açıyor, mahkeme 2022 Aralık'ta 30 bin lira olarak hükme bağlıyor.
Bunu gerektiğinde demokrasi mücadelesine binlerce lira harcayacak imajı kanıtlı Sezen Aksu yapıyor.
Şöhretten siyaset süzmemek, halkın karşısında ilke konuşmak gerekiyor.
Olay aritmetik haklı da kalamıyor zira Merdan Yanardağ'ın içeride oluşu duyguları etkiliyor.
Hakka duygu karışıyor.
Bizim sonradan modernistlerimiz, kodum mu oturtan cinsten, militarist, güççü, duygu tanımıyor, kaba, vulger, ama "içerideki adama ceza gönderilir mi, kahrol Sezen!" diye en çok da bu modernistler bağırıyor.
Ne olacak şimdi?
Zihinlerde ne demokrasi kültürü ne hukuk ne komünist norm yüklü.
Her konuda benden değilsen düşmansın kültürü hakim, siyaseten de öyle, hukuki neden sonuç aramıyor, "almıyorsan saf, aldığın yer karşı saf".
İçi kof bu modernizmin doğal trolleri küfür hakaret ve adaletsiz polemik olarak sosyal medyayı kuşatıyor: "KAHROLSUN SEZEN!"
Birisi çıkıp ikisi ayrı konu, her görüşe hukuki bakmalı, küçük farklılık olabilir, uçlara savrulmayın diyemiyor.
Diyemiyor çünkü iki tarafın modernistleri de aynı, hukuktan değil sistem içi iki seçenekten birinden yana davranılmasını istiyor; sistem içi makyajı şu veya bu şekilde görmüyor, durduğu yerin sistem içi bir yer olduğunu bilmiyor.
Heey modernist halk, bu kavga sistem içi bir iktidar kavgası.
YAE ve HAYIR, halka iki otoriterden birini seç demekten başka bir anlam ifade etmiyor.
İki modernistin de halkın yanına gelmesi gerekiyor.
Ama sol 100 yıldır kendi olamadığı için "her seçimi, bu bir referandum, mecburuz" zehabına sokmsktan kurtulamıyor.
"Memleket kader" demek ki, çekiliyor.
Ama şimdi bu durumda kim haklı, net bir cevap bekleniyor.
Yazılan onca değer, kriter önemsiz, sonuç ne, zihinler yağlı, "armut piş ağzıma düş" tabldotunu bekliyor.
Kim haklı?
Hukuken mi kanunen mi?
Bunlar sol ve halk içi değilse onlara zaten devlet içi kurullar kanunen karar veriyor ki o konuda hukukçuların teknik açıklaması gerekiyor.
Yanardağ'ın hapsi tazminattan ayrı, tamamen haksız, zulüm bir ceza.
En büyük haksızlık halkın aydınlarının kirli demeye, mahkemeye vermeye müdahil olamayan veya hukuken etkileyen bir solunun olamaması.
Ama her şeyden önce solun, egemenlik sisteminin araçlarına benzeme yarışıyla değil, kendini, kurmak istediği, hak ve özgürlükler sistemine göre dizayn etmesi gerekiyor.
Yorum Yap