- 15.06.2023 15:16
10/11 haziran günlerinde Amnesty Türkiye'nin 11. olağan kongresi yapıldı.
Yöneticiler seçildi.
Duymadınız tabi ki!
Çünkü basına haber verilmemişti.
Kongrede bir üye sordu neden basına haber verilmedi?
Eski başkan gururla mikrofonu aldı, "bu bizim yıllardır geleneğimiz." dedi.
Devletten daha tedbirliydi, basına "açığını" gösterir miydi?
Tam "TC'deki demokrasinin meşrebine uyumlu bir hak mücadelesi tutumu mu?" denmeli, yoksa "toplamı bu kadar demek ki" deyip şefkat gösterip es mi geçilmeliydi?
İkisi de denemezdi.
Çünkü Türkiye'de hak mücadelesi siyasal yapılanmalarla başlasa da kendi bağlamında İHD ile kitleselleşmiş, Amnesty, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Human Rights Watch, Sınır Tanımayan Gazeteciler/Doktorlar Örgütü, Pen ve benzerlerinin mücadele ve vizyonlarıyla ilkeler iyice kristalleşerek çapaklarından temizlenmişti.
Tıpkı mahkeme kararlarında, tutuklamalarda ve gözaltılarda gözlerin "hukukun üstünlüğünü" araması gibi, insan hakları mücadeleleriyle "insan haklarının üstünlüğü" de aranır oldu; ideloloji ve sınıflardan izole olmasa da soyutlamada bağımsızlık şeffaflık en olabilir düzeyde bir savunma üstünlüğü oluşturmuştu.
Devletin çıkarları başta olmak üzere benzer çok standartlı bahanelere maruz kalarak üstünlük genellikle lafta kalsa da teorik olarak insan hakları deyince akan sular duruyordu.
Doğal ki, hak, mücadelenin gücü kadar korunabiliyordu.
Hala da öyle.
İşte bu bilince yükselmiş bir hak mücadelesi içinde Af Örgütü Türkiye Şubesi'den böyle bir yasağı duymak ve uygulamayı görmek derin bir hayal kırıklığı yarattı.
Bu çapaklı bakış nereden ve nasıl gelmişti?
Amnesty merkez ne derdi?
Geri kalmış ülkenin hak savunucuları diyemezdi.
Çünkü bu zaviye Türkiye'deki mücadele düzeyinin çok çok altındaydı.
Bu yaklaşım süreci doğrusu irdelemeye değer.
Ama o başka bir başlığa kalsın da, cidden endişe verici, bir hak örgütü halkın haber alma hakkı ıskalanmamalıydı, buna yıllarca sessiz kalınmamalıydı.
Hemen her gün halkın haber alma hakkını engelleyenlere karşı mücadele edilen bir ülkede hele.
Bu aklın alacağı bir şey değildi.
Bir hak örgütü örgütüne hak yasağı koyamazdı.
Kol kırılsın içinde kalsın bir egemen yönetim tarzıdır, devletler, cemaatler vb inanç, dava ve aidiyete dayalı gruplar, örgütlenmeler bunu işine geldiğine göre eğip bükerek uygular, ama hak örgütü bunu yapamazdı, yaptığında hak örgütü olmaktan çıkardı.
Zira hak örgütünün hareket ettireni haktır, haktan öte gidecek yeri yoktur.
Haklar bir bütündür, ilkelerden taviz olamaz.
Bu uygulama, hak ihlalidir, suçtur, ıslahı ve düzeltilmesi şarttır.
Yorum Yap