- 26.03.2023 15:56
Kılıçdaroğlu, "Kürtçe, bilinmeyen dil olamaz, bu çifte standart, bunu kaldıracağız" filan dedi ya, şimdi bazı platformlarda o tartışılıyor, ama konunun asli öznesi, EmekÖzgürlük tartışmada yer alamıyor çünkü o platformda başkan adayı koymadı.
Dolayısıyla devlet tartışıyor halk seyrediyor.
İnsanın bu boşluğa içi sızlıyor.
Öznenin tartışmada yer almayışının sızısı tartışmalarla acıya dönüşüyor, çünkü anadili tartışanlar tamamen Anayasa ve devletin çizdiği sınırlar içinden hak karşıtı konuşuyor.
Ana sütü gibi bir hak mı, zulüm bir gasp mı diye tartışılmıyor, gaspın tonları konuşuluyor.
Nasıl mı?
Hadi buyurun anadil hakkı katliamı tartışmasına.
Başta belirtmek gerekiyor, halkın ehven dedirtmek istendiği ittifak "anadil ve eğitimi bir haktır, resmi dil sayılmalıdır" demiyor.
Eleştiriye de bak hele, demek ne kelime, o ittifak bunu aklından geçireni yerle bir yeksan ediyor, onlardan İYİP hak diyenlerin oylarını bile terör sayıyor.
Politik psikoloji orada dursun, politik demokrat ortalamayı sunan bu tartışmada tek tek isimler bakın ne diyor?
Kılıçdaroğlu "resmi dil Türkçedir, anadil serbest olmalıdır" diyor ama "devlet, o eğitimi vermelidir" demiyor.
İyip, aralarında Kürtçe konuşabilirler ama böyle anadil, resmi gibi şeyleri aklından geçirenin selamını, oyunu bile almam, hatta bu son seçim diyor.
Millet İttifakı'nın diğer üyeleri, Deva biraz farklı olmak üzere birbiriyle mevcutta/yasakta uzlaşıyor.
Peki devlet ne diyor?
Öyle ya, koca Anayasa var, bazen "Anayasa aykırı ama" diyerek kendilerinin bile dinlemediği, o metin ne diyor?
Anayasa'nın 42. madde son fıkra: “Türkçe’den başka hiçbir dil eğitim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.”
Tamam diyor da kimse bu yanlış, artık aşılmalı, tartışmalı filan demiyor ve bunlar sorunu güya mecliste çözüyor.
"Biz değiliz ama fikrimiz iktidarda" diyen şiddet/cunta meczupları, bu madde okunduktan sonra şöyle etrafı zafer nida ve imalarıyla süzüyor, sonra en koyu puntolarla konuşuyor.
Bahçeli hiç susmuyor, zaman zaman İYİP o dayanaklarla sahne alıyor, alamadığı zamanlar da o sözcüklerden replikler oluşturup Ağıralioğlu'na yüklüyor ve o da kürsüden onları eski hamaset birikimiyle harmanlayıp başarıyla terennüm ediyor.
Ağıralioğlu ittifaka açık açık "biatınıza sadık olun, aykırı ses çıkmasın, HDP adını anmayın, aksi halde 12 Eylül Anayasası'na çivilerim ha!" kokusu salıyor.
İYİP karar merkezi, Kılıçdaroğlu'nun anadili vb Kürtlere haklar tartışmasını başlamadan ve bir ayar vererek bitirmek istiyor.
Tartışma bitmiyor, ama İYİP paralelinde, bitmekten beter bir seyirde sürüyor.
Zaten devlet merkezi de hep bunu istiyor.
Kriterler arasına Türkiye'de barışın mutluluğun prangası şu madde giriyor:
Anayasa’nın 3. Maddesindeki “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü."
Değiştirilemez maddeler ve yılların bilinçaltı çağrılıyor.
Türkçe'den başka bir anadil nedense ülkeyi jilet gibi kesiyor, lime lime doğruyor.
Devlet tarzı tartışma, bilimi katlediyor.
Ta Lozan Barış Anlaşmasındaki, “anadili Türkçe olmayan Türkiye uyrukları” cümlesinden hareketle devlet içi haklılık aranıyor; Kürtler bir uyruktur ve anadillerini tıpkı Müslüman olmayan azınlıklar gibi kulllanmaları gerekir demeye getiriyor, ama olmuyor, hak rencide oluyor.
Bir devlet profesörü devletin dili Türkçedir, resmi dili Türkçedir demek, devlete Anayasaya karşı gelmektir, suçtur diyor; resmi dili Türkçedir diyeni bile suçlu duruma düşürerek, ona fit olunmasına zemin üretiyor.
Yani devlet içi tartışma, tarihi ve kanuni arayışlar hakkı boğuyor, devlet içi tartışmadan hak hukuk adalet çıkmıyor.
Kürtçe bir dildir, anadildir, haktır ve hakkı teslim etmemek gasptır, daha ötesini tartışmak insani, vicdani ve hukuki sınırları aşıyor.
EmekÖzgürlük İttifakı başkanlık yarışından çekilerek bu tartışmalarda fiilen halkı, hakkı, halka yakın bir hale oluşumunu geri çekiyor.
Esasında seçimlerin ve parlamentoda bulunmanın bu haleden, hale büyütmekten başka bir değeri bulunmuyor.
Yorum Yap