- 22.03.2023 20:35
- (2)
Kılıçdaroğlu görüşmesi ve oluşan psikoloji insanın aklına eski tüfekleri/komünistleri getiriyor.
Neden tüfek denir irdelenmeye değer ama şu an görüşme ve sonucu acilde, karar bekliyor.
Ama görüşme de sonuç da aynı nakarat olacak gibi duruyor.
Çünkü sol aynı yerde rap rap yürüyor .
Eski tüfekler de o emek yoğun bildirilerine rağmen son tahlilde bugünkü gibi devletle bir bütündü.
Bir olmak bütün olmak adeta bir komünistlik idi.
Karadeniz'de boğuldular, hapis işkence gördüler, ama yine de genç Cumhuriyeti destekleri eksilmedi.
Çünkü kimse onlara devlet olan halk/emek olamaz demedi, zihinler hep devlet mihenkliydi, eşitlik ve adalet de oradan arandı.
Bakış açısı öyleydi.
Devleti taraf olduğu yöne yönlendirecekti, çünkü yapacaklarını devlet gücüyle gerçekleştirecekti.
Mesela 2. paylaşım savaşında halkın desteklediği devlet Almanya'ydı ve ajanslara verilen kulak Almanların ne kadar çok askeri, donanması, uçağı olduğunu duymak ve galip geleceğine dair devlet adamı gibi tahminler yapmak için bilgiler almak içindi.
Kendi olmak, kendi gibi tahmin yapmak yakışır mıydı işçi devleti olacağa?
Eski tüfekler boğazı gören bir kahvede otururken boğazdan geçen gemilerden propaganda üretirlerdi.
Mesela Rus gemisi geçerken, kaynakçı Rıza, "Yahu tesviyeci Ömer, bu Fransız gemileri de teknoloji harikası olmuş ha, ne görkemli gemi yapmışlar" dediğinde yanındakiler onu düzeltir, "Rus gemisi o" derdi.
Emekçi devletinin propagandasını suç işlemeden yapılmış olurdu.
Devletin silahı, teknolojisi, ekonomisi baş övünçtü.
Halkın refahı, gelirden aldığı pay çok konuşulmazdı.
Solculuk o zamanlar öyleydi.
Peki şimdi öyle değil mi?
Pek değişmedi.
Egemen düşünüş hala öyle, devlet mihenkli veya güce endeksli.
O miras maalesef hala yaşıyor.
Kılıçdaroğlu diyor ki "sorunların çözüm yeri meclistir".
Alkış!
Cidden de alkış alıyor.
Halk meclise bile hasret.
Ama HDP bu sözü duymak için mi veya bu sözü halka duyurmak için mi görüşmeye Kılıçdar'ı çağırıyor?
Görüşmeye HDP binasına bile gelemediği halde, Pollyanna yorumu duruma ve nabza giydiriliyor.
Sonuç da gelişten farksız, teşhis ve tadavi yönünde bir açıklama yapılmıyor.
Kürtçeye bilinmeyen bir dil denilmesine itiraz etti diye HDP yönetimi dahil kimse sevinmiyor.
Bravo hepsine!
"Daha önce Mesut Yılmaz'ın Tayyip'in daha çözümcü yaklaşımları şimdilik hatırlanmamalı, aynı nakarat denilmemeli, devletin bir kanadı şu Tayyip istasyonunu geçsin hele de kalmalı" demeyene dişler sıkılı bakılıyor.
Vah Türkiye'nin solu, demokrasi güçleri vah!
"Sevdam Ağlıyor!"
Seçim neydi?
Seçim sistemin halka anlatılması için bir arena değil miydi?
En iyisi kendin değilsen neden partiydin?
Başkasını seçmek ya da seçtirmemekse neden seçim görüşmesindeydin?
Koy adayını, gir seçime, anlat neden en iyi olduğunu, halkın kendi seçeneğini tepeden iptal etmeye kimin, ne hakkı var?
"Aynı tepeysen ne diye ayrısın? Kimle karar verdin, doğrudan katılım sağladın mı? Doğrudan demokrasi nerede? Yerinden yönetim sadece bir propaganda aracı mı? Aday seçimini nasıl yaptın? Eş başkan var da eş oy, eş söz hakkı yok mu?" vb çözücü sorular hala sorulmadı.
Ama önce HDP yönetiminin hak ve özgürlükleri, halkları kendi adaysız seçime sokma hakkı var mı?
"Kendime oy vereceğim" diye yükselen halkın tercihinin devlet seçeneğine yamanması, ittifaksız destek kuyrukçuluktur ilkesi bir tarafa, halkın yüzde 13'ü geçen dik duruş, kendi olma hali ve mücadele ruhunu zaafa uğratıyor.
Tamam eski tüfekler de böyleydi, onların ardılları TC kuyrukçuları sardı etrafı, ama bunun bir çözümü olmalı, Kürt oyuna bile tenezzülsüz bu ittifak ilk turda tercih edilmemeliydi.
Ama maalesef karar mühürde.
Yorum Yap