- 30.11.2021 20:05
Bir ülkede kişi veya örgütlerin siyasal tutumları sosyal, kültürel ve siyasal bilince göre nicel farklılık arz ediyor, ama nitel olarak egemen zihni izliyorsa, o ülkenin devleti eğitme işinde “iyi” demektir.
Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti pek”iyi”, zira buradakilerin tutumu sanki tek yumurta çokuzlarınınki gibi.
Aynı konuda devletle komünistler ton farkıyla aynı.
Bu nasıl bir kişiliksizleştirme operasyonu sonucu, insan şaşıyor.
O kadar çok ki, örnekten geçilmiyor.
Devlet hep otoriter ve muhafazakar; Ak Parti devleti de eski devlet gibi aynı paradigma ve parametrelerin üzerinde, hakkımız yenmişti, asıl sahibi zaten bizdik diyerek makamda oturuyor ve sanki sadece onun orada oturmasına anamuhalif CHP ve millet ittifakı da o değerlere sıkı bağlı oturum bekliyor.
Sıkı bağın has tutkalı Kürdler.
Kürdlerin kimliği de siyasal statüsü de tanınmıyor, devlet onlarla ortak fotoğraf dahi çekinmiyor.
Güç, denge değişiklileri üretiyor, tükürükler yalanıyor ama o ittifaksız/kişiliksiz bir şekilde, çaktırmadan yapılıyor.
Burada azınlık sayılarak kimliği olanlar ta baştan itibaren dışlananlar/ötekileştirilenler, canları istim üzerindekiler dışında Kürd mürd yok, herkes Türk; başka inanç da yok, Alevilik ayrı bir inanç değil, Şiilik gibi bir mezhep; herkes Müslüman.
Herkes kaynaşmış imtiyazsız tek bir toplumun üyesi, halkın neyine yetmiyor!
Sınıf, tabaka, zengin yoksul da yok.
Solcu aydınları toplumun haline üzülüyor, kurtuluş için devlete militan oluyor.
Bu, 1920'den beri komünist partisi olmasına rağmen böyle oluyor.
Çünkü başta Komünist Partisi tüm modernistler genç TC'yi destekliyor.
Karadeniz'de boğulması, tevfikatla içerde çürüme, sürgün, kimseyi yıldıramıyor, destek belirsizlikle sürüyor.
Sonraları destek bırakılıyor, ama geleneksel zihin ana arterde kalıyor.
Geçmiş iz bırakıyor ama zaten ideoloji de devlet izli.
Sol zihin bir mülkiyet üzerine inşa ediliyor ve kurtuluş, o mülkün el değiştirmesi üzerine kurgulanıyor.
Türkiye solu komünist değil (ya da eski “komünist”), mülkiyetçi, adına, önder; komünü, doğrudan demokrasiyi savunmuyor.
Mesela HDP bileşeni sol bir partinin kuruluş yıldönümü toplantısında devletin bu paradigması kısmi bir kurtuluşa çare olarak sunuluyor ve alkış alıyor.
Alkış ve destekler yorumlar, o sol partinin yüreğinin ortalamasının nasıl attığını gösteriyor.
Modernist panelist, “ittifaka kimliklerle gelin ama kimlik siyaseti yapmayın” diyor.
Panelist de doğrusunu bilmiyor, ittifaka gelenlerin kendi gibi gelmeleri ama onayladıkları ortak proğramı desteklemeleri gerektiğini.
Kimlikleri devlet de kabül ediyor ama kimliksiz; "Kürdler, her şey olabiliyor, bir tek kürd olamıyor".
Dolayısıyla panelist tam da devleti farklı bir söylemle tekrarlıyor, belki dengelemek için HDP oyunun yüzde 15 civarında olduğu gerçeğini ekliyor.
Aynı koroya 1920/TKP’nin devamı olmasa da komünistlikte iddialı TKP, başka bir makamda katılıyor.
TKP sözcüsü, sol ittifakla ilgili bir söyleşide HDP’nin ittifakta neden olmadığına dair net bir cevap veriyor:
“(HDP,)TKP olarak önemsediğimiz, üç partinin de uzlaştığını düşündüğümüz çerçeve konusunda bazı başlıklarda oldukça belirsiz, bazı başlıklarda da bunlarla çelişen bir tutuma sahip.”
Üçlü sol ittifakın HDP'yi bir şekilde dışladığı anlaşılıyor.
Ve TKP ve ittifak, devlet ve anti Kürd camiadan kocaman bir aferin alıyor.
TKP aferin alır da İşçi Partisi durur mu, bir başka yolla da Başkan Erkan Baş, ana arterin bir kanadına vokalist olarak katılıyor:
“Sağın karşısına sağ, tek adamın karşısına tek adam gibi bir yaklaşıma girmeyeceğiz. Ekmeleddin gibi örnekler getirmeyin karşımıza. Getirdiklerinde kaybettiğimiz açık, niye aynı yenilgiyi tekrar yaşayalım?" diyor.
Bir devlet pratiğini kaybettiğimiz diyerek sahipleniyor, bir ana arter ittifakına ittifaksız/ilkesiz destek, yetmez, bir halkı inkar eden Millet ittifakına demokratik meşruiyet sunuyor.
O da herhalde aferinsiz kalmıyor.
Örnekler solun devlet karşısındaki hal-i pürmelaline yetiyor.
Yorum Yap