- 5.08.2022 06:08
AKP sonrası dönemde demokrasi ve hukuk devleti inşa edilebilecek mi? Bu soruyu erken bulanlar olabilir. Muhalefet için temel öncelik, elbette gelecek seçimlerin kazanılması. Otoriterliğin kökleşip, kurumsallaşmaması adına öncelikli hedef, sandıktan bir değişim çıkarmak. Sanırım bütün muhalif kesimler bu konuda mutabık.
Yine de yorgun ve umutsuz demokratlara, AKP’den başka iktidar görmemiş gençlere, bir nebze özgürlük için vatanlarından kopanlara, kopmaya hazırlananlara seçimden sonra güçlü bir özgürlük vaadi, kalıcı bir demokratik rejim umudu gerek.
Seçimden sonra ‘yeni iktidar’ı özgürce eleştirebilecek miyiz? Yönetenlerden hesap sorabilecek miyiz? Yapılan yanlışları her zaman ve her yerde protesto edebilecek miyiz? Adalete güvenebilecek, hakkımızı arayabilecek miyiz?
Seçim tarihi yaklaştıkça bir yandan değişim beklentisi yükseliyor öte yandan ‘umutlar yeniden hayal kırıklıklarına döner mi’ endişesi.
Muhalefet partilerinin birçok konuda net olmayan görüşleri, duruşları elbette gözden kaçmıyor. Yeni bir Anayasa meselesinden Kürt sorununa, güvenlik politikasından laiklik anlayışına, ekonomide kamunun ve piyasanın rolüne kadar bazı temel konularda muhalefetin nasıl uzlaşacağını bilmiyoruz. AKP politikalarının kışkırttığı milliyetçilik, içe kapanmacılık, Batı düşmanlığı, müdahaleci dış politika gibi eğilimlerin nasıl aşılacağı, aşılmak istenip istenmeyeceği konusunda kuşkular da yok değil.
Dolayısıyla nedensiz değil endişeler, kuşkular, karamsarlıklar…
Orhan Kemal Cengiz’in ifadesiyle, “Abdülhamit’ten kurtulup İttihatçıların eline düşenlerin ülkesi burası“.
Otoriterlik döngüsünü bir türlü yenemeyenlerin, tek parti rejimini halk oyuyla devirip halk oyuyla gitmemek için türlü baskı mekanizmaları kuranların ülkesi burası.
Muhalefetteyken demokrat, iktidar olunca zorbalaşanların, askeri vesayet rejimini yıkıp, tek adam vesayeti kuranların ülkesi burası.
Türkiye’nin yakın tarihi otoriterlik ile görece özgürlük arasında sürekli gidip gelen bir sarkaç. Böyle bir tarihsel tecrübenin ardından iktidarla sınanmamış ‘demokratlara’ bile kuşkuyla bakıyor insanlar.
Ancak, muhtemeldir ki sarkaç bir kez daha özgürlüğe doğru savruluyor.
Muhalefet hazır mı demokratik bir Türkiye’ye? Böyle bir Türkiye’yi kurmaya ve işletmeye?
Altı muhalefet partisinin güçlendirilmiş parlamenter rejime geçiş mutabakatları ve 6’lı Masa toplantılarının sonuç bildirileri bu konuda güçlü mesajlar veriyor. 6 liderin uzlaştıkları ana konunun demokratik ve hukuka uygun bir yönetim olduğu anlaşılıyor. Masa etrafında buluşan liderlerin kendilerini ‘otoriter AKP rejimi’ne karşı konumlamaları ‘alternatif bir vizyon’un habercileri. Ancak bu vizyonun nasıl uygulamaya konulacağı konusunda soru işaretleri de yok değil.
Muhalefet Anayasa değişikliğini en azından referanduma götürecek bir Meclis çoğunluğuna sahip olmadıkça mevcut ‘sistem’e göre ülkeyi yönetecek. Bu da ‘denge ve denetim’ mekanizmalarından yoksun bir başkanlık sisteminin devamı demek.
Elinde otoriterleşmeye ve keyfiliğe müsait bir sistem bulunan siyasetçilerin ‘iyi niyetli’ olmaları AKP iktidarına benzemelerini engellemeye yetmez. Keyfi yönetimi engellemenin yolu, denge ve denetim mekanizmalarını oluşturan kurumların, süreçlerin ve teamüllerin varlığı. Bu yok bugün, yarın muhalefet seçimi kazandığında da olmayacak. Güvencemiz, muhalefet liderlerinin verdiği sözler, kendi aralarında vardıkları mutabakat ve ‘iyi niyetleri’ gibi görünüyor.
Ancak, bunlar hala AKP sonrası demokratik ve özgürlükçü bir rejimi garantiye almak için ‘zayıf güvenceler.’ Asıl güvence, AKP’nin seçimde yenilmesinin ardından ortaya çıkacak olan ‘halk gücü‘; herhangi bir anayasa değişikliğinden önce sisteme bir ‘denge ve denetim’ aygıtı olarak katılacak ‘halk gücü.’
AKP iktidarını, yargı dahil tüm devlet kurumlarını partilileştiren, ekonomiyi, medyayı ve sivil toplumu neredeyse tümüyle kontrol eden bir iktidarı demokratik yollarla göndermiş bir ‘irade’ yeni bir ‘tek adam’ rejimine izin vermez. ‘Demokratik devrim’in halka verdiği güç ve özgüven karşısında seçilmişlerin ‘raydan çıkmaları’ epeyce zor. Seçilen cumhurbaşkanı muhalefetten kim olursa olsun böyle bir halk gücünü karşısına alamaz. Din sosuyla meşrulaştırılan bir ‘popüler otoriterliği’ sandıkta yenen bir halk, hak ve özgürlüklerini kolayca bir başka ‘lider’e devretmez.
Dolayısıyla, ‘yeni iktidar’ın son yıllarda görülmeyen bir kamuoyu baskısı ve aktivizmi altında işini yapacağını öngörebiliriz. İktidara hazırlanan siyasetçiler büyük bir özgüvene sahip, özgürlüğünün ve hakkının peşinde, haksızlığa sessiz kalmayan bir kitleyi yönetmeye hazır olmalılar. AKP sonrası son derece renkli, aktif, etkin bir sivil toplum göreceğiz. Yeni iktidar, her dediğine evet demeyen, kolayca manipüle edilemeyen politik bilinci yüksek bir ‘vatandaşlar’ grubu bulacak karşısında.
Açıkçası, ben muhalefet liderlerinin verdikleri sözlerden, vardıkları anlaşmalardan çok demokratik ve özgür bir Türkiye ülküsü adına mevcut gidişe sandıkta ‘dur’ diyecek halk iradesinin yaratacağı yeni dinamizme güveniyorum. Dolayısıyla demokratik ve özgürlükçü bir düzene ulaşmanın yolu, otoriterliği, hak ve hukuk tanımazlığı ve keyfi yönetimi somut bir rejime dönüştürmüş bir iktidarın önümüzdeki seçimde yenilmesiyle açılacak.
Yorum Yap