- 2.06.2022 07:51
Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayını tespitte zorlanacak gibi. Aday, ya parti liderlerinden biri olacak ya da bir başkası. Geniş muhalefet kesimleri için adayın kim olduğundan çok kazanıp kazanamayacağı önemli. Siyasetçi, “Biz çalışalım iktidara başkaları mı gelsin?” diyebilir. Ancak siyasetçilerin kendi aralarındaki iktidar mücadelesi halkı pek ilgilendirmiyor. Onlar baskı rejiminin, yanlış ekonomi politikalarıyla derinleşen yoksulluğun bitmesini istiyor; yani, ‘doğru aday’la seçimin kazanılmasını…
‘Doğru aday’ın kim olduğunu tespit etmek ise kolay olmayabilir. Doğru veya yanlış, muhalefetin birden fazla potansiyel adayı var. Aslında bu önemli bir avantaj; rakibi şaşırtıyor ve gerçek (nihai) adayın yıpranmasını önlüyor.
Millet İttifakı’nın iki lideri; Kılıçdaroğlu ve Akşener aday olabilir. Ayrıca, yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’da AKP’yi ağır bir yenilgiye uğratan İmamoğlu ve Yavaş’ın da adı gündemde. Yani şu anda muhalefetin güçlü ve hepsi seçimi kazanabilir en az dört adayı var. İktidar cephesinde ise seçimi kazanabilir aday sayısı sadece bir, ki o da mevcut cumhurbaşkanı. Dolayısıyla, Millet İttifakı seçime en güçlü adayla gitme imkanına sahip.
Peki, nasıl bir aday?
Öncelikle, ‘sembolik’ bir adayla seçime gitmek yanlış olur. Seçimin mevcut sisteme göre ve bu sistem için olduğu unutulmamalı. Seçim sonrası Meclis çoğunluğu anayasa değiştirmeye elverirse, parlamenter sisteme geçilir, ama seçmen böylesi varsayımsal bir modele dayanarak şimdiden ‘sembolik’ bir cumhurbaşkanı adayına oy vermez. Millet İttifakı’nın adayı, aktif siyasetin içinden gelen, tanınan, bilinen, icracı yönü olan bir kişi olmak zorunda. Adı geçen dört isim de bu özelliklere sahip.
Eğer aday, liderlerden biri olmazsa, siyasi partiler ile aday arasında koordinasyonun nasıl sağlanacağı ve bunun seçmen tarafından nasıl algılanacağı önemli. Böyle bir aday Millet İttifakı’nın ‘sekreter’i gibi mi görünecek, yoksa kendi gündemi, programı ve öncelikleri olan bir aktör mü? Baştan yetkilerini kullanmayacağını, seçilirse iktidarı ittifaka -6’lı masaya- devredeceğini söyleyen bir adayın seçim kazanması zor.
İttifak (veya 6’lı masa) şunu bilmeli: Aday olarak tespit ve ilan ettikleri kişi, o andan itibaren eşitler arasında birinci olacak. Bu kaçınılmaz. Sistem ve seçim dinamikleri bunu gerektiriyor.
İttifakın (veya 6’lı masanın) tam desteğini alan ama gölgesinde kalmayan bir aday cumhurbaşkanlığını kazanabilir. Adayı şimdiden ittifakın vesayetine almaya çalışmak veya ittifakın vesayetinde kalacak bir aday belirlemek, seçimi kazanmaya yönelik bir strateji olamaz. Seçmen, tepesinde vasi oturan bir kişiyi gücü neredeyse sınırsız bir makama seçmez. İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylıklarına ‘Kontrolümüzde kalmazlar’ gerekçesiyle karşı çıkanların başka bir bahane bulmasında fayda var, çünkü ‘kontrolünüzde’ görünürlerse seçimi kazanamazlar.
Adayın ‘kazanabilir’ olması, neredeyse herkesin ortak talebi. Kazanacak, hem de en güçlü şekilde kazanacak bir aday bekleniyor. Eğer beklenti buysa, şimdiye kadar AKP karşısında yarışmış ve kaybetmiş siyasilerin yeniden sahne alması pek isabetli olmaz. Denenmiş ve başarılı olamamış birisi yarışa psikolojik üstünlüğü rakibine vererek başlar. Adaylardan ismi geçen Kılıçdaroğlu, 2011’den bu yana Erdoğan’a karşı hiçbir genel seçimi kazanamadı, partisinin oy oranı yüzde 26’yı aşamadı. Akşener ise 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaydı ve yüzde 7 oy aldı. Dolayısıyla, iki genel başkanın ‘kazanabilir’ olduğu iddiasının geçmiş performanslarına dayanan bir zemini yok.
Bu bağlamda, İmamoğlu ve Yavaş gibi iki siyasetçinin varlığı değerli. Her iki aday da İstanbul ve Ankara’da 25 yıllık hegemonyaya son verdi. 1994’te bu iki metropolü Refah Partisi adaylarının kazanması nasıl bir yıl sonra RP’nin seçim zaferinin habercisi olduysa, İstanbul ve Ankara’nın 2019’da kaybı iktidarın gelecek seçimlerde yenilgisinin habercisi olarak okundu, AKP’nin ‘gidici’ olduğu beklentisi yarattı. AKP’ye karşı ‘kazanan’ bu siyasiler psikolojik ve politik üstünlüğe sahip. Dahası, halkın yüzde 50+1 oyunu alabilen ve tüm Türkiye’ye hitap edebilen başka siyasetçi yok muhalefette. İmamoğlu yüzde 54, Yavaş da yüzde 51 oyla seçmenin yarısından fazlasının oyunu alabildiğini gösterirken, muhalefetten hiçbir genel başkan böyle bir performans sergileyemedi.
Yüzde 50+1 oyun gerektiği bir seçimde partileriyle özdeşleşen genel başkanlar yerine yerel siyasetten gelen adayların başarılı olma ihtimali daha yüksek olabilir. Yerel siyasetçiler daha az ‘partizan’ görünür çünkü yerelde siyaset hizmet odaklıdır. Siyasal ve ideolojik kutuplaşmalar halka yakınlık ve hizmet siyaseti üzerinden aşılabilir. Bu bakımdan İmamoğlu ve Yavaş’ın daha avantajlı bir konumda olduğu söylenebilir.
HDP’ye dikkat
Aday seçiminde dikkate alınması gereken bir başka konu, HDP’nin tutumu. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilmesi için HDP’nin desteğini alması şart. Dolayısıyla, aday tespitinde HDP’nin aday çıkarmasını engelleyecek bir isim aranıyor olmalı. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’na karşı HDP’nin aday çıkarma ihtimali düşük olabilir. Aynısını Akşener ve Yavaş için söylemek zor. Ancak, Ahmet Türk’ün “Kürtler Yavaş’a oy vermez” hükmümün geçerliliği de tartışılır. Ayrıca, Millet İttifakı adayı kim olursa olsun ‘demokrasi ve refah’ üzerinde bir oydaşı ararsa, HDP seçmenine ve yönetimine ulaşabilir de.
Aday tespitinde kimlik siyasetini ‘uyandıracak’ bir isimden kaçınılmalı. Muhalefet ne zaman kimlik siyasetini öne çıkardıysa seçimleri ağır kaybetti. AKP enerjisini kimlik siyasetinden alıyor. Ekonomik kriz karşısında bu enerjisini kaybetmeye başlayan AKP’ye karşı kimlik siyaseti yapacak bir imkan sunmak, iktidara can suyu vermek olur. Bu anlamda Kılıçdaroğlu’nun inancının iktidar tarafından manipüle edileceği uyarıları ciddiye alınmalı. Kimsenin inancı kimseyi ilgilendirmez. Bu, siyasetin konusu yapılamaz, yapılmamalı.
Toplum da devlet de yüzleşmeli günahlarıyla. Biliyoruz ki bu rejim devam ettiği müddetçe yüzleşme olmayacak. Yüzleşmeyi de mümkün kılacak topyekun demokratikleşme ancak İslamcı otoriter rejim seçimle gönderilince başlayacak.
Otoriter bir rejimi, hem de İslamcı-otoriter bir rejimi seçim yoluyla değiştirebilen bir Türkiye mümkün. Siyasetin gençlere, göçenlere, gelecek nesillere, zulme uğrayanlara, gözleri açık gitmek istemeyen yaşlı demokratlara verebileceği en güzel hediye bu.
Kimsenin, “Riskse risk… yanacaksak yanalım, öleceksek ölelim” deme lüksü yok. Bunlar ancak sağ, sol, laik veya dindar cihadçıların söyleyebileceği laflar. Mümkün olan en güçlü adayla, mümkün olan en geniş muhalefet koalisyonuyla seçimlere katılmak, muhalif siyasetin boynunun borcu.
Yorum Yap