- 10.05.2019 00:00
Çünkü sen bir helezon, bir sarmal, pekçok şeyin karıştığı-ama neyle neyin karıştığı ayırt edilemeyen- bir ışık huzmesi gibi geliyorsun bana.
Bana tam böyle geliyorsun.
Çok içime sinen,
hiç yadırgamadığım,
hayır, var olduğum sürece hep benimle olmuş ama,
hiçbir zaman ‘zaten benim’ olarak görmediğim,
gene ama, varlığımın can alıcı bir parçası olarak hissettiğim,
eksilmeyen bir duyguyla, kendime bahşedilen bir ödülmüş gibi,
iç ferahlığı olarak yaşadığım.
Çünkü sen sözlerle, iç dünyandan, kuytularından çıkardığın
– belki benim derinleştirdiğim, özel anlamlar yüklediğim – sözlerle
gelmiştin.
Belleğime, yüreğime, balkımıştın!
Zarafet, öğrendiğin bir duruş,bir ifade,dışa vurum değil,
öyle kendiliğinden başka türlü olamayacağın bir halindi.
Hüdayi nabit bir çiçektin.
Edepsizliğin, gövdemi unutamadığım yangınlara savuran edepsizliğin.
Çünkü aramızda bunca yıl varken, bu benim neyim, desen olmaz.
Hayatında sana göre, ihtiyacın kadar, istediğin zaman, istediğin kadar
olayım.
Aşk bitti. Düğümünü çözdün,aşk bitti.
Beni ölümüne sevmiştin.Sağ ol,teşekkür ederim.
Ben buralara, oralara, yakınlara, uzaklara,
üstelik şimdi durduğumdan daha çetin yerlere giderim.
Giderim de, aniden, hızla geri dönerim.
Sensiz olurum.
Tuz yaralarıma iyi gelir.
Tuz bir ustura kesiğinin ağzını sızlatır.
Siz beni hanımefendi, severken de, iterken de
ustura kesiklerime dökülen tuz oldunuz.
Bir yalnızlığı yürüyorduk.
Ayrı ayrı yerlerde, aynı mesafelerdeydik.
Sen açmazdaydın, ne istediğini bilmiyordun.
Düşlerime,düşlerime gelirdin.Artık sana anlatamazdım.
Aramızda böyle bir irtibat kalmamıştı.
Korkardık.
Sen, kimse avuçlarının içini benim gibi öpmediği için korkardın.
Bense, kimsenin avucunun içini seninki gibi –yetmiş iki azam titreyerek –
öpmediğim için korkardım.
Sonra – ah bir bilsen – yüzün önüme düşerdi.
Çünkü yüzün en çok bana yaraşırdı.
Onu ben sebepsiz -güneşli sabah sevinçlerim gibi- iştahla severdim.
Bütün bu anlattığım hallerim aşka tebeddül edilir diye kaygulanırsın.
Doğrudur…
Yorum Yap