KOPENHAG GÜNLERİM

  • 25.02.2016 00:00

 Sevgili Yoldaşlarım,

Size hemen İstanbul’a döndüğümde yazmak istiyordum.Ama Kopenhag’a ayak bastığım andan itibaren başlayan ve İstanbul’a dönüşümde devam eden, iç dünyamda her gün farklı renklere, boyutlara bürünen çalkantının, fırtınanın sakinleşmesini bekledim.

Sabiha Gökçen’den havalandığımızda aklıma sürgünlüğüm, ilk yurt dışına çıkışım düştü. Faşist darbeyle ilgili hatıralar çullandı belleğimde. Polis karakolları, cezaevleri, sokakta vurulan işkencede öldürülen yoldaşlarım. Şafağın ne zaman sökeceğini hiç bilemediğimiz bir gecenin karanlığındaydık. Biraz sonra, bu akşam, yarın ne olacağımızı bilmiyorduk.

Sonra pek çok şey oldu. Tam dört sene “ateşi ve ihaneti gördük”. Sonra Sofya, sonra demokratik Berlin, sonra Kopenhak. 28 Nisan’dı, 1 mayıs’a iki gün vardı. Ne kimlik, ne pasaport; Nazi toplama kampından kurtulmuş Danimarkalı sayılı komünistlerden birinin İb’in evindeydim. Yoldaşlar polis burayı arayamaz, burada güvendesin demişlerdi. İb’le geçirdiğim ilk geceyi anlatamam.

Sonra bir sonraki bir mayıs. Faelledparken’dayız. Barış elinden tutup Bente’yi, Bente’yi değil yıllar içinde derinleşecek güçlenecek bir dostluğu, yoldaşlığı getiriyor. Henüz Sovyetler Birliği çökmemiş. Aynı bayrağın, orak çekiçli kızıl bayrağın altındayız.

Sonra göçmenliğim, yabancılığım, ötekiliğim, azınlık oluşum. Dilsizliğim. Hayatımda ilk defa bir başka halkı, bir başka dili, bir başka kültürü tanıma çabam, gerginliğim, heyecanım. O dilde şiir söyleyememenin, türkü söyleyememenin eksikliği, ezikliği. Benim yüzümden bu yabancı diyara gelen çocuklarımın Emek’in, Barış’ın uyum sorunları, çabaları. Gurbetçiliğimiz.

Sonra “yedi tepeli şehrime” İstanbul’a, arkadaşlarıma, dostlarıma, sevgililerime uzak oluşum. Kendimi yoldaşlarımla birlikte hapiste, işkencede, ülkede olmadığım için suçlamam. Hayat acı dağıtırken bile adaletsiz diye başımı yastığa gömüp ağladığım geceler.

Sonra ağır aksak da olsa, sendeleyerek, düşe kalka da olsa yeni bir dil. Merhaba biraz danimarkaca! Bu dilde konuştuğum dostlarım. Önce Bente, Henning sonra diğerleri.

2007 Eylülü. Kopenhag’dayım. Hatıralarım duygularım gece gündüz yakamı bırakmıyor. Toprak, torunum. Ne kadar sıcak yalansız bir herif.

Emek, şu çocuk yaşta benimle illegaliteyi, açlığı, kaçaklığı paylaşan adam. Ne güzel büyümüş Barış, vaftizli bir bebenin Adrian’ın babası. Ateist bir aileye Hıristiyan bir ilahi. Sonra güneşli bir sonbahar gününde Bente’yle Nyhavn’dayız. Meral, sevdiğim kadın Bente sevdiğim kadın, bahtiyarım. Şnaps içiyoruz. Geçmişim yanı başımda, ağlasam, bağıra bağıra ağlasam ayıp olur, sofranın neşesi kaçar. İnsan sebepsizdir diye açıklayıp ağlayamaz mı?

Frederiksberg, Demirciler Kolektifi. Hennig’le Bente’nin sofrasındayız. Frokost. Yoldaşlar büyük bir incelikle ben ve Meral için hem çok güzel bir sofra hazırlamışlar hem benim yıllardır görmediğim dostlarımı da yemeğe davet etmişler.

Henning!dostum!

Hiç alınma, kıskanma. Senin emeğini biliyorum. Ama önce ben kadınları seven bir arkadaşın olarak, önce senin sevgilini sevgiyle kucaklayıp öpeceğim. Sarılma sırası sana daha sonra gelecek.

Sonra Bente’nin doğum gününde bir İspanyol restorandayız. Frederic Garcia Lorca’nın hemşerileriyle birlikteyiz. Meral Nazımdan bir şarkıya öncelik ediyor. “Karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin /Efkarlıyım efkarlıyım /Elini ver nerde elin”

Moskova’dan banliyö trenine bindik.Parti okulundaki tercümanımız Tilde beni  adını gizlediği,ama seveceğimden emin olduğu bir yere götürüyor.Meraktayım.Ormanın kenarında bir durakta iniyoruz.Yer yer karlı bir yoldayız.Yaşlı sovyet kadınlar kürklü mantolarıyla banklara oturmuş Ermeni konyağı içerek sohbet ediyorlar.

Tilde’yle ben de bir banka oturduk.Tercümanım küçük teypini çıkardı çantasından,düğmeye bastı.Zülfü Livaneli Karlı Kayın Ormanı’nı söylemeye başladı.Şiiri ezbere biliyorum.Ama besteyi ilk defa dinliyorum.Müzik içime işliyor.Gözyaşlarımı tutamıyorum.Nazım usta şiirinde burayı anlatıyor,diyor Tilde.Ormanda kulubeler var.Oturduğumuz yerden görünüyor.”Ben ordan geçerken biri / Amca dese gir içeri /Girip yerden selamlasam/ Hane içindekileri”

Sürgünden İstanbul’a döneli iki gün oldu.Kelimelerin kifayetsiz kaldığı sevinçler,hüzünler yaşadım.Hiç uyuyamadım.Harbiye açık hava tiyatrosundayız arkadaşlarla.Zülfü Livaneli’nin konseri var.Her yer tıklım tıklım dolu.Konser başladı.Bildiğimiz güzel türkülerini söylüyor Livaneli.Birden bir ağlama krizine tutuluyorum.Hıçkıra,hıçkıra ağlıyorum.Tam bir duygu patlaması :

“KARLI KAYIN ORMANINDA YÜRÜYORUM GECELEYİN...”

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums