Kuğu’nun ölümü

  • 19.11.2015 00:00

 Kuğu öldü. Ne gök yarıldı, ne yer yerinden oynadı. Sadece adamın içinde yeşil bir dal kırıldı, bir Kuyucaklı Yusuf çığlığı yankılandı. Muzaffer hayat devam ediyor.

***

Kuğu öldü. Ak narin boynunu- dokunmaya kıyamazdınız – büktü. Kana bulanmış ellerimi durmadan yıkıyorum, çıkmıyor. Yuvalarından fırlamış gözleriyle, terk edildiği çıplak betonda cansız yatıyor. Boynunda parmak izleri. Ellerim bana ait değildi. Gırtlağına çullanan havasızlığa karşı çırpınmaları fayda etmedi. Suç ortağım yok, yalnızım. Muzaffer ölüm devam ediyor.       

***

Bir gece yarısı koltuğa serilen sabun kokulu çarşaflarla başlayan milat, aylar sonra gene bir gece yarısı sabun kokulu çarşaflarla bitti. Adam birincisinde sabaha kadar gözünü kırpmamıştı. İçinde adını koyamadığı gergin bir ışık çırpınıyordu. İkincisinde gene geceyi uykusuz geçirdi. Bu defa içinde uyuşuk bir karanlık, ellerinde bir kuş cesedi vardı.

***

Durulmuş çizgilerime, kayıtsızlığıma bakıp aldanma! Kabullenmezliğin azgın sellerini kendi nehir yatağıma akıttığım için öldü kuğu. Cesedi derimin altında.

***

Rivayet odur ki, kimyası ayrı bedenlerde, ayrı mekânlarda uzun yıllar içinde birikmiş, ama bilinmeyen, ama beklenmeyen kemik beyazı bir dünyaya doğmuştu. Kilim, gümüş ve şiirden mürekkep aykırı bir soluktu. Önce kadın geri çekildi. Uzun sancılı bir kış başlamıştı. Renkleri, sevinçleri köklerinden söküp peşi sıra sürükleyen amansız bir kış. Bahçe tarumar oldu. Kuğu yakasını bir türlü kurtaramadığı bahar düşleriyle eriyerek tüketti hayatı. Sesler söndü. Atkuyruğu saçlı, kocaman beyaz kurdelalı kız ile adam seyrettiler. Katil iddiası hilaf-ı hakikattir.

***

“Bütün bunlar tarihi, sosyal, iktisadi şartların zaruri neticesidir”  Her sevda serüveninin kaçınılmaz sonudur. Ona milyonlarca benzerinden farklıymış gibi  izahlar getirmek, yanmak yakınmak nafile. Başlangıçta her herkes aynı paniği yaşar, terk edilmeyi dünyanın sonu sanır. Zamanla alışır, yüreği başka ve daha geniş sevdalara koşar.

***

Kuğu zaten tükenmeye mahkum aykırı bir dünyaya açmıştı gözlerini. Sevgi daha başlangıçta – onu er geç alt edecek – meşru ahlak, önceden formatlanmış davranış kalıpları, istikrar, para, sahiplik. borçluluk duygusu gibi düşmanlarla kuşatılmıştı.

 

Kadın bunlara meydan okuyarak sevmeyi göze alamadı. Bir olmazın yanında saf tutup daha büyük düş kırıklıklarını, daha büyük alt üst oluşları, daha büyük acıları göze almaktansa, yol yakınken aklın ve sağduyunun sesine boyun eğmeyi tercih etti. Terk ettiği adamda sevdanın adına yaraşır daha büyük sevinçler, daha büyük ihtiraslar, ol sebeple daha büyük arınmalar, daha büyük paylaşma ve çoğalmalar olduğunu görmedi. Akan sular durur! Çünkü o, öyle hissediyordu.

***

Ya belleğimiz ki, şehvetle tutuşan bedenlerimizin terini soluyor. Ya rüyalarımız ki ,gerçeğin tabyalarını kaç kere yerle bir etmişti. Ya aklımız, ki kötürüm bir Prut Zaferini kutsar!

Ne haksızlık. Kuğu alelade bir kuğu gibi daha önce katledilenlerle aynı mezara gömülecek. Tarih teferruatla uğraşmaz diyecekler. Ölüm adildir, diyecekler.

***

Adam kuğunun neden öldüğünü hiç anlamak istemedi. Anlamak yorumlamak ve yargılamaktır. Nasıl yaşanırsa yaşansın, sevginin hatırası lekesiz olmalı.

***

Onlara de ki;

” biz bu sevdayı akıldan ve mantıktan ve ahlaktan ve ayıptan ve her türlü izahtan ve mazeretten münezzeh kıldık ve insan ruhunun yedi kat derinliklerine gömdük ve sevda ol sebepten kapınızı zırt pırt çalmaz.”

***

Değmez özürlere sığındın, sevdayı ütopyanın safında yaşamayı beceremedin. Kuğunun boynunu vasatın önüne uzattın. Eşitlemeci açıklamalar belki senin yüreğindeki ağırlığı hafifletir, ama kuğuyu diriltmez. Hımbıl bir aşk cennetinin peşinde koşmadım ben, kalbimi intiharlara biledim.

***

Gökyüzünün fethi gibi haklı ve umutsuz bir serüvendi.

Paris Komünarlarının isyanını ve İspanyol Cumhuriyetçilerinin direnişini bütün benzerlerinden ayırt eden nitelikleri bağrında taşıyordu. Önemli olan bunları görmek ve teslim bayrağını çekmemekti. Varılacak sona, Komünarlar ve Cumhuriyetçiler gibi varmaktı.

***

Komünarlar ve Cumhuriyetçiler adamın baştan beri içine düştüğü sunturlu bir yanılsamadır. İhtiyatı ve vasatı bilmiyordu. Sevdayı o, hep bir düş âleminde yaşadı. Bu yüzden kadının aylar önce vardığı yere, o çok başka meşakkatli yollardan şimdi varıyor. Zavallı bumerang!

Dilsizlik, baştan beri varolan hakikatin kadının iç dünyasında önce bir ikileme, sonra tercihe dönüşmesiyle başladı. Mürekkep lekesi gibi yayıldı, iklimin her bucağına sirayet etti. Sevmek, hoşlanmak suç, cinsellik ayıp gibi algılanır oldu. Soru ilk defa hiddeti çağırdı.

***

Kadın bu sevdada ketum olan taraftır. Belki her şey anlattığı kadardı, belki bentlerinin yıkılacağından korkuyordu.

Susmak kabullenmektir.

 

1992 güzü

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.