- 21.07.2015 00:00
Kendi tarihsel canavarını yaratan insan, şimdi o canavarın zavallı bir nefretle çizdiği resimde, bir figür olmaktan öteye gidemiyor. Toplumsal trafikte düzeni sağlamakla görevli bütün “izm”li teoriler, hayatı şematize ederek tek boyutlu bir resme indirgerken, ortalama insanın güvenlik endişeleri, resimde dayatılan role oturduğunda son buluyor.
Ruh bedenden ayrılıyor. Ruhsuz beden figürleşip, en temel ihtiyaçlarında doymak bilmez iştahlara mahkûm ediliyor. Bu öyle bir iştah ki, her seferinde daha fazla tüketebilmek, için insanı insanlık dışı metotları öğrenmek, uygulamak durumunda bırakıyor.
İnsan kendine yabancılaşıyor. Düşünme, sorgulama cesaretini henüz kaybetmemiş ise, bu noktada kendine dayatılan role ne kadar yabancı olduğunu fark ediyor. Diğerlerinin probleminin bittiği yerde, fark edenin problemi başlıyor. Ruh üşüyor, ince kelebek kanatları titriyor. Resim paramparça olurken “müesses nizam” iflas ediyor.
Beden korumasız, barınaksız. Ne paradoks! Öz varlığı ile bütünleşebilmek için, güvenliğin tehlikesinden kaçarken, sokağa koşarak tam da bir kaosun ortasında, ideolojilerin balkonunda buluyor kendini.
Geçmişin psikolojik labirentlerine kilitlenmiş hayatında, kurtuluş için en büyük engelin kendi içinde olduğunu hissediyor insan. Kendine karşı, kendisi ile savaş başlıyor. Doğru ile yanlış, su ve ateşin kimyasında değil. Neyi alıp neyi atacaksın! Ağacın gökyüzüne doğru özgürce uzanabilmesi için bilgiyle, tecrübeyle ve zamanında budanması gibi incelik isteyen bir eylem bu.
İnsan varlığının kabulü, korunması adına, sokakta bir başka kaynaktan yardım umarak, kendine en büyük kötülüğü yapıyor. Sonunda başkası dediğimiz, kendinin zannettiği paradigmalarının ağındaki dramı yaşamıyor mu? Nietzsche diyelim, Kirkegaard diyelim, Sartre diyelim, hangisi olursa olsun bütün araştırmacı felsefe ustalarını kazıyın, altlarından üşüyen bir çocuk çıkacaktır.
Öz varlığım, hayat pınarları kurumuş, çatlamış toprak üzerinde olmayanı görmeyen kör gözlerin öznesine devrilirken, tuvalin içine doğru kedisi için belirlenmiş resme doğru tekrar çekiliyor.
Herkes kendi trajedisini yaşıyor. Mutluluk dedikleri işportaya düşmüş bir meta. Hayat anlık hazlar, acılar, sevinçler, üşümeler örgüsünden başka bir şey değil.
Yorum Yap