Sürgüne seslerinizi getirdi kardeşim

  • 15.03.2015 00:00

20 ağustos 1988’de Kopenhag’a seslerinizi getirdi Nurten. Yedi tepeli şehrimizde bir dost sofrasının başına toplanmıştınız. Aramızda ülkeler, sınırlar, yasaklar, mapuslar, zulümler ve yılların beslediği ayrılıklar, hasretler vardı.

    Birer birer seslerinizle geldiniz.

    Hepinizi can kulağıyla dinledim.

    Söylediklerinizden çok, söylemediklerinizdi beni alıp götüren. Garip bir oyun oynar gibiydik. Sesleriniz vardı, elimi uzatsam tutardım. Ama gövdeleriniz, elleriniz, gülümsemeleriniz çok uzaklardaydı. Sanki odanın bir yerine saklanmış şaka yapıyordunuz. Hep beraber aniden bir yerden çıkıverecekmişsiniz duygusunu yaşadım.

    Temel konuşurken lafları benden daha hızlı yuvarlıyor. Bu ‘hırgürü sarsak dünyayı’ her gece yıkıp yeniden kurduğumuz Tokat gecelerinden birindeyiz. Herhangi bir büyük (!) meseleyi gırtlak gırtlağa tartışıyoruz. Herkesin kendi söylediği ziyadesiyle mühim(!)

    Raziye ile Aysel bizim Döllük köyünde oluşumuzu fırsat bilip votka içmişler, İkisi de baya sarhoş. Yok, bana kadar gelen bu ses Devrim’in olamaz. O, en son Ordu’da bıraktığım gibi bacak kadar bir velet olmalı. Aydın Yeşilyurtlarla komşu olduğunuz evde gövdeleriniz elleriniz vardı. Nedense hayatımızın hep bir tarafı rakı sofraları, sarhoşluklar. Alkolde ne arıyoruz!

    Belki de Kayseri’de Mustafalardayız. TÖS kongresi öncesi. Mevzumuz aşktır. Aranızda bir sevda mücrimi olarak ben varım. Hepiniz kutsal aile siperlerinde. Bir Doğan aykırı, o sevdadan yana. Daha sonra Sovyetlerde olduğu gibi her genel sekreterin devrinde yeniden ve başka türlü yazılan tarih, bu aykırı adamı mahkûm edecektir.

    Arkadaşlar siz, ‘bir sengine yekpare acem mülkü feda edilen’  Şehri İstanbul’da bir sofranın etrafındaydınız. Bense bir başıma buralarda. Hem çok yakın, hem çok uzak bir şehirde.

    Doğan’ı diyecektim. İki yıl oluyor. Bir gün önce mektubu gelecek, sonra kendisi diye hayal kuruyordum. Hepiniz için, hepinizle birlikte, dahası yıllardır bir kadehi bölüşemediğimiz başka dostlarla birlikte çıkıp gelecekti. Nedense pek uğraşmadı. Uğraşsaydı söker alırdı diye bir his var içimde. Bu yüzden biraz kırgınım ona.

    Kimsenin alınmayacağını bildiğim için rahat söylüyorum. Doğan başkadır. Bu başkalık benim için, hem herkesin bildiği bir malumun ilamı, hem de iç dünyamdaki anlamını buralarda daha müşekkel kavradığım bir hakikatin tekrarıdır. Eskiden keskin çatışmalardan kaçınıyor diye eleştirirdim onu. Oysa Doğan’ın kaçındığı aptalca dalaşmalarmış. Çatışmaysa Doğan Mamak zındanında, sınıf düşmanımızla, onun en hayasız araçlarıyla, hepimiz adına… Hadi, bu tatsız konuyu bırakalım.

    Kardeşim Nurten rakı da getirmiş. Muzaffer hanımın mayonez zenaatinde ustalaştığını anlattı. Ona da söyledim; bu meretin tadı bizim için oralarda, sizlerinki gibi dost sofralarında başka oluyor. Tabii hayat arkadaşlarımızın sağlığımız adına (!) yarattıkları müdahaleleri saymayacaksınız.

    Anam, babam öleli beri ömründe hiç alışık olmadığı yalnızlığa direniyor. Bana üzülüyor. Çok söyledim anlatamadım. Başka analara bak dedim. Oğulları sekiz yıldır zındanlarda, yağlı urganlarda, puşt zulalarında. Dinlemek istemiyor.

    Burada ikinci büyük savaştan arta kalma Polonya göçmenleri var. Kırk yıldır ülkelerine gidememişler. Gidecekleri de yok. Ama hala doğdukları yerle analarının yüzünü unutmamışlar. Oralardan bahsedildiğinde gözlerinin içi hüzünle gülüyor. Ben onları dinlerken kendime bir acaba bile demiyorum. Bizim acabalık bir durumumuz yok. Bir de, o türküyü dinlerken söz “elini ver, nerde elin” mısraına geldikte, boğazıma bir kıl yumağı oturmasa. Bir de bu mısraya takılıp, kafamda defalarca evirip çevirip sizlere hayali mektuplar yazmasam…

    Eskiden mikrofon önünde daha büyük kalabalıklara, daha genel – o zamanlar bize çok önemli gelen şeyler – söylemek için çıkardım. Şimdi gene bir mikrofonun (teyp mikrofonunun ) önündeyim. Bu defa insansız bir odada. İtiraf edeyim, sizlere söyleyeceklerimi önce yazdım, oradan okuyorum.

    Madem yalnız sesim gidebiliyor, madem ben de, sizler gibi, sesim kulaklarınızda yankılandığında, sizler gibi mızıkçılık edip odanın saklandığınız köşesinden çıkmayacağım, bari söylediklerimin eli ayağı düzgün olsun dedim, kağıda yazdım, olmadı.

    Ama siz gene benim burada söylediklerime değil, söylemediklerime bakın. Yok, öyle sansür korkusundan falan değil; içine sıçmışım yasakların. Beceremediğimden dostlar, beceremediğimden.

    Haydi, içelim, sağlığa!

Ağustos 1988 Amager-Kopenhag

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums