“Sude sude ammenpan sude”*değil!

  • 25.02.2015 00:00

 Arkadaşlarımla birlikte “gökyüzünü fethe” kalkıştığımız ilk gençlik yılarımda Tokat’ta tanıdım Ermenileri. Dostluklarını, sevgilerini, sofralarını bölüştüm. Tatyos Efendi’nin nağmelerinin yankılandığı bu topraklarda, Anadolu mozaiğinin zenginliğini oluşturan bütün halkların, bir gün geniş bir sevgi sofrasında bir araya gelecekleri umudunu taşıyorum.

     CIBIRLAR PARKI **

     Ev sahibim Ohannes’lerde yemekteydik. Babası Nişan Usta anlatıyor:

“Sene 1915 olmalı. Tehcir başlamıştı. İnanılmaz haberler geliyor. Kulaktan kulağa yayılan dehşet hikâyelerinin hiç birine inanmak istemiyoruz. Ama korku bulaşıcı bir salgın gibi hızla yayılıyor. Herkes önce ailesini kurtarma derdinde. Karımı ve iki çocuğumu gizlice yola çıkarttım. Erivan’a gidecekler. Ben doğup büyüdüğüm bu topraklardan ayrılmak istemiyorum. Ne olacaksa burada olsun.

    Bir sabah şafakla beraber hepimizi evlerimizden alıp Cıbırlar Parkı’na topladılar. Kadın, erkek, çoluk çocuk, yaşlı genç bütün Ermenileri… Sabah ayazından mı, korkudan mı bilmiyorum, dişlerimin takır takır birbirine vurmasına engel olamıyorum. Etrafımızı askerler kuşatmıştı. Bizimkilerden çıt çıkmıyor. Sinek uçsa duyulacak derler ya, işte öyle. Parka çökmüş sessizliği, atının üzerindeki süvari subayının – mülazım olmalı-  emri bozuyor.

 “Kuyumcular, terziler, demirciler, marangozlar, dülgerler şu tarafa ayrılsın!”

     O zaman Sivas’taki zanaatkârların hemen hepsi Ermeni, Türkler daha çok rençperlik yapıyor. Demirci olduğum için ben de kalabalıktan ayrılıyorum. Mülazımın ikinci emri silah seslerine ve çığlıklara karışıyor. “Ateş!”

    Ortalık bir anda ana baba gününe döndü. İnsanlar yağmur gibi yağan mermilerden korunmak için bir birlerinin altına sığınmaya çalışıyor. Vurulanlar kanlar içinde yere devriliyor. O an kör olup hiçbir şey görmemek, sağır olup hiçbir şey duymamak için İsa’ya yalvardım. Beni duymadı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Mülazımın gür sesiyle kendime geldim.

 “Ateşi kesin, kurşuna yazık!”

Silahlar sustu. Savunmasız kalabalığa bu defa baltalarla, teberlerle saldırdılar. Kalanların işini kurşunlara yazık etmeden(!) bitirdiler.”

 

    Nişan ustanın yorgun sesi titriyordu. Bana yıllar gibi uzun gelen bir sessizlik. Herkes başını öne eğmiş, kimse bir şey söylemiyordu. Sözün bittiği yerdeydik. Nişan usta yutkunarak devam etti:

“Aradan bunca sene geçti. Hala sık sık Cıbırlar Parkı katliamında yükselen çığlıklarla, iniltilerle uyanırım. Karımı ve çocuklarımı o zamandan beri görmedim. Karım evlenmiş, çocukları olmuş.”

 

    NİŞAN USTA

 

    Birkaç ay sonra bir gün, sabaha karşı kapının zili çaldı. Telaşla kalktım. Bu saatte olsa olsa polistir. Baktım Anjel, ağlıyor.

“Hasan amca dedem…”

Gerisini getiremedi, hıçkırıklara boğuldu. Pijamalarımla üst kata fırladım. Odaya girince korktuğum başıma geldi. Nişan Usta, yorganını başına çekmişler yatağında hareketsiz yatıyor. Kalp hastasıydı. Bütün aile orda… Daha dün akşamüstü kapıda karşılaşmıştık. Her zamanki dost sesiyle

“Hasan bey buyur yakınlayak ”demişti.

     Herkesten gizlemeye çalıştığı acılarla örselenmiş, sevgi dolu yüreği onu buraya kadar taşıyabilmişti. Bir kıl yumağı geldi oturdu boğazıma. Hey koca Nişan usta! Belediye bahçesinde yaptığımız heyecanlı tavla maçları geldi aklıma. Yenilince artan çarpıntını yatıştırdığın trinitrin.

Bir de Cıbırlar Parkı’ndan yükselen çığlıklar.

Bir de yaralı çocukların, ihtiyarların iniltileri.

Ordaki koltuğa çöktüm höyküre höyküre ağladım.

 

SUDE SUDE AMMENPAN SUDE!

 

    Tercümanım Dilde’yle Moskova’da müzikli bir restorandayız. Dilde, bütün modern (!) Sovyet kadınları gibi yemekte şampanski içiyor. Ben Staliçnaya, başkent votkası. Müzik dinliyoruz, havadan sudan konuşuyoruz, dans ediyoruz, keyfim yerinde.

   Bir ara orkestranın yeni bir şarkıya başladığını fark ediyorum. “Sude sude ammenpan sude.” Heyecanlanıyorum. Ohannes’ in her rakı içişimizde söylediği şarkı bu. Boş boş her şey boş gibi arabesk bir anlamı var.

Dilde’ye  Tokat’ı, Ermeni dostlarımı anlatıyorum. Kalkıp şarkıya eşlik eden ilerdeki kalabalık masaya gidiyor. Kısa bir süre sonra o masadan birisiyle dönüyor. Adam kırk yıllık ahbapmışız gibi sarılıyor bana. Masalarına davet ediyor. Erivan’dan gelmişler. Geç saatlere kadar. birlikte eğleniyoruz.

----------------

*Ermenice, boş boş her şey boş manasında arabesk bir şarkı.

** Sivas’ta sonra adı Cumhuriyet Parkı olarak değiştirilen park. Cıbır, yerel dilde yoksul, baldırı çıplak anlamına geliyor

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums