İsrail’in yarattığı bataklıkta ancak şiddet çiçekleri açar!

  • 19.07.2014 00:00

 Gazze’ye giriyorum.

2004 yılı Kasım ayı.
Upuzun, kapkaranlık, kasvetli bir koridor.
İki yanı beton duvar, tepesi teneke kaplı.
Yerlere gelişigüzel bırakılmış dikenli tellerden sakınarak yürümen lazım.
Git git bitmiyor!
İnsanı bunaltmak için bundan daha iyi dekor olamaz.
Sınır kapısından İsrail'den Gazze'ye geçiş böyle başlıyor.
İsrail tarafında birkaç saat süren baydırıcı kontrolden sonra pasaportuma şöyle bir bakıyor Filistinli asker. Hayatından bezmiş.

Sakal bir karış, tespih çekiyor.
El yazısıyla, önündeki kenarları tirfillenmiş, rengi atmış deftere adımı ve pasaport numarasını şöyle bir not alıyor.
Hepsi o kadar.
Gazze Şeridi’ne hoş geldiniz!

İsrail taş üstünde taş bırakmamış

 Etraf mezbelelik. Rüzgârda çöpler uçuşuyor, toz duman içinde.

Çoğu ev, yerle bir.
İsrail tanklarıyla buldozerleri ne varsa dümdüz etmişler.
Etraf moloz yığını halinde.
Taş üstünde taş bırakmamış İsrail. Kaldırımlar bile sürülüp atılmış. Zaten doğru dürüst olmayan altyapı tümüyle yok edilmiş.
İnsanın içini acıtan bir yıkım.
“Şu karşıda gördüğün su birikintisi var ya, güneşin altında parlayan, etrafında çocukların oynadığı… Aldanma! Orası suni göl değil. Şehrin lağımı açıktan oraya akıyor. Kanalizasyon sistemini yok etti İsrail, kurulmasını da engelliyor.”

'İşgalciye çiçekle mi gideceksiniz?'

Gazze’ye 2004’ten önce de iki kez gelmiş, hep aynı şeyi düşünmüştüm:
Böyle bir bataklıkta ancak şiddet çiçekleri açar!
Bu cümle yazılarıma her seferinde düşmüş, o klasik şiddet şiddeti doğurur deyişi satır aralarından hiç eksik olmamıştı.
Gazze Valisi'yle görüşmek için arabadan iniyorum. Sivil korumalar ellerinde uzun namlulu silahlar, parmaklar tetikte yanımıza yaklaşıyor.
Birden bire uçak sesi gibi bir gürültü patlıyor. Tedirgin bakışlar bir anda gökyüzüne dönüyor..
Bir İsrail helikopteri mi?..
Suikast için saldırıya geçen...

 Gazze Valisi Muhammed Kutva diyor ki:

“Ansızın bir Apaçi helikopteri havadan, gece vakti vuruyor bir ocağı, bir aileyi, bir ağacı... Söyler misiniz ne yapacaksınız? Topraklarınız işgal altında. İşgalci vuruyor! Çiçekle mi gideceksiniz ona?.. Herkes bildiği gibi savaşacak işgalciyle…”
Ekliyor:
“Hamas da öyle, şu böyle, o öyle savaşacak… Hedef, İsrail işgali altındaki topraklarını kurtarmak..."

'İnsanlar umutlarını yitirdikçe radikalleşiyor'

 Gazze’nin Allah’ı deniyor Kutva için.

El Fetih üyesi.
Noktasıyla, virgülüyle, siyaseti yerli yerine oturtarak konuşuyor. İngilizce bildiği anlaşılıyor ama Arapçayı yeğliyor.
Kendisine Hamas’ı, İslami Cihad’ı soruyorum. Şiddet ve intihar terörizmi konusunda sıkıştırıyorum.
Yüz çizgileri değişmiyor:
“Bakın, buraların altyapısını yerle bir eden İsrail... Yoksulluğa mahkûm eden de o… Buradaki radikalleşmeye İsrail yardımcı oluyor.”
Devam ediyor:
“İnsanlar umutlarını yitirdikçe, radikalleşiyorlar.”
Ekliyor:
“Topraklarımız işgal altında. İşgale son vermek istiyoruz. Herkesin mücadele yolu, yolları farklı. Ama düşmanımız ortak: İsrail.”
Hamas’la, intihar terörizmi ile, radikal İslamcılar’la ilgili herhangi bir olumsuz söz çıkmıyor ağzından...

 

24 Kasım 2004 Milliyet Gazetesi

 

24 Kasım 2004 Milliy



'Topraklarımızda Şaron'un çiftliği var'

 Gazze sokaklarında dolaşıyorum. 

Her tarafta yeşil ve siyah bayraklar.
Yeşil Hamas'ı, siyah İslami Cihad'ı temsil ediyor.
Direğin tepesinde yeşil bayraklar altında iki sakallı gencin renkli resmini gösteriyor:
“İsrail'in suikastla öldürdüğü militanlardan.”
Başını nereye çevirsen silahlı, Kalaşnikof’lu, el bombalı resimlerle süslenmiş savaşçı sloganlar. İsrail’e, Şaron’a beddua eden duvar yazıları...
Güneş batmak üzere.
İhtiyarlar yere kilim atmış, bağdaş kurmuş, tespih çekerek sohbet ediyorlar. Selamünaleyküm deyip yanlarına çöküyorum.
Mahmut'lardan biri 70, biri 75 yaşında. Hüseyin 77, Abdülkerim 71 yaşında.
Hepsi ilk savaş göçmeni.
İsrail devleti 1948'de ilan edilip savaş patlayınca toprakları işgal edilmiş, yollara düşüp, mülteci olarak Gazze Şeridi’ne, Cebeliye’nin teneke mahallelerine sığınmışlar.
77'lik Hüseyin, “Bizim topraklarımızda şimdi Şaron'un çiftliği var” diyor.
70'lik Mahmut kendi hikâyesini anlatıyor:
“Gece geldiler, öldürdüler, yıktılar, sabahın köründe herkesi evinden barkından attılar. Kimi deve, kimi eşek sırtında, kimi de yalın ayak kaçtı. Bosna’yı bilirsin, orada yaşananları… Bizimkisi bin misli daha kötüydü.”

'Hüznün kıymığı gibi' yaşamak...

 Gazze’den Kudüs’e dönüyorum akşam vakti.

Kudüs'te hava kapalı.
Yağmur çiseliyor.
O dize* aklıma takılıyor.

                    Yaşıyorum,
                    hüznün bir kıymığı gibi...

Trajediye doymayan bu topraklarda hüznün bir kıymığı gibi yaşamak,  daha geçerli bir duygu olduğu için yüreğim burkuluyor.
Barış gelebilecek mi?
Hakça ve kalıcı bir barış...
Yeterince acı çektik, gel el ele sıkışalım, yan yana huzur içinde yaşayalım diyebilecek mi Filistinlilerle Yahudiler?..
Hâlâ kimse bilemiyor.
Irkçı bir rejimin zindanlarında 27 yıl yattıktan sonra Güney Afrika’da halkını ve ülkesini özgürlüğe götüren Nelson Mandela’nın sözlerini anımsıyorum:

 “Özgürlük yürüyüşü hiçbir yerde kolay olmadı. Özgürlüğe yürürken, ölümün gölgelediği vadilerden geçmek zorunda kalırız çünkü...”

O vadilerden fazlasıyla geçmedi mi, bu toprakların insanları?

Bütün sorunların anası

 Ezan sesi!

American Colony’de akşam vakti odamın içi otelin dibindeki camiden patlayan akşam ezanıyla doluyor. Yalnız bu ses bileKudüs’ün sadece Yahudilere ait olamayacağını, paylaşılması gerektiğini anlatmıyor mu?..
Paylaşmak bazen çok güç.
Hele işin içine milliyetten ve dinden kaynaklanan fanatizmlergiriyorsa...
Filistinli işadamının sözleri aklımda:
“Filistin topraklarının yüzde 78’ine el koydular. Yüzde 22'sine razı olduk Oslo’da. Ama hâlâ onun da tamamını vermeye yanaşmıyorlar. Bu topraklarda hiç yaşamamış bir Yahudi’nin bu topraklarda yaşama hakkı var da, daha dün bu topraklarda, kendi memleketinde sürgün olmuş Filistinli’nin geri dönmeye hakkı yok mu?”
Bu sözlere, kıdemli bir Yahudi diplomatın yanıtı şöyle olmuştu:
“Bizi haritadan silmek isteyenlere nasıl güvenelim? Zamana ihtiyacımız var güvenebilmek için…”
Evet, Filistin sorunu...
Ortadoğu’da, hatta İslam aleminde bütün sorunların anası

 

Peres: Şiire değil,
düz yazıya ihtiyacımız var

Gazze’de İsrail saldırganlığının yol açtığı ‘insanlık dramı’nı, insanın içini acıtan perişanlığı kendi gözlerimle gördükten sonra İsrail’de bir devlet adamıyla, muhalefetin önde gelen figürlerindenŞimon Peres’le görüşüyorum.
Şöyle diyor:
“Kimse hayal kurmasın. Ne bir sabah kalkınca bizler Danimarkalı olacağız, ne de Filistinliler Norveçli. Öyle sanıyorum ki, her geçen gün Filistinli ve İsrailliler bu realiteyi daha çok görmeye başlıyor.Unutmayın, realiteden kopuk umut ve hayaller şiir demektir. Şimdi bizim düz yazıya ihtiyacımız var.

 Bu saatten sonra çıkıp başka diyarlara gidemeyiz. Filistinliler ve İsrailliler başbaşa verip barış yapmak zorundayız.”

Yıllar geçti.
İzak Rabin ve Yaser Arafat'la birlikte Nobel Barış Ödülü alan Şimon Peres kaç yıldır İsrail Cumhurbaşkanı…
Değişen bir şey yok.
İsrail’in yarattığı bataklıkta şiddet çiçekleri açmaya devam ediyor.
Ne yazık!


* Meksikalı ozan Efrain Huerta; Cevat Çapan'ın Şiir Atlası'ndan; Cumhuriyet Kitap, sayı 764.

             

 

 

Peres: Şiire değil,

 

Peres: Şiire değil,

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Hrac Madooglu
    Hrac Madooglu
    13.11.2014 06:26

    Ataturkten bahsederken sadece yaptigi yararli islere deginip madalyonun ters yuzunu gormemezlikten gelen yazilardan biri. Tarihi tek tarafli anlatmak aliskanligindan kurtulamamis bir insanin yazdigi bir methiye. Biraz da Turk Tarih Tezinden, Gunes Dil Teorisinden, Dersimden, Trakya pogromundan behsetsenize. Bunlar da Ataturkun yaptigi isler degil miydi?

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums