Paris herkesi ezemez!

  • 14.05.2014 00:00

 PARİS

Soğuk ve yağmurlu bir hava.
Bir açıyor, bir kapıyor.
Güvenmeyeceksin.
Eğer şemsiyen de yoksa bir anda bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında sırılsıklam olmak da var.
Ama Paris’tesin!
Hava yağsa da, esse de öyle.
Hemingway ne demiş?

 Paris bir şenliktir!

Selçuk Demirel’le kim bilir kaçıncı kez St. Germain’in daracık sokaklarında derin sohbete dalmış halde yürüyoruz.

Paris sokaklarında bir ork 

‘Roboski’den bir Guernica çıkacak mı?’

Bana her seferinde olduğu gibi tarihsel ve kültürel dersler vermeyi de ihmal etmiyor:
“Bak ne yazıyor o plakette? Picasso. Başka? Guernica. Yıl 1937. Guernica adını taşıyan Bask köyü İspanya İç Savaşı sırasındaNazi Almanya’sının uçakları tarafından yerle bir ediliyor. Ve yaşanan o korkunç katliamdan Picasso’nun ölümsüz eseri Guernica çıkıyor.”
Kendi kendime soruyorum:
“Bizde acaba Roboski katliamı böyle resmedilecek mi?..”
Sevgili Selçuk devam ediyor:
“Picasso Guernica’yı bu evde boyamış... Paris o tarihte Nazi işgalialtında. Bazı sanatsever Alman subayları Picasso’nun evini ziyaret ettiklerinde sorarlar, nasıl yaptınız bu büyük eseri diye... ‘Ben yapmadım ki, siz yaptınız!’ olur Picasso’nun yanıtı...”

Hafıza oyunları

 Restaurant La Grenouille yazıyor.

İki yanında iki kurbağa poz vermiş.
“Bir kurbağa bacağı lokantası... Özelliğine gelince... Bak şu köşede küçük bir masa var. O genellikle boştur. Ara sıra yoksul, parası olamayan biri gelip oturur, kurbağa bacağını yer gider. Para alınmaz ondan...”
Gök gürledi, yağmur şakırdadı.
Kendimizi bir kahveye attık.
İyi de oldu.
Nilüfer Göle’nin Legion d’honneur nişan törenine giderken, yol üstünde birer bardak beyaz şarap fena olmayacak.
“Paris insanı ezer!”
Bu hafıza denen şey korkunç.
Bu cümle birdenbire çıkıp geliyor belleğin kuytuluklarından…

Paris’le ilk karşılaşma ve nefret

 Hatırlıyorum, nereden geldiğini.

Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım’dan. Bilgisayarımdan kitabımın o bölümünü buluyorum.

Paris insanı ezer!
Günlüğünde, yine Café Flore’da yazdığın böyle bir cümle var. Paris’in güzelliği, görkemi, kültürel, tarihsel derinliği…
Bir üçüncü dünya ülkesinden gelen gencin, Paris’le ilk karşılaşmasında yaşayabileceği şok...
Ho Chi MinhPol Pot gibi Fransız sömürgelerinden Paris’e ilk kez gelenlerin bu rüya şehirde gördükleri her türlü zenginlik karşısında hissettikleri şaşkınlık, hayranlık ve tepki...
Bu tepkinin, kendi ülkelerinin yoksulluğunu düşündüklerinde, zamanla kapitalizme, Batı’ya yönelik nefrete dönüşmesi...
Paris’te o pazar sabahı Doğan Bey’i (Avcıoğlu) hatırladığında, günlüğüne çiziktirdiğin notlar arasında şunlar da var:
“Batı’nın üstünlüğü karşısında duyulan tepkiler, kompleksler...
Batı ülkelerine ilk gidildiğinde çengelini zihinlere asan ‘Onlar neden ileri gitmiş, biz niçin geri kalmışız?’ soruları...
Fikirlerimizin radikalize olmasında, devrimci raya kayıp antikapitalist çizgiler edinmesinde bu soru da kesin rol oynadı.”
Tabii herkes için geçerli değil.
Kimi körü körüne Batı hayranlığına kayıyor.
Kimi Batı’yı akılcı biçimde tahlil ederek Batı’yı Batı yapan çerçeveyi yerli yerine oturtuyor.
Kimi Batı’yı Batı yapan değerlerin bir bölümünü özümseyerek Batı’yı aşacağına inanıyor.
Kimi de tam anlamıyla Batı düşmanı kesiliyor. Yani İslamcı radikaller, komünistler...

Prof. Touraine: Fransızların size ihtiyacı var

 Legion d’honneur nişanını takmadan önce yaptığı konuşmadaProf. Alain Touraine, Nilüfer Göle’yi çok güzel anlatıyor.

Şu satırların altını çiziyorum.

Bizim için çok önemlisiniz, çünkü bizi medeniyetler kıyaslamasının kolaycılığından uzaklaştırdınız.
Bu ödülü almanınız en önemli sebeplerinden biri, kültürlerin tanışması ve kültürler arasında ortaklığın bulunması gibi, hepimizin ortak vazifesi olan konularda sosyal bilimler dünyasında ilklerden biri olmanız.
En büyük erdeminiz, kültürlerarası ilişkilerde ötekinin reddini içeren sabit formüllerden uzak durmanız olmuştur.
Artık dünyada Batı ve Doğu karşılaşmasıkaçınılmaz olduğu için sizin geliştirdiğiniz çalışmalar çok önem arz ediyor.
'Open space democracy'den bahsettiginiz Gezi hareketi üzerine çalışmanızda da gösterdiğiniz gibi yıllardır kamusal alan kavramına ufuk açan yorumlar getirmektesiniz.
Ötekinin kabulü, tanımamanın getirdiği korkudan kaçınma, modernliğin 'üniversalliği', farklılığa saygı gibi konularda getirdiğiniz açılımlar, hem ülkenizde, hem Fransa'da, hem de bütün sosyal bilimlerde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunuzu gösterdi.
Bugün burada size bir başarı örneği vermek istiyorum. O da  sizsiniz.
Gerek kişiliğiniz ve özel hayatınız, gerek entelektüelliğinizle, Türk olduğunuz kadar Fransız’sınız.
Bunu Paris gibi bir yerde, bazen farklı kültür ve kökenden gelenlere duyulan çekincelere rağmen kucaklayan, hoşgörülü, küresel bir moderniteye herkesin katılımını teşvik ederek gösterdiniz.
Paris'te bu kadar harika bir şekilde Türk olduğunuz için bu kadar Fransızsınız.
Bazen savunmacı taşralılığı (provencalisme defensive) ve yıpratıcı özeleştiriyi (autocritique destructive) bir dövüş sporu haline getirenFransızlara, Türk olmanın nasıl içselleştirildiğini böyle güzel gösterdiğiniz için biz Fransızların size ihtiyacı var.
Bir Türk olarak, hem bu kadar sahici, hem de bu kadar açık ve kozmopolit olmayı nasıl başardığınızı bize de öğretmenizi bekliyoruz.

Yüz hatları, bakışları öyle ki, Prof. Alain Touraine’in bu son iki cümlesi, belli etmek istemiyor ama galiba Nilüfer Göle’yi epeyce duygulandırıyor.

Gölgede kalanlara bakarken…

 Nilüfer Göle’nin göğsüne, çok sevdiği hocası tarafından Fransa’nın en büyük onur nişanı takıldıktan sonra kendisini dinliyorum. (Göle’nin konuşmasının tam metni T24’te.)

Şu satırlarının altını çiziyorum:

Aile hayatımız ile Türkiye’nin tarihi mütemadiyen birbirinin içine girer, küçük ailemiz ile büyük tarih arasındaki sınır aşınırdı adeta.
Cumhuriyet’in ritmi ile yaşardık.
Onun modern kültür dairesine yakın olduğumuz kadar, çalkantılarını ve siyasi rahatsızlıklarını da yakinen hissederdik.
Ben bu Cumhuriyet’in gölgede kalan yüzüyle ilgileniyordum.
Cumhuriyet’in entegre olmakta zorlandığı, asimilasyona zorladığı, yok ettiği ya da inkâr ettiği kesimlerle.
Bu ise kendi aile mirasıma sırtımı dönmeyi, kendi ezberlerimi bozmayı, özel tercihlerimden, hatta zevklerimden feragat etmeyi gerektiriyordu.
Sosyolog mesleği, Öteki’ne yönelen misafirperverlik kadar, kişinin kendisine karşı bir şiddet kullanması anlamına da gelebilir…
Ve en yakınları tarafından bu bir ihanet olarak algılanabilir.

Nilüfer Göle’yi kutlarken kulağına eğiliyorum: 
“Paris seni ezememiş!”
Sonra ne mi yaptık?..
Hava çok güzeldi.
Islak bir Paris gecesinde, hep birlikte Bar de Marche’ye yürüdük, hep birlikte neşe içinde sevgili Nilüfer’in nişanını kutladık.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums