- 7.11.2012 00:00
Başkan Obama’yla barış kuşağı |
Türkiye’nin içeride ve dışarıda bir ‘barış kuşağı’na ihtiyacı var. Etrafımızda böyle bir ‘barış kuşağı’nın oluşması Başkan Obama’yla daha yakın, Cumhuriyetçi Mitt Romney’le daha uzak bir ihtimaldir. Türkiye, Başkan Obama Amerika’sıyla daha rahat eder, ileriye doğru yol alır diye düşünüyorum.
İstanbul
Amerika’nın sorunlar coğrafyası... Neresi? Bu sorunun öncelikli yanıtı, sanıyorum, yer yuvarlağında Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu bölgedir.
Bir yanda İran’ı, Irak’ı, Suriye’si, Filistin ve İsrail’i, Körfez ülkeleri...
Diğer yanda Rusya’sı, Ukrayna’sı, Kafkasya’sı, Hazar Denizi’nden Ortaasya’ya açılan kapısı...
Petrolü, doğalgazı...
Enerji hatları... Ortadoğu’su, Avrasya’sı...
Amerika’nın ‘sorunlar coğrafyası’ kısaca böyle tarif edilebilir. Ve Türkiye, Arap baharı ya da ‘Arap devrimi’nin yaşandığı bu coğrafyanın tam ortasında, hatta yüreğinde yer alan büyük bir ülkedir.
İşte bunun için de Amerika’nın gözünde önemlidir.
Ayrıca, Türkiye’nin demokrasi çıtasını da yükselterek daha istikrarlı ve güçlü bir ülke haline gelmesi, Amerika açısından Türkiye’yi daha önemli kılar.
Aslında Amerika, Türkiye’yle bir süredir böyle bir süreci yaşıyor. İran, Irak, İsrail gibi alanlarda iki ülkenin anlaşmazlıkları, görüş ayrılıkları olsa da, özellikle Başkan Obama yönetiminde Türk-Amerikan ilişkileri olumlu bir seyir izlemiştir.
Başkan Obama’yla Başbakan Erdoğan arasında kurulduğu gözlenen diyalog daAnkara-Washington ilişkilerinin seyrinde müspet rol oynamıştır.
Amerika, kendi ‘sorunlar coğrafyası’nın yüreğinde yer alan Türkiye gibi bir büyük ülkeyi, Rusya’yla Çin’in ‘Avrasyacılığı’na da kaptırmak istemez.
Amerika’nın önde gelen stratejistlerinden Zbigniew Brzezinski son kitabında, Türkiye’nin Amerika nezdindeki önemini altını kalın olarak çizerken, bu çerçevede Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini de savunur ve bu konuda Almanya’yla Fransa’nın Türkiye’ye karşı politikalarını da eleştirir, Batı’nın çıkarlarına aykırı bulur:
“Bazı AB ülkelerinin -özellikle Almanya ve Fransa- son dönemdeki tereddütlerine rağmen Türkiye’nin AB üyeliği jeopolitik bir realitedir. Çünkü kendine özgü Batı tarzı bir Türk demokrasisi, eğer sadece NATO’ya değil Batı’ya da sağlam bir şekilde bağlanırsa, Avrupa’yı istikrarsız Ortadoğu’dan koruyan bir kalkan haline gelebilir.” (*)
Bu arada kısaca not etmekte yarar var.
Başkan Carter döneminde Amerikan yönetiminin Milli Güvenlik Danışmanlığı görevinde de bulunmuş olan Brzezinski’nin eleştirdiği Almanya ve Fransa’dan bu yakın zamanlarda farklı sesler kulaklara çalınmaya başladı.
Başbakan Merkel, Başbakan Erdoğan’ın son Berlin ziyaretinde Türkiye’nin AB üyeliği konusunda bu defa çatlak ses çıkarmadı.
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’dan da Ankara’ya değişik kanallardan ulaşan sinyaller Cumhurbaşkanı Sarkozy dönemiyle mukayese edilmeyecek kadar olumlu...
Amerika’yı yazarken Avrupa niye?
Basit bir nedeni var:
Türkiye’nin Avrupa’daki ayağı ne kadar güçlü olursa, Ortadoğu’da da sesi o kadar dinlenir. Böyle bir Türkiye, Amerika’da da daha fazla ciddiye alınır.
Elbette bunun tersi de geçerlidir.
Amerika’daki ayağı güçlü olan bir Türkiye’nin Avrupa ve Ortadoğu’daki nüfuzu da o kadar yaygınlaşır.
Ve tabii Türkiye kendi evinin içini ne kadar derleyip toparlarsa, ekonomi ayağı kadar demokrasi ayağını da ihmal etmezse, Amerika ve Avrupa’da çok daha fazla hesaba katılan gerçek bir bölgesel güç olma yolunda ilerler.
Türkiye’nin içeride ve dışarıda bir ‘barış kuşağı’na ihtiyacı var. Etrafımızda böyle bir ‘barış kuşağı’nın oluşması Başkan Obama’yla daha yakın, Mitt Romney’yle daha uzak bir ihtimaldir.
Son söz:
Türkiye, Başkan Obama Amerika’sıyla daha rahat eder, ileriye doğru yol alır diye düşünüyorum.
* Zbigniew Brzezinski, Stratejik Vizyon, Amerika ve Küresel Güç Buhranı, Timaş Yayınları, s.157.
Yorum Yap