Marksizm ve Kemalist sonderweg (özel patika)

  • 14.06.2012 00:00

 Neredeyse bir haftadır (ve 13 Haziran’da bu satırları yazarken de hâlâ) İngiltere’deyim. Dün Oxford’da, Tarih Fakültesi’nin dâvetlisi olarak, Türkiye’nin sonderweg’i, “Kendine Özgü Patika”sı üzerine bir konuşma yaptım.


Sonderweg
, ilk ağızda Alman tarihinden kaynaklanan bir kavram. Kapitalizme geçişte İngiltere ve Fransa gibi Batı Avrupa ülkelerinin izlediği, klasik denebilecek liberal-demokratik patikaya kıyasla, Almanya gibi “gecikmiş” ve “yetişmeci” bir gündem peydahlamış Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin tuttuğu zorlayıcı, devletçi, otoriter, hem ekonomik hem siyasal anlamda anti-liberal “hızlandırılmış kalkınma” yöntemleri için kullanılıyor. Buna bağlı bir fikir, Alman sonderweg’inin, Nazizmin zeminini hazırlamış olması. Avrupa’nın en doğusuna, meselâ Rusya’ya ve ardından bir adım dışına, Japonya’ya, Çin’e ve Türkiye’ye baktığımızda, karşımıza yakın zamanda Murat Belge’nin de Militarist Modernleşmekitabında incelediği, çok benzer morfolojiler ve ideolojik miraslar çıkıyor.

Ben de burada, bu Kemalist sonderweg sorununa kendimce eğilirken, bir kere daha Osmanlı ve sonra Türk milliyetçi elitlerinin ikili (hem ezen hem ezilen) konumunu vurguladım. Buna bağlı olarak, dönemin Avrupa düşünce hayatının hem Marksizan anti-emperyalizm söylemi, hem proto-faşizm gibi birbirine hayli zıt kaynaklarından beslendiklerine; bu tür pasajlara İttihatçı yazarlarda yan yana ve iç içe rastlanabildiğine dikkat çektim. Örnek olarak (kimbilir kaçıncı defa) Ömer Seyfettin’in Primoöyküsünün üzerinden gittim. Kenan önce uzun bir Sosyal Darwinizm savunusu yapar. İki sayfa ötede, yer yer Rudolf Hilferding’in veya Rosa Luxemburg’un kaleminden çıkmış olabilecek bir Fransız ve İngiliz emperyalizmi eleştirisine girişir. Bir yandan mağduriyetten yakınır, diğer yandan Attila’nın şahsında Avrupa’yı “köpek gibi inletmiş” olmamızla böbürlenir. Bunun gibi tutarsızlıkların yansıttığı komplekslere parmak bastım.

Benim için, Türk “ulusal kalkınma”cılığının sosyo-ekonomik politikalarına kıyasla düşünce boyutları, zaman içinde çok daha fazla önem kazandı. Sonderweg ideolojimizi mitolojideki çok-başlı Hydra’ya benzettim. Kafalarından (suretlerinden) birini kesince diğeri saldırıyor. Onyıllar boyu Atatürkçüler hem “muasır medeniyet” dediler (yani Batıya ait ve dahil olmak istediler), hem de “özel tarih”imizin (güya) gerektirdiği, kendimize mahsus bir niş içinde (faraza ordumuzun “özel konum”u, millî işkencecilerimiz, “bizim ilkellerimiz” olarak Kürtlere ne yapıp ne yapamayacağımız gibi konular fazla kurcalanmaksızın), üç beş yıl önceki deyimiyle “onurumuzu” (!) koruyarak kabul edilmemiz talebinde bulundular.

Çöktü bu. Ama ilginçtir, şimdi AKP iktidarı benzer bir “özel muamele” israrını, bu sefer İslâmcı bir zeminden hareketle geliştiriyor. Batının işine yarayacağı öne sürülen “ılımlı” bir İslâmiyet adına, artık başka boyutlarıyla AB normlarına uymaksızın, “olduğumuz gibi” içeri alınmamızı dayatıyor. Bu da beni hep o proto-faşizm ve sonderweg mirasına geri götürüyor. Oxford’daki konuşmamda, güncellikle ilişkisini hesaba katarak, gene Ömer Seyfettin’in Beyaz Lâle’sinin öjenikçi “büyük nüfus” vurgusuna geçecek; Erdoğan’ın yeni yeni satha çıkan feci kadın ve kürtaj düşmanlığına bağlayacaktım. Olmadı, sorular başka yöne gitti. Daha çok, 1920’ler ve 30’lar solunun bu çok otoriter, devletçi-milliyetçi Türksonderweg’iyle ilişkisi gündeme geldi. Komintern Marksizminin ve tarihsel TKP’nin, anti-emperyalizm, aşamalı devrim ve devletçilik uğruna, demokrasiyi hiç dert edinmeksizin Kemalizme niçin ve ne kadar kefil olduğunu uzun uzadıya anlattım.

Akşam, St John’s College’da dört arkadaş birlikte yemek yiyorduk. Karşımızda oturan zat biyologmuş ve bilim tarihiyle ilgileniyormuş meğer. Tarihçi olduğumuzu öğrenince hemen 20. yüzyıl başı Sosyal Darwinizmi, öjenisi ve aile-nüfus politikaları hakkındaki görüşlerimizi sormasın mı ! Yok artık, dedim kendi kendime, son haftalarda ne yapsam, nereye gitsem içim dışım proto-faşizm oluyor.

İşte böyle. Kapatmak zorundayım; odamı boşaltıp yola koyulmam gerekiyor(muş). Bu da Girit’in Nikos Kazancakis Havaalanından yazdığımın ardından (24 Mart), ikinci “kısa” yolculuk yazısı oldu.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • el kürdi
    el kürdi
    20.04.2015 12:15

    vaybe kendi aydinlixana insan bu kadar hakaret eder yani hirsiz arsiz uluderede katliam yapan katil bir partiyi ve fakirin katirlarla helalinde rizik temin ettixi vasitalari yani katirlari kurshuna dizen bir parti mahcubyan bir aydin olarak övüyor kukla birisini bashbakan diye övüyor derin devletin mashasi olmush cb yi nerdeyse siyasi büyük bir deha olarak taltif ediyor yani senin yazini okurken kendimi tutamadim böyle aydinlaxa tüküriyim

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums