Evinç ve Mekin Dinçer

  • 6.06.2012 00:00

 Bazı isimler, sözcükler, haberler vardır ki her şeyi ansızın durdurur, hattâ sizi alıp yıllar içinde geri götürür.

Salı sabah kızkardeşim Neyyir aradı; Evinç teyzeyi kaybetmişiz dedi.

Başaşağı bir zaman tüneline düşüverdim.

Evinç Hanım ve eşi rahmetli Mekin amca, annem ve babamdan sonra, herhalde hayatta en çok şeyi borçlu olduğum insanlardı. Lisede, ilk gençliğimde, bir de onların elinde büyüdüm diyebilirim.

Bir dönemin isimsiz ama seçkin sosyalist entellektüellerindendiler. 1951-52 tevkifatı gibi büyük anti-komünist operasyonlar onlara dokunmamış; olanca özlemleri ve geniş dünya görüşleriyle birlikte, hayatta kendilerine bir niş açmış, yaşama ve düşünmeyi sürdürmüşlerdi. 

Yeryüzündeki ilk sosyalist ülke olarak Sovyetler Birliği’ne besledikleri sempatinin, Stalin’i ve 1930’ların Moskova duruşmalarını dahi içine alması, Faşizme karşı mücadele, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş çağının şekillendirdiği, dışında kalınması çok zor bir paradigmaydı. Bununla birlikte ve esas olarak demokratik sosyalisttiler. Tarifsiz kişisel incelik ve nezaketleriyle içiçe geçen, olağanüstü bir yumuşaklık ve toleransları vardı. Hoyratlık onlara yabancıydı. Bunların kıymetini geçmişe baktıkça daha iyi anlıyorum. 

Aile dostlarımızdı. Ortayı İzmir’de bitirip İstanbul’a, Robert’e giderken, babam bir tür koruma önlemi olarak, kendisi gibi 1951-52’de girip çıkmış İlhan amcam veya Solmaz yengemin değil, Evinç hanımın velim olmasını rica etmiş sanırım. Öyle de oldu ve ben 14-16 yaşlarımda evci çıktığım hafta sonlarının bir bölümünü İlhan amcamlarda, bir bölümünü Suzan teyzemde, ama en çok da Evinç teyze ve Mekin amcalarda geçirir oldum. Başta Şişli’nin arkasından aşağı inen bir sokakta, kirada otururken, sonra girmiş oldukları kooperatifin tamamlanması üzerine, henüz hayli ıssız olan Balmumcu vadisinin üst ucuna taşınmışlardı (60’ların başlarında Beşiktaş’tan Levent’e kadar bomboştu, Barbaros Bulvarının iki yanı). Ne kadar sevindiklerini, o evi nasıl döşediklerini hatırlıyorum. Mekin amcanın, sipariş ettiği yeni kitaplığı salonun köşesi ve iki yanına nasıl kurup yerleştirdiğini hatırlıyorum.

Kitap ve kütüphane fetişizmi, bana da o ev ve salonda, o rafların önünde geçmiş olmalı. Bizim evde de az kitap yoktu tabii ama her an aranabileceğimiz endişesinden, 1960’ların sonlarına kadar meselâ Marksist klasikleri bulmak olanaksızdı. Babam 1951-52’de içeri gireceğini anlayınca sosyalizm üzerine ne varsa toplayıp bir sandığa doldurmuş; araba kiralayıp Kadifekale’ye taşımış, halası (benim büyük halam) Sıdıka Hanımın küçük ahşap evinin bodrumuna saklamıştı. Yirmi yıl sonra oradan her şey çürümüş çıkacaktı.

Mekin amcanın kitaplığı ise bir hazineydi bu açıdan. İlk ekonomi politik manüellerimi orada okudum (eski İngiliz komünistlerinden R. Page Arnot ve Palme-Dutt’ın yazdığı). İlk Lenin biyografimi orada okudum (arkadaki bütün alıntıları ezberleyinceye kadar). İlk Chesneaux’larımı, Yves Lacoste’larımı, Roger Garaudy’lerimi orada okudum.

1946-1950 arasının Nâzım Hikmet’e özgürlük kampanyasının hemen bütün dergi ve broşürleriyle orada tanıştım. Nâzım hâlâ yasaktı; Doğan Avcıoğlu, Kuvayı Milliye ve Şu 1941 Yılında’yı daha yayınlamamıştı. Turuncu kapaklı “Robert College” defterlerimiz vardı; iki tanesini, o dergilerden dikkatle kopya çektiğim Nâzım şiirleri, daha doğrusu fragmanlarıyla doldurdum. Kimbilir kaç Cumartesi-Pazarım bununla geçti. Onları en büyük hazinem olarak okula götürüp dolabıma saklıyor, gizli gizli okuyordum fırsat buldukça. Evinç teyze bir tek kere uyardı, başına bir şey gelmesin Halilciğim diye. O kadar.

Bir gün Mekin amca bir yurtdışı gezisinden kırmızı ciltli, çok çok güzel, İtalyanca-Türkçe bir Nâzım edisyonuyla geldi : In quest’anno mil novecento quattro uno (Şu 1941 Yılında). İlk orada, baştan sona, soluğum kesilircesine okudum. Bütün plak koleksiyonlarını da en az beşer defa dinlemiş olmalıyım. Bazı besteci ve eserleri ilk orada öğrendim : Kodaly ve Hary Janos Süiti; Mussorgsky’nin Boris Godunov’u. Tek tek performanslar aklımdadır : Beethoven 7. Senfoni, Paul Paray; Rachmaninov’un 2. Piyano Konçertosu, Eugene Istomin... Saray Sineması’ndaki konserlere birlikte giderdik : Yakov Zak, Valeri Klimov. Bu denli kazınmış hafızama.

Mekin amca iktisatçıydı; Sadun Aren’in, o yılların sosyalist kalkınmacı DPT’cilerinin yakın arkadaşıydı. O zamanki adıyla Sınaî Kalkınma Bankası’nda çalışıyordu. En eski arkadaşım Çağlar Keyder’in babası da oradaydı. Zaten 1961 sonbaharında Robert’in açılış günü, bizi onlar tanıştırdı.

Bütün o nesiller gibi Mekin amca da azgelişmişlik “fâsit daire”sinin (o yıllarda öyle denirdi) sosyalist planlama ve kalkınmayla kırılacağına mutlak bir güven duyardı. Ben ekonominin ne olduğunu daha lise yıllarımda ondan öğrendim. Ekonometri ve doğrusal programlama kavramlarıyla, Oscar Lange ve Michal Kalecki’yle, sosyalist planlamada rasyonalite ve “gölge fiyatlar” tartışmasıyla tanıştım. Bu yüzden, yani Türkiye’yi ve insanlığı kurtaracak mesleğin bu olduğu inancıyla, Lise 2’deyken Ekonomi okumaya karar verdim. Onun için, önce ekonomist ve sonra (ancak sıkılıp da beni gerçekten neyin çağırdığına kulak verdiğimde) tarihçi oldum.

Okur okur, dinler dinler ve sonra akşam, yemek sofrasında konuşurduk bütün bunları. Ne sabır, nasıl tahammül ettiler bana, hele o gençlik halime; düşününce inanamıyorum.

Elli yıl oldu. Yarım asır. Önce biri göçmüş, şimdi diğeri. Çok özleyeceğim. Özlüyorum.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums