- 28.01.2012 00:00
Saygıdeğer bazı eğitimciler, kaldırmaya ne gerek vardı; düzeltilir, öyle öğretilirdi diyormuş. Bu bir yalan. Zavallı bir kurtarma çabası. Böyle faşizan bir ders asla islâh kabul etmez(di). Faşizanlığı detayda değil; daha adında ve adına yansıyan temel konseptinde(ydi). Bizim herkese ortak, yekpare ve homojen, olağan parlamenter politikanın dışında, partilerüstü bir millî güvenlik siyasetimiz olmalı. Daha küçük yaştan itibaren herkese belletilmeli. Bütün gençlik aynı mentaliteyi paylaşmalı. Dünyaya, komşularımıza, kendi toplumumuza hep “iç ve dış düşmanlar” arayarak bakmalı. Sonuçta, otoriteye sarılmaya yatkın, güçlü bir kurtarıcıya biat etmeye hazır olmalı.
Hayır, lisede böyle bir derse yer yok. Genç kız ve delikanlıların bu tür bir fantazmagorya (dehşetengiz bir görüntüler resmigeçidi) ile zehirlenip “bir bebekten bir katil yaratan” o karanlığa yuvarlanmak istenmesine, ancak sıfır tolerans gösterilebilir. Güvenlik (Security) diye bir ders de ancak üniversitede, faraza uluslararası ilişkiler bölümlerinde –ve o zaman da Türkiye’ye özgü bir olay olarak değil evrensel ölçülerde, küresel bir metodoloji ve kavramlar bütünüyle okutulabilir.
Geçelim. Başbakanın açıklamasına göre, Millî Güvenlik dersinin (bazı ?) konuları, şimdi Vatandaşlık dersi içinde yedirilerek ve siviller tarafından okutulacakmış. Burada biraz durup düşünmek ihtiyacını duyuyorum.
Umarım bu, sadece olası milliyetçi tepkileri yatıştırmaya yönelik bir taktikten ibarettir. Zira ben o Millî Güvenlik kitaplarında, doğru dürüst bir Vatandaşlık dersine aktarılabilecek hiçbir şey göremiyorum. Yok, hazır böyle yeni bir ders açmışken devletin güvenlik örgütleri (TSK, polis, jandarma) hakkında da biraz özlü bilgi verelim, ya da “iyi vatandaş”ın “görev”leri ve zorunlu “bağlılık”larını da (devlete bağlılık, millete bağlılık vb) sıralayalım, ne zararı var, denirse, evet, çok zararlı olur. Zira bu sefer Vatandaşlık dersi ile olası bir Devlet Teşkilâtı dersi birbirine karışır; sonuçta, vatandaşlık dersi ve kavramı gene devletin gölgesinden çıkamaz; hak ve özgürlükler gene unutturulur; böylece bir kere daha okkanın altına giden, vatandaş ve vatandaşlık olur.
Böyle bile olsa, Millî Güvenlik derslerinin kaldırılması çok olumlu bir adımdır kuşkusuz. Sırf sembolik önemi yeter : Genelkurmayın anonim komisyonlarının hazırlayıp dayattığı, sorgulanamaz içeriği ve subay öğretmenleriyle Millî Güvenlik dersleri, orta öğretim içinde bir askerî işgal alanıydı (tıpkı, genel olarak askerî vesayetin, sivil siyaseti kısmen işgal etmesi gibi). Bu yok artık.
Ama tabii Vatandaşlık dersi gerçek bir vatandaşlık dersi olabilse, büsbütün fevkalâde olur. Lâkin bu konuda pek umutlu olamıyorum doğrusu. Bir kasıttan, ya da, AKP ile ordu artık bütünleşti gibi bir makro-takıntıdan ötürü değil, yerleşik bir kültürden ötürü umutlu olamıyorum. Tehlike, Millî Güvenlik dersinin aynen eski içeriğiyle, olduğu gibi Vatandaşlık dersi kılığına girmesi değildir. Asıl tehlike, Vatandaşlık dersinin derin bir fikirsizlik ve alışkanlık habitus’undan ötürü, başka türlüsü akla bile getirilmeksizin bir mevzuat dersine dönüştürülmesidir. Bizde bürokrasi, insan kılığına girmiş “mevzuat”tır. Herhangi bir toplumsal olayı sorsanız, fikir ve kavram olarak açıklamaya çalışacaklarına, kanun ve yönetmeliklerdeki tarifini aramaya başlarlar. Şimdi de öyle yapıp, vatandaşlığı devletin gözüyle, devletten aşağı inerek (kanunlara riayet, askerlik yapma, vergi ödeme, “millî” dâvâlarda “birlik ve beraberlik” içinde olma gibi) yükümlülükleri ve bunları düzenleyen kanun maddeleriyle tanımlar, bunları bir ezber listesi olarak ardı ardına sıralarsanız, eh, bu “en düşük direnç” çizgisini izlemek suretiyle ders kitabı kolayca dolar tabii, ama bu arada vatandaşın da modernite öncesi devletlerin tebasından, ya da özgür ve demokratik bir ülkenin vatandaşının Hitler veya Stalin tipi bir rejimin “vatandaş”ından hiçbir farkı kalmaz.
Bunun zıddında, özgür ve demokratik bir vatandaşlık ruhu dersi nasıl inşa edilebilir ? Soyut değil somut olursa, millî değil evrensel olursa, ezberci değil tartışmacı olursa işe yarar. Demokrasi de, iyi bir Türkiye ve dünya vatandaşlığı da, bazı kuralları kuru kuruya tekrarlamak yoluyla öğrenilmez, hissedilmez, içselleştirilmez. Çocukların ve gençlerin, o ilkeleri belirli durumlarda pratik anlam ve sonuçlarıyla sınayıp kavramaları ve kendi davranışlarına dönüştürebilmeleri gerekir. Bu doğrultuda dünya ve Türkiye tarihinden somut demokrasi ve anti-demokrasi örneklerini, o dönemin gerçek aktörlerinin yerine kendilerini koyarak inceleyip tartışmaları, kamusal alanda özgür farklılık tercihlerinin yararını ve meselâ “aykırı” düşünen sınıf arkadaşlarını ezmenin, susturmanın, yok etmenin kabul edilemezliğini deneyerek sindirmelerini sağlar.
Böyle bir dersin okuma metinleri neler olabilir ? Tesadüf, bu sorunun cevabını daha Taraf’ın ilk aylarında vermişim (“Voltaire ve Mill’den özgürlük dersleri”, 5 Temmuz 2008; bkz Özgürlük Dersleri[2010] içinde, 17-18). Özetle, iyi örnekler tolerans ve barış içinde bir arada yaşama fikrinin, evrenselci hümanizmin, liberal-demokratik düşüncenin Voltaire, Mill, Thoreau, Lincoln veya Tevfik Fikret gibi büyük isimleri olabilir. Kötü örnekler ise dogmatizm ve fanatizmin, otoritarizmin, insansız bir devlet fetişizminin savunucularından; Treitschke’den, Stalin ve Zhdanov’dan, Mein Kampf’dan, İttihatçılardan, Ömer Seyfeddin’den, Recep Peker’den, Nihal Atsız’dan, Mahmut Esat’tan seçilebilir. Yakın tarihimize ayna tutar.
Kollektif konformizm isterileri üzerinde düşünmek için, Arthur Miller’in McCarthycilik alegorisi Cadı Kazanı’nı izlemeleri de iyi bir başlangıç olur.
Yorum Yap