‘Bir zamanlar kardeştiler’

  • 10.04.2013 00:00

 por, televizyonun da katkısıyla, kuşkusuz çağımızın en büyük temaşası. Olimpiyatları, dünya futbol şampiyonalarını milyarlar izliyor. Geceleri üç kanaldan birinde, karşınıza La Liga, Bundesliga veya Spor Toto Süper Ligi, ya da NBA, NFL veya NHL, mutlaka bir şeyler çıkıyor.


Sektörün boyutları

Tam ne kadar büyük bir endüstri olduğunun farkında mıyız acaba? Londra 2012’de Usain Bolt’un 9.63’le kazandığı 100 metre finali, (yarışı NBC’nin canlı vermediği ABD hariç) yeryüzünün kalanında yaklaşık 2 milyar kişiyi ekran başına çekti. 16 Nisan 2011’in El Clasico’su 400 milyon; Amerikan futbolunda son Super Bowl 100 milyon seyirci buldu. Maracano Stadı’nın ilk kapasitesi 220,000; FIFA’nın emrettiği yeni kapasitesi ise 95,000. Öte yandan gene Amerikan futbolunda, ABD’nin ilk on üniversite stadyumu en az 92,000 kişi alıyor. Birinci sırada 110,000’le Michigan Üniversitesi’nin merkez Ann Arbor branşı var. Oysa Ann Arbor kentinin nüfusu ancak 114,000 kadar!

NBA’de tv rekoru, 72 milyonla 1998’in (yani Michael Jordan’lı yılların) bir Chicago Bulls - Utah Jazz maçında. Kapalı salonların hacmi, NBA için genellikle 19-20 bin, kolejler içinse 9-10 bin ama Kentucky’nin Rupp Arena’sı için bu, 24,000’e ulaşmakta. Beyzbolda Yankee Stadium 50,000, Boston Red Sox’un Fenway Park’ı 37,500 kişilik. Ama unutmamak lâzım ki profesyonel beyzbolda bir sezon 162 maçı, tipik bir NBA sezonu 82 maçı, ortalama bir kolej basketbol sezonu 31-34 maçı; Amerikan futbolunda bir sezon NFL’de (playoff’lar hariç) 16, kolejler arasında 12-14 maçı kapsıyor.


Sporcunun kafası ve yüreğinde ne var

Velhasıl yüz milyarlar, hattâ trilyonlarca doların döndüğü muazzam bir alan. Dolayısıyla önemli bir kapitalistleşme göstergesi (örneğin ekonominin çöktüğüne dair masallar uyduracağımıza, Türkiye çapında hemen bütün kulüplerin, Anadolu dâhil, ne gibi paralar karşılığı, ne kadar yabancı futbolcu, basketçi ve voleybolcu ithal ettiğine bakmamız, sol klişecilik için yeterli bir gerçekçilik testi gibi). Ve yığınların, ezici çoğunluğun hayatındaki belki en büyük tutku, tutanak, aidiyet duygusu.

Fakat hayır, kaba bir spor düşmanlığı yapmak için yazmıyorum bunları. Zaten seviyor ve keyifle izliyorum iyi ve çok iyi yapılan her şeyi izlediğim gibi. Ama işte, sonuçta bunlar insanların başarısı olduğu için, aklıma da takılıyor ister istemez: bu insanlar başka ne yapar; spor dışında ne düşünür, ne hisseder, nasıl yaşarlar? Çoğu zaman bilmiyor ya da merak bile etmiyoruz, çünkü ekran başka her şeylerini silip onları olağanüstü bir fiziksel güç, hız ve beceri boyutuna indirgiyor. O yarı-kapalı dünya çatlayıp da içinden bir şeyler sızarak satha yükseldiğinde, kimileri bundan hoşlanmıyor tabii. Ronaldo İsrailli bir futbolcuyla forma değişmeyi reddettiğinde, istiyorlar ki ruhu ve kafasıyla bizi rahatsız etmesin; hayranlarını “güzel bir hayvan” niteliğiyle eğlendirmeye devam etsin. Ya da Emre Belözoğlu’nun ırkçılığı örtbas edilsin gitsin. Di Canio’nun deklare faşistliği de unutulsun; onunla sırf futbol konuşulsun.

Oysa bana böyle nadir anlarda gördüklerim, illâ iyi ve güzel olmasa bile, gladyatörlerin de birer insan olduğunu hatırlatıyor.


Divac ve Petrovic’ten geriye kalan

Son “Yugoslav Millî Futbol Takımı”nı (The Last Yugoslavian Football Team) bu açıdan izlediniz mi hiç? 1987’de 20 yaş altı dünya şampiyonasını kazanan o genç yıldızlar topluluğunun, onca yılın dostluğundan sonra, 1990’ların başında ansızın parçalanmasını anlatıyor. 1992’de, ancak ailesi Saraybosna’da bombalanırken artık istifa etmek zorunda kalan teknik direktör İvan Osim basın toplantısında hüngür hüngür ağlarken, siyasetin “tarafını seç”meye zorladığı oyuncuların, eski takım arkadaşlarından “en müthiş düşmanları” gibi söz etmeleri insanın içini parçalıyor.

2010 yapımı “Bir Zamanlar Kardeştiler” (Once Brothers) belgeseli ise basketle ilgili. Geçenlerde ESPN’de rastladım; sessiz kederinden sabaha kadar uyku tutmadı. Film başında ünlü Yugoslav pivot, 16 yıllık NBA (Lakers, Hornets, Sacramento Kings) yıldızı Vlade Divac, Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’in sokaklarında, yüzünde buruk bir ifadeyle yürüyor. 2.16’lık boyuyla tanınmaması mümkün değil. Nitekim geçen herkes ardından fısıldaşıyor; birileri yanına gelip “Çetnik” diye hakaret ediyor. Çünkü Divac Sırp, yani jenerik düşman. Oysa 45 yaşındaki Divac, bir, hiç Sırp milliyetçiliğinin bir parçası olmamış. İki, Zagreb’e sevgili arkadaşı, NBA’de tutunamayan ve 28 yaşında bir trafik kazasında ölen, 1980’lerin o eşsiz şütör gardı, bütün Avrupa şampiyonalarının sayı kralı Drazen Petrovic’in ailesini ziyarete gelmiş. Nitekim onu oğulları gibi kucaklıyor, bağırlarına basıyorlar.

Ama “taraftar”ın umurunda mı? Onlar için böyle bir kişisel insanlık yok; sadece “ötekiler” (Sırplar) ve “biz” (Hırvatlar) var. Soru şu: bizim barışımız Türkler için Kürtleri, Kürtler için Türkleri yeniden kişisel insanlıklarına kavuşturacak mı? Biz aydınlar, yazar çizerler buna mı, jenerik düşmanlığın devamına mı katkıda bulunacağız?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums