- 27.03.2013 00:00
Basit bir şey diyecekken lâfı uzattım, tarihe dalıp gittim. Araya Torosyan girdi. Derken Newroz oldu. Aşağıdaki hemen her şeyi, Cumhuriyet’in ilânı kadar önemli gördüğüm bu gelişmeden önce yazmıştım. Bu parentezi kapatayım ki, sosyalizmin geçmişi ve bugün (hattâ sırf “sol” desek dahi) bir umut olup olamıyacağıyla devam edeyim.
Hareket pratik-demokratik, nihaî amaç köktenci-ütopik olursa
Buraya, İmralı tutanaklarına ve Öcalan ile Kandil arasındaki olası farklılık noktalarına ilişkin bazı gözlemlerden geldim (6 Mart). Şimdiki barış sürecinde, PKK için “hareket” mi, “nihaî amaç” mı sorusunun kritik olduğunu düşünüyordum. Bu da bana, tarihin kısmetsiz, hakkı yenmiş isimlerinden Eduard Bernstein’ı hatırlatmıştı. Acaba, demiştim, ünlü “hareket her şey, nihaî amaç hiçbir şeydir” sözü bir siyaset gerçekliği olarak “nihaî amaç” ile onun için mücadele eden “hareket”i birbirinden ayırması bu soruna ışık tutabilir mi?
Tutmasına tutar da, dolaylı bir şekilde tutar ve ince bir düşünce çabası gerektirir kanısındayım. Bence “hareket”e mi “nihaî amac”a mı öncelik tanınması gerektiği konusunda, her durum için geçerli bir kural getirilemez; bu, nasıl bir “hareket” ve nasıl bir “nihaî amaç”tan söz ettiğimize bağlıdır. 1890’lardaki Bernstein ve demokratik sosyalizm tartışmaları örneğinde, iki boyut söz konusuydu. Birincisi, “nihaî amaç” sırasıyla şiddete dayalı devrim (ihtilâl), sosyalizm ve komünizm hele Batı Avrupa ve Almanya gibi hızla gelişen kapitalist ülkeler örneğinde, aşırı-köktenciydi ve dolayısıyla (küçümsenen “ütopik sosyalist”lerinki kadar) ütopikti, hayalîydi, erişilmez derecede uzaktı. Bu, Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği’nin yarattığı 70 yıllık ama son tahlilde geçici “pekâlâ olabilirmiş” hissine rağmen, bugün tekrar ve çok daha açık.
İkincisi, orada söz konusu olan “hareket” barışçı ve demokratikti. Baskı ve yasaklara karşın, herhangi bir provokasyona gelmeksizin yasallığı adım adım kazanan, sadece tek tek “bağımsız aday”larla dahi oyunu 400,000’den 800,000’lere ve yüzde 20’lere taşıyabilen bir SPD mevcuttu.
Kazanımlara sosyalizm demek de şart değil; yeter ki muhalefet dönüştürücü olsun
Bu çerçevede, elbette Bernstein haklıydı ve iki anlamda “hareket” çok büyük önem taşıyordu. “Hareket”in birinci anlamı, sosyal demokrat parti ve etrafında yarattığı bütün siyasal, kültürel etki kuşaklarıydı. İkinci anlamı, bu “hareket”in ileriye doğru “hareket”iydi; demokrasi ve işçi hakları açısından adım adım elde ettiği kazanımlardı. SPD ikincisini yaptıkça birinci anlamda güçleniyor; hem varlığı hem eylemiyle, iktidarda olmasa ve belki hiç iktidara gelemiyecek de olsa bizatihî muhalif konumu ve pratiğiyle, toplumun dokusunu içten içe değiştirebilirdi ve değiştiriyordu.
Bernstein’a göre bu, kapitalizmin içinde gelişen sosyalizmdi. Bana göre değil; bu, mevcut (Sanayi Devriminden çıkmış haliyle) kapitalizmi ve demokrasiyi (ikisi aynı şey değil) şu veya bu ölçüde yumuşatan, denetleyen, biraz daha genişleten ve kısmen daha âdil kılan bir gelişme çizgisiydi. Ve benim gözümde meşruluk kazanması için, illâ olduğunun ötesinde (sosyalizm gibi) sıfatlarla taltif edilmesi de gerekmiyor. Ayrıca, kapitalizme “taban tabana zıt” bir sosyalizmin, ister devrim ister evrim yoluyla kurulup yaşayabileceği (veya bugünden programlaştırılabileceği, projelendirilebileceği) de benim için çok kuşkulu.
Ya hareket köktenci-silâhlı, nihaî amaç demokratik olursa
Dolayısıyla Bernstein’la en az şu noktada buluşuyoruz: Demokrasiyi kendi bağrında yaşatan bir hareket olarak büyüyüp gelişmek, demokrasiyi genişleterek toplumu daha muhalefetteyken değiştirmek ve ne pahasına olursa olsun, evet, bu “hareket”in üzerine titreyip varlığını korumak, ezdirmeyip yaşatmak, “devrim yapamadıkça neye yarar” dememek ve dedirtmemek; bu anlamda, silâhlı maceralara sürükleyip belirsiz bir “nihaî amac”a feda etmemek, çok büyük önem taşıyor.
Buna karşılık, PKK örneğinde başka türlü bir “hareket” söz konusu(ydu). Silâhla başlayıp gelişmiş ve hep öncelikle askerî olmuş(tu). Yani meselâ komünist partileri örneğinde olduğu gibi parti silâha değil, silâh partiye hükmediyor(du). Bu askerî mücadele bütün varlığı haline gelmiş(ti) ve nüfuzu da büyük ölçüde buna bağlı(ydı). Kendi hukuku ve vergi toplaması, bölgesinde hangi gazetelerin satılıp satılmayacağına, belediyelerin hangi projeleri kabul edip etmeyeceğine karışma kapasitesi, hep son tahlilde silâhların gölgesinde faaliyet gösteren “22 yaşındaki siyasî komiserler”e gelip dayanıyor(du).
Sonunda ağır basan “nihaî amaç,” yerini barışçı bir “hareket”e bırakacak
Ne ki bu patika bağımlılığının karşısında, bir de sosyalizm ve komünizme göre çok daha kısa-orta vâdeli, dolayısıyla çok daha gerçekçi bir “nihai amaç” var(dı): Kürtlerin hakları, eşitliği, özgürlüğü; mağduriyetlerinin son bulması. Kanımca burada demokratik olan hareket değil nihai amaç(tı) ve bugünkü şekliyle “hareket”in değil “nihaî amac”ın yaşaması lâzım(dı).
Öyle görünüyor ki artık Öcalan, PKK ve BDP de bunu tercih ediyor. Adaptasyon ne kadar zor olursa olsun, artık Bernstein tipi bir “hareket” görebiliriz. Bizatihî varlığıyla toplumu değiştirmeye ve Kürt sorununu bu anlamda “çözmeye” aday.
Yorum Yap