- 20.03.2013 00:00
Gene bir sıkışıklık içindeyim. Bugün ve yarın (16-17 Mart) dışında, uzun süre yazı yazacak vaktim olmayacak. Bir değil iki haftanın toplam altı yazısını şimdi bitirip teslim etmeliyim. Sonra da araya başka herhangi bir şey sokamayacağım. Marksizm, devrim, sosyalizm, “hareket” ve “nihaî amaç” dizisine devam etmeden, güncelliğe bir iki yerinden değineceksem, şimdi değinmem lâzım.
Amerika’ya daha önce hiç gelmemiş biri, “ben beş yıl önce de geldim” der mi
Bu haftanın yazıları bu tür parentezler. Bazıları Torosyan’la ilgili. Herkes bıktı ve yazmayayım diyorum, ama ortada gerçekten tuhaf bir durum var. Size tuhaflığını iki örnekle anlatayım.
(1) Adamın biri 1920’de Ortadoğu’dan ABD’ye göçmen geliyor. Prosedür çerçevesinde, New York limanındaki Ellis Island’da alıkonuyor, sorguya çekiliyor (“mülâkat” yapılıyor). Görüşmede, bir soruya cevaben, daha önce de ABD’ye geldiğini, 1916’da geldiğini, Philadelphia’daki kardeşinin yanında altı ay kaldığını söylüyor.
Soru: Bu adamın herhalde yalan söylediği iddia edilebilir mi? ABD’ye girişini kolaylaştırmak için “masum” bir yalan söylemiş olabilir, diye mesele kestirilip atılabilir mi? Bunun kontrolü yok mudur? Hani kanıt, demezler mi? Pasaportuna bakmazlar mı? Bu pasaportum değişik diyecek olsa, ABD Göçmen Bürosu kayıt tutmamış mıdır ki kendi belgelerine çıkarıp bakmasınlar? Yalan söylediği saptanırsa, bu, işini iyice zorlaştırmaz mı? Her şey bir yana; bir tarihsel tanığın kendisi hakkında söylediği, yorumcunun işine gelmeyince, yalandır diye bu kadar hafife alınabilir mi?
Harbiye mezunu 50 yaşında biri, ABD subay yapıp Pasifik’e yollamasın diye “sadece altı yıl ilkokulum var” der mi
(2) O adam ABD’ye girmiş, yerleşmiş. 1940’ta nüfus sayımı yapılıyor. Adam (gene kendi beyanına göre) 1891 doğumlu, yani o sırada 49-50 yaşında. Öğrenimi soruluyor. Altı yıl diyor. Türkiye’deyken bir Ermeni ilkokulunda altı yıl okuduğunu, başkaca öğrenim görmediğini beyan ediyor.
Soru: Bu adamın gene muhtemelen yalan söylediği iddia edilebilir mi? Söz konusu kişi, aynı zamanda kendisinin “yüzbaşı” olduğunu söylüyor. Bundan hareketle, şöyle bir argüman kurulabilir mi subay olduğu anlaşılmasın da savaşa, Pasifik Cephesine gönderilmesin diye öğrenimini düşük göstermiş, (gene kendisinin kitabındaki bir diğer beyanına göre) “Harbiye’de okuduğunu” bu yüzden gizlemiştir?
İster inanın, ister inanmayın, var böyle diyenler
Çok mu absürd geldi? Ama var böyle diyenler. Öncelikle Taner Akçam. T24 web sitesine bir yazı yollamış. Başka şeyler meyanında (onlara ayrıca geleceğim), aynen ilkini söylüyor. Torosyan’ın ilk 1916’da ABD’ye gelip kaldığına ilişkin, Göçmen Bürosu mülâkatındaki beyanı yalan olmalı.
İkinci inci de Engin Ardıç’tan. 14 Mart 2013’te Sabah’ta bir yazı yazmış. Aynen ikincisini diyor. Torosyan İkinci Dünya Savaşı’na katılmamak için öğrenimini ilkokulla sınırlamış olmalı.
Dikkatinizi çekerim. Yıl 1940. ABD savaşta değil. Tarafsız. Pearl Harbor’a (7 Aralık 1941) daha bir yıldan fazla var. Üstelik adam 50’sine gelmiş. Onu mu buldular askere alacak? Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma yaşlı bir “topçu subayı” (diyelim ki öyledir), 1940-41 teknolojik eşiğinde neye yarar? West Point mezunlarına kıran mı girmiş? Ve bu hem ne biçim paranoyak, hem ne biçim siyasal dehadır ki, Amerika ile Japonya’nın Pasifik’te savaşacağını en az bir yıl önceden görür; nüfus sayımında eğitim düzeyini ona göre beyan eder? Engin Ardıç bugünden, savaş çıkacağının 1940’ta da belli olduğunu iddia etmekle kalmaz; gider bu bilinci Torosyan’a da izafe eder?
Tarihçiliğe bak: işine gelince “doğru,” gelmeyince “yalan”
Fakat gene dikkatinizi çekerim. Daha ilginç bir noktada da var. Aynı adam (a) Harbiye mezunu (kitabında yazıyor): (b) topçu yüzbaşısı (kitabında yazıyor): (c) 1915’te Çanakkale’de savaşmış, madalya almış (kitabında yazıyor ve madalya beratını değil ama “tasdiknâme”sini sunuyor): (d) 1916’da Romanya cephesinde savaşmış ve gene madalya almış (kitabında yazıyor ama bu sefer madalya “tasdiknâme”sini kitabına koymuyor; daha sonra torunu çıkarıp gösteriyor): ilk 1920’de ABD’ye gitmiş ve girmiş (kitabında yazıyor). Tarih sırasında bunlardan sonra (e) ilk 1920’de değil 1916’da ABD’ye girdiğini (Amerikan polisince sorgulanırken) söylüyor; (f) sadece altı yıllık ilk öğrenim gördüğünü (1940 ABD nüfus sayımında) söylüyor.
Hepsini aynı adam söylüyor, yani Torosyan. Toplam altı önerme. Aşikâr ki ilk dördü ile son ikisi çelişkili. Ayrıca, bu arada ortaya çıkmış ki (c) ve (d) önermelerinde sözü edilen madalya “belge”leri sahte. Kitabı da didik didik edilmiş; hemen hiçbir anlattığının doğru olmadığı gösterilmiş.
Bütün bunlardan sonra, neden ilk dördünde “doğru” söylediğinde inat ediliyor da, sadece bu esas alınıp, son iki (resmî) beyanı “yalan” oluyor?
Yorum Yap