Strateji dehası Torosyan, kara harekâtını bilmiyor

  • 8.11.2012 00:00

 Mayıs 1915’te İstanbul’daki Enver Goltz Sanders Torosyan görüşmesine ilişkin ikinci açık, iyice tarifsiz bir garabet. Torosyan’a göre (Orijinalinde s. 68, Türkçesinde 150-151), Enver Paşa kendisine bir de “İngilizler Çanakkale’de karaya çıkarma yapıp ilerleyerek İstanbul’u almayı başarabilirler mi?” diye soruyor. İngilizcesi de aynen şöyle: Can the British succeed in capturing Constantinople by landing forces on the Dardanelles and making advances by land? Biraz kötü ve tutuk bir İngilizce; sonradan, zor ve eksik öğrenildiğini belli ediyor.

Şimdi bu neden garabet? Çünkü bu görüşme (güya) Mayıs sonlarında. Çıkarma ve kara harekâtı ise 24 Nisan’da başlamış. Yer yerinden oynuyor; bir aydır bütün basın bununla meşgul. Ama Hakan Erdem’inAgos’ta derhal işaret ettiği gibi, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver habersiz ve dolayısıyla bu toplantıdaki Sarkis Torosyan da. Dahası, Torosyan’ın İstanbul’a gelişini anlattığı sayfalarda da, çıkarmalara ve kara harekâtının sürmekte olduğuna dair hiçbir emare yok. Deniz harekâtının sona erdiği bir anda, Ermenilere ve diğer Hıristiyanlara karşı politika değişikliği belirtilerine geçiyor ve oradan da İstanbul’a geliyor.

Bu olacak şey mi? Yukarıdaki İngilizce cümle, bütün kekrekliğine karşın, “şimdiki çıkarmalarını ve ilerleyişlerini sürdürerek İstanbul’u alabilirler mi” şeklinde anlaşılabilir, öyle yorumlanabilir mi?

Bu, bir kere sırf dil açısından imkânsız, çünkü Torosyan İngilizceye ne kadar hâkim olmasa da o zaman ifade bambaşka olurdu. Ayrıca, burada güya Çanakkale’nin mastermind’ı, keşfedilmemiş dehası olan Torosyan’ın bilmediği bir şey daha var: Kara harekâtının amacı asla oradan İstanbul’a yürümek değildi. Esasen bu mümkün de değildir. İstanbul’a piyadeyle yürümek isteyen neden gidip Gelibolu’nun en ucuna çıksın? Seddülbahir’e veya Anzak’a değil, hiç olmazsa gelip Bolayır’a çıkardı. Ayrıca, ilk ayırdıkları gibi 70-80,000 kişiyle değil, en az 500,000 kişiyle çıkardı ki, cephelerin 1915 yılındaki durumu itibariyle, öyle bir gücü bulup buluşturmaları da imkânsızdı. (Esasen denizi ve karasıyla Çanakkale harekâtı, Batı cephesinden ve diğer savaş alanlarından o kadar kuvvet ayırmak gerekmez; Osmanlıların 1912-1913 Balkan Savaşları’ndaki performansına bakılırsa, çok daha küçük bir yığınakla gerçekleştirilebilir sanıldığı için kabul edilmişti.)

Hayır, amaç yarımadanın iç tarafına inip en dar yeri, Narrows’u, Kilitbahir’i karadan kontrol altına alarak kıyı bataryalarının ve sonra mayın hatlarının temizlenmesini sağlamakla sınırlıydı. Bundan sonradır ki gene donanma Boğazı ve Marmara’yı geçip İstanbul’a ulaşarak Osmanlı’yı savaş dışı bırakacaktı. Fakat demek ki (24 Nisan çıkarmalarından bir ay sonra) Mayıs 1915’te bunu Enver de bilmiyormuş, kara savunmasını buna göre düzenleyen Almanlar da. Yani Torosyan da. Bunlar öyle fauller ki, bu kitabın yazarı Torosyan’ın (her kimse), belki hiç Çanakkale’de bulunmadığı ve hattâ 1940’larda önüne koyduğu basılı kaynakları da o kadar iyi okumadığı; savunma tertibatının anahatları, topların çapı ve menzili, bataryaların adları gibi (bir telefon rehberinde bulunabilecek New York cadde adlarına karşılık gelen) unsurları alelacele kopyalarken bütünsel meseleleri pek kavramadığına işaret ediyor.

Şimdi buradan geliyorum, AA’nın önsözünde s. 53-79 arasına. Konuyu bir daha hatırlatmama izin verin (ben de Alper Görmüş’ü okuya okuya ona benzedim sanırım). AA, resmî ideoloji ve milliyetçi inkârcılığının eleştirisi üzerinde yoğunlaştığı bu 80 sayfanın üçte birini, dün ve bugün saydıklarım gibi başka hiçbir somut konuya değinmeksizin, sadece Torosyan’ın 19 Şubat ve 18 Mart’ta “batırdım” dediği, “Enver Paşa tasdiknâmesi”nin de “evet, batırmıştır” dediği, ama o gün ve bugün batmadığı ve/ya Torosyan’ın batırmadığı iyi bilinen gemiler sorununa ayırmış. Bu mesele AA açısından çok kritik, çünkü birincisi, Torosyan’ın kitabını Türkiye kamuoyuna duyurduğu 2010 başlarında, (benden) ilk itiraz derhal bu açıdan gelmiş ve bu, çok net bir zaafa işaret ediyor. İkincisi, Torosyan’ın ve metnin otantik sayılabilmesinin en önemli hattâ tek dayanağı olan, nitekim Torosyan’ın da İngilizcesini en başa yerleştirdiği “Enver Paşa tasdiknâmesi” de bu zaaf ile malûl. “19 Şubat’ta batan gemi” veya 18 Mart’ta “o şekilde batan gemi” diye bir şey olmaması, sadece Torosyan’ın metninin değil, bizatihî “tasdiknâme”nin güvenilirliğini sarsıyor. Bu da kâğıttan şatonun tamamını bir üfleyişte çökmekle tehdit ediyor.

Kanımca AA bu konunun vahametini ancak kendisinin 22 Mart, benim 10 Nisan ve kendisinin 3 Mayıs 2010 yazılarımızdan sonra anlamış. O âna kadar, Çanakkale’yi bilmiyor. Bir yandan bana “ağzımın payını” verirken, bir yandan da sarsılmış; okuyup öğrenmek ihtiyacını duymuş. Ve asıl o zaman, çelişkinin olanca ağırlığı kafasına dank etmiş. Keşke 3 Mayıs 2010’da öyle yazmasaydım, demiş olabilir içinden. Çünkü iki yıl sonra, Haziran 2012 önsözünde, “belge vardır ve doğrudur, gerisi teferrüattır, bu iş bitmiştir” havasından çok farklı, çok daha sıkıntılı bir yerde duruyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums